Dünya İran’ın kuru gürültülerine alıştı. Fakat Amiral Habibullah Sayari’nin geçen hafta ABD kıyılarına İran donanma gemileri gönderme çağrısı İran standartlarına göre bile müstesnadır. Pentagon, İran savaş gemilerinin Amerika kıyılarına kısa bir süre zarfında ulaşamayacağını biliyor elbette. Beyaz Saray sözcüsü Jay Carney “İran’ın donanma kabiliyetlerine bakınca, bu beyanatları ciddiye almıyoruz” dedi. İranlı amiral havlayabilir fakat ısırabilecek durumda da değil.

Fakat İranlı liderlerin söylemlerindeki endazesizlik, bölgeyi halen sarsmakta olan ayaklanmalar karşısında ülkenin yaşadığı yönelim bozukluğu hakkında bize bazı şeyler fısıldamaktadır. Obama’nın Beyaz Saray’a yerleşmesi üzerinden geçen üç yıl sonra Amerika ve İran’ın tehlikeli bir şekilde karşılaşmaya yakın olduğunu da söylemektedir bize.

İran, bölgesel devinimini kaybetmiş bir ülkedir. Tahran, George W. Bush yönetimi döneminde Amerika’nın Ortadoğu’da yaptığı birçok yanlıştan nüfuz alanını genişletmek ve çöküşteki ABD’nin geride bıraktığı boşluğu doldurmak suretiyle zekice yararlandı. İran’ın mağlup edemediği düşmanları Amerikan ordusu ezip geçti ve Amerika’nın bölgesel konumundaki düşüş sayesinde kendi başına ulaşamadığı mevki İran’ın kucağına düştü.

Fakat Amerika’nın yanlış adımlarının üstünde yükselmek İran’ı çok da ileriye götürmeyecektir. Hileli 2009 cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra kendi halkını yabanice ezmesinden ve Arap halklarının diktatörlerle karşı ayaklanmasından sonra Tahran stratejik yön duygusunu kaybetti.

İslam Cumhuriyeti’nin Arap Baharını öngörmüş olmasına ve alkışlamasına rağmen protesto gösterilerinde Amerikan karşıtlığının görülmeyişi onu yine de şaşırttı. Arap göstericileri arasında öfkelerini Amerika’ya yöneltme iştahının olmayışı yüzünden Arap hüsranını sömürmekte büyük zorlukla karşılaştı hassaten de İran yönetimi komşu ülkelerde göstericilerin talep ettiği türden değişimleri benimseme niyetinde olmadığı için.

Arap Baharı İran’ın bölgedeki yumuşak güç kullanma yeteneğini azalttı. İvme, İran yerine Arap sokaklarını cezp etmek adına İran’ın oyun metninden sayfalar aşırmak gibi bir sıkıntısı olmayan Türkiye’ye kaydı.

Bir devletin gücü azaldığında yeisi de artıyor. Beyanatları hesaplı olmaktan ziyâde daha saldırgan oluyor ve hareketlerine yön veren, korku oluyor. İran tam da bunu tecrübe ediyor; bunun sebepleri arasında bölgesel gelişmeler yer alsa da devletin 2009 seçimlerinden sonraki iç zayıflıkları daha bir etkili olmuştur.

Amerikan topraklarının İran askeri tehdidi altında olduğunu düşünmek abes olsa da Tahran’ın yön bozukluğu ABD-İran karşılaşması riskini azaltmamıştır. Doğrusu, Amerikan askeri liderliğinin Basra Körfezi’nde kazayla başlayacak bir çatışmanın denetim dışına çıkabileceği kaygısını dile getirmesini üç önemli etken izah edebilir.

İlki, Amerika’nın azalan nüfuzunun bölgede doldurulması gereken bir güç boşluğu bırakmış olmasıdır. Netice olarak bu konum uğruna başlayan yarış ve yeni bir bölgesel kıdem düzeninin oluşturulması jeopolitik hengâmeye yol açtı.

İkincisi, bu hengâme, bölgesel güçlerin çoğunun sıradışı iç siyasi zaaflar yaşadıkları bir zamana denk geldi. Etkin dış politika yürütme kabiliyeti, iç bölünmeler yüzünden feda edildi. Önemli stratejik meseleler hakkındaki kararlar jeopolitik hesaplar çerçevesinde değil iç siyaset ekseninde alınıyor gitgide.

Çöküşün eşiğindeki bu devlet idaresi İsrail’de açıkça görülür haldedir. Benjamin Netanyahu hükümeti kırılgan koalisyonun devamı lehine dış politikadaki hareket kabiliyetini sınırlandırmayı tercih etti. İsrail’in uzun vadeli çıkarları pahasına koalisyonun ömrünü uzatmak için orantısız dış politika riskleri üstlenildi.

Mısır, Irak ve Suriye farklı şekillerde ve farklı nedenlerden dolayı siyasi istikrarsızlıktan muzdaripler. S. Arabistan protestocuları satın almayı başarsa da birkaç yıl içerisinde bir Suudi Baharının kıvılcımını çakacak bir halef kriziyle yüz yüze gelecek.

İran’da seçkinler arasındaki siyasi yamyamlık yeni bir noktaya tırmandı. Sert söylemin ötesine geçip İran maceracılığına yol açacak diye bir şey yok bunda ama devleti felç etti ve değişen stratejik muhitteki hareket kabiliyetini zayıflattı. ABD’yle ilişkileri gibi hayati meseleler söz konusu olduğunda durum yine tam da budur.

Üçüncüsü, bu felç hali, tarafların şartları konuşmadığı bir muhitte çok daha tehlikeli olmaktadır. Devlet idaresinin çökmesine ve tehlikeli olabilecek kuru gürültülerinin artmasına yol açtı bu. Küçük bir kıvılcım yangına neden olabilir.

Amerikan askeri liderliği haklı olarak bu duruma üzülüyor. Genelkurmay Başkanı Amiral Michael G. Mullen, ABD ve İran arasında iletişim yokluğunu başlıca kaygı meselesi olarak defalarca yineledi son haftalarda. “İran’la konuşmuyoruz; bu yüzden birbirimizi anlamıyoruz; bir şey vuku bulursa, doğru anlamayacağımız kesindir” dedi geçen ay. Mullen, iletişim yokluğunun yanlış hesapların tohumunu ektiğini savundu. Yanlış hesaplar ise genelde tehlikeli tırmanmaya yol açar.

İran’ın kuru gürültüleri arttığına göre Mullen’in teşhisi tam olarak doğru. İranlılarla konuşmak, bu tehlikeli havayı yaratan temel meselelerin çözülmesini garantilemez. Fakat havlama esnasında kazayla ısırılma hadisesinin önüne geçmeye yarayabilir.

Kaynak: Los Angeles Times

Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı