Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun, geçtiğimiz haftalarda gerçekleştirdiği Almanya ziyareti kapsamında Berlin'de görüştüğü Almanya Federal İçişleri Bakanı Hans Peter Frederich'in, Türkleri hedef alan Neonazi cinayetleri soruşturması konusunda sarf ettiği, "Biz tüm teröristlere karşı mücadele ediyoruz.

Irkçılarla da, İslamcı teröristlerle de mücadele ediyoruz." sözlerine sert tepki gösterdiği haberlere yansımıştı. Alman bakanın söz konusu ifadelerine müdahale eden Davutoğlu, "Irkçı cinayetleri işleyenler Hıristiyan olmasına rağmen ben konuşmamın hiçbir yerinde 'Hıristiyan terörist' demedim. Siz de İslamcı terörist ifadesini kullanamazsınız. Bir dinin mensupları arasında yanlış yapanlar olabilir, ama bu dini itham edemezsiniz. Bu kadar olay yaşanmış, Alman ırkçılar diyor muyuz? Irkçı cinayet, Neonazi terör örgütü deriz ama Hıristiyan terör örgütü demeyiz. Bu tavır 11 Eylül'den kalan bir hastalık. Siz de İslamcı terörist tabirini kullanamazsınız." demiş ve çok da iyi etmiş. Davutoğlu haklıdır, şiddet ve terör eylemi icra edenlerin dinî ya da ırkî aidiyetlerinden yola çıkarak herhangi bir topluluğun tamamına teşmil edilebilecek tabirler kullanmak pek büyük bir haksızlık oluşturacaktır. Davutoğlu "İslamcı terör" tabirinin kullanılmasını bir 11 Eylül hastalığı olarak nitelerken de kısmen haklıdır, çünkü 11 Eylül 2001 tarihinde New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'nin ikiz kulelerine sivil uçaklarla El Kaide tarafından gerçekleştirilen saldırılar ve akabinde ABD'nin başlattığı "Global terröre karşı savaş" ile Batı kamuoyunda ve medyasında İslam ve Müslümanların artan bir şekilde terör kelimesi ile birlikte anıldığını gözlemek mümkün.

Şüphesiz İslam'ın terörle anılması yeni bir vakıa değil. Lakin bunun 11 Eylül sonrasında arttığı herkesin gözlemi. 11 Eylül saldırılarını müteakip Amerikan Kongresi'nin ortak oturumunda Başkan Bush'un yaptığı konuşma ile "global teröre karşı savaş" başlatması İslam'ın terörizmle anılmasını konjoktürel olarak kolaylaştırdı. Meşhur konuşmasında Başkan Bush şöyle diyordu: "Terörle savaşımız El Kaide ile başlıyor, ama onunla bitmiyor. Terörle savaşımız global erişime sahip her terörist grup bulunup durdurularak mağlup edilene kadar bitmeyecek. ... Ve terörizme yardım ve sığınak sağlayan uluslarla (devletlerle) mücadele edeceğiz. Şimdi her devlet bir karara varmak durumunda. Ya bizim tarafımızdasınızdır, ya da teröristlerin yanındasınızdır. Bugünden itibaren terörizme kucak açmaya veya desteklemeye devam eden her devlet Birleşik Devletler tarafından düşman bir rejim olarak addedilecektir." Başkan Bush'un terörle savaşı "ya dostsunuz ya da düşman" şeklinde bir ikilemle dünyaya açıklaması ve teröre destek verdikleri için mücadele edilecek uluslar (devletler) listesine Irak, Suriye ve İran gibi Müslüman uluslarla başlaması İslam ve Müslüman toplumların terörle eşleştirilmesi için zemin hazırladı.

Bu zeminledir ki günümüz medyasında "İslamî terörizm, Müslüman teröristler, İslamcı terör" gibi nitelemeleri hâlâ duymaktayız. İslam'ın terörle eşleştirilmesine, sadece bulvar gazetelerinde değil BBC gibi "saygın" kuruluşların haber bültenlerinde de rastlayabiliyoruz. Lakin Davutoğlu'nun dediği gibi ben bunca yıllık takibime ve araştırmama rağmen, örneğin IRA terörüne karşı, BBC ya da herhangi bir yayın kuruluşunun "Katolik teröristler" veya "İrlandalı teröristler" nitelemesinde bulunduğuna şahit olmadım. İyi ki de bulunmadılar, çünkü IRA mensupları Katolik ve İrlandalı diye bütün bir Katolik camiasını ve İrlandalıları rencide edecek böylesi bir tanımlamadan kaçınmamız gerekir. O zaman niçin aynı dikkat ve hassasiyet İslamiyet ve Müslümanlar konusunda gösterilmiyor ve "İslamcı terör" tabiri hâlâ tedavülde kalıyor? Bunun bir sebebi konjoktüreldir, yani 11 Eylül hastalığıdır. Nitekim yapılan araştırmalar bunu doğrulamakta. Örneğin Helsinki Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu'nun 11 AB üyesi ülkede 2004 yılında yaptığı araştırmaya katılan Almanların yüzde 80'den fazlası İslam ile terörizm arasında bir bağ kuruyordu. İslam'ın terörle anılması sokaktaki insanın gündelik algılamasında, siyasetçilerin kısa vadeli popüler söylemlerinde ve medyanın sansasyonel yayınlarıyla sınırlı kalmıyor. Daha yakın zamanda Papa XVI Benedict bile buna vesile oldu. Papa, 12 Eylül 2006 tarihinde Almanya'da Regensburg Üniversitesi'nde yaptığı "İnanç, Akıl ve Üniversite: Hatıralar ve Düşünceler" başlıklı konuşmasında 6 asır önce, Bizans imparatoru Manuel II. Paleolog ile İranlı bir alim arasında geçen tartışmaya atfen İmparator'dan şöyle bir nakilde bulunmuştu: "Bana Muhammed'in ne yenilik getirdiğini göster. Öğüt verdiği inancı kılıç gücü ile yaymayı emretmesi gibi, sadece şeytanî ve insanlık dışı şeyler bulacaksın." Her ne kadar Papa adı geçen hitabında Bizans İmparatoru'nun bu ifadelerinin bugün için kabul edilemez bir kabalık içerdiğini söylemişse de, İslam'ın şiddet ve terörle anılmasına vesile teşkil etmiş oldu. İslam'ın terörle anılması ciddi akademik dergilerde bile rastlanan bir durum aldı. Hatta "global İslamcı terörist tehdidi"nden bile bahsedenler oldu. Bütün bunlar 11 Eylül sonrası konjonktürün sebep olduğu değişik düzeylerdeki negatif İslam algılamalarının yansıması. Lakin bu "11 Eylül hastalığı" son on yılda yaşanan bunca tecrübeye ve çabaya rağmen hâlâ tedavi edilmemiş ve devam etmekte ise, İslam'ın ve Müslüman toplumların terörle birlikte anılmasının salt konjonktürel nedenlere dayanmadığını söyleyebiliriz. Kanaatimce bunun tarihsel ve kısmî süreklilik içeren sebepleri vardır.

İslam'ın ve Müslüman toplumların özellikle Batı'da terörle birlikte anılmasına temel teşkil eden iki tarihî faktörün olduğunu düşünüyorum. Birincisi, hem Ortaçağ Avrupası'nın hem de modern Batı âleminin İslam'ı ötekileştirmesidir. İslam'la Hıristiyanlık arasındaki rekabet, İslam ve Müslümanlardan pejoratif, menfi nitelemelerle bahsedilmesiyle kalmamış, uzun tarihî mücadelelere sahne olmuştur. Bunun da sonucu, Papa'nın yakın zamanda alıntıladığı Bizans İmparatoru'nun ifadesinde de olduğu gibi İslam'ın bir şiddet hareketi olarak nitelenmesi olmuştur. İslam'ın Batı'da tarihsel olarak ötekileştirilmesinin nedenleri ve bunun bugün için ne kadar devam ettiği bu yazının konusu değil, lakin bu tarihî arkaplanın günümüz terör eşleştirmelerine zemin oluşturduğunu düşünmek sanırım yerindedir. Örneğin ikiz kulelere yapılan saldırılardan sonra niçin 11 Eylül tarihinin seçilmiş olduğu üzerine yapılan spekülasyonlar çerçevesinde, 11 Eylül'ün 1683'teki Osmanlı-İslam ordusunun Viyana önlerinde bozguna uğradığı tarihle örtüştürülmesi hayli revaç gören bir açıklamaydı. Şüphesiz 1683'ten 1699'a kadar süren muharebeler içerisinde Osmanlı ordusunun belli bir günde bozguna uğradığını tespit etmek kolay değil, ama çoğu tarihçi bunun 11 Eylül değil 12 Eylül olduğunda hemfikir. Mamafih 11 Eylül saldırısının bu şekilde açıklanması Batılıların geçmişe dönük tarih okumalarının bugünkü İslam alglıamalarını negatif olarak etkilediğini göstermiyor mu?

İslam'ın terör ve şiddetle anılmasına temel teşkil eden ikinci tarihî faktör ise sanırım İslam'la Hıristiyanlık arası rekabetin salt bir teorik ve teolojik tartışma olarak kalmayıp savaşı yani şiddeti de içeren bir rekabet olmasıdır. Bu savaşta kimin haklı kimin haksız olduğundan daha önemlisi savaşın başlangıçtaki galibinin İslam olmasıdır. İslam karşısında mağlup olan Hıristiyan önderleri bunu İslam'ın öğretisi ya da tarihî vakıaların seyri gibi makul faktörlerle izah yerine, İslam'ın bir "kılıç dini" olduğu gibi bir özcü yaklaşımla açıklamışlardır. Böylece kendi mağlubiyetlerini meşrulaştırmaya çalıştılar. Onların gözünde İslam şiddetle galebe çalmıştır, akılla ya da makuliyetle değil. Bunun sonucunda Hırisityanlık aklî unsurlarla ilintilendirilirken İslam, kılıca indirgenmiştir. Ne gariptir ki, aynı dönemde Batı siyaset düşüncesinde "tek kılıç" (kilise veya devlet) ve "iki kılıç" (kilise ve devlet) doktrinleri çok yaygınken İslam dünyasında böyle tanımlara rastlanmaz. Özetle, "İslamcı terör" gibi tabirlerin hâlâ tedavülde olmasının arkasında, konjonktürün ötesinde, Batı kamuoyunun İslam'ı ötekileştirmekten ve bu çerçevede bir tarih okumasından kurtulamaması var.

*Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ), Uluslararası İlişkiler öğretim üyesi

Kaynak: Zaman