Eşik nedir?
Bin ölü yeterli değil midir?
Bin çocuğun öldürülmesi mi beklenmelidir?
Nedir?
Bin okul mu vurulmalıdır?
Bin mezarda bin ölü mü yeniden öldürülmelidir?
Nedir?
Bin kadının vurulması mıdır?
Bin bebeğin ölü doğması mıdır?
Eşik nedir?
Bin gece rahat yataklarda uykusuz kalınması mıdır?
Bin gündüz boyunca uyuyan vicdanın uyanması mıdır?
Nedir?
Bin gün müdür?
Bin ay mı, bin yıl mıdır?
Nedir? Bin tank mıdır?
Bin füze midir?
Eşik nedir?
Bin diplomatik oyun mudur?
Bin ihale midir, bin lobi midir?
Nedir?
Çocukları öldürmeyi reddedecek bin İsrail askeri midir?
İsrail'in takmadığı ve İsrail'i mahkûm edemeyen bin BM kararı mıdır?
Bin hastanenin vurulması, bin doktorun öldürülmesi, yarı ölülerin yüzde bin öldürülmesi midir?

Abluka altında aç, susuz, elektriksiz, çıkışsız bırakılmış insanların bir kafes içinde imhası...
Hem savaş suçu, hem insanlık suçu.
Ve bizim buralardan "insanlık suçu" diye bağırıp çağırmamız hep eksik kalıyor.
Birincisi; suçlu tanklarla, füzelerle, uçaklarla yüzsüz ilişkimiz sürüyor.
İkincisi daha derin; "insanlık suçu" üstüne asla kendimizle de hesaplaşmamış olmamız hakiki ve dobra bir vicdanımız olmasını engelliyor.
Hükümet ve devletin, İsrail devletiyle "silahlı, külahlı" ilişkilere dair hiçbir utanç taşımadan Milli Eğitim emriyle okul çocuklarını utanmazlıklara paravan yapması ise insanlık değil, insafsızlık!
Çocuklar başka çocuklar için çok üzülür zaten; onların arkasına saklanmayın!

Şu Rusçu meselesi
Ergenekon üstüne en ziyade şüphe ile baktığım tahlillerden biri, bu "yapı"nın "sapına kadar anti-Amerikan, anti-NATO, Rusçu, İrancı" olduğu.
Bu tahlil, Tuncer Kılınç ve kimi ismin açık ortamda dile getirdikleri "vizyonları"na bağlanıyor.
Dolayısıyla, bu "yapı"ya yakın kimi ismin "antiemperyalizm, bağımsızlık" diye atfettikleri niteliklerin paralelinden bir karşı tahlil yapılmış oluyor.
Yetmiyor; kimileri "Ergenekon operasyonu"nu bir "ABD ve NATO operasyonu" olarak adlandırmakla kalmıyor, bir de kutsuyor.

Bunlar "çok güzel hareketler" değil!
Çünkü, ABD'de ve NATO içindeki güç ve öncelik savaşlarını dikkate almadığı gibi...
"Ergenekon" denen yapı içindeki nüansları, ideolojik farklılıkları ve temelleri de silip geçiyor. Aynı şekilde, TSK içindeki gelgitler de. Bu arkadaşlar "tamamen devletin yolundan çıkmış" gösteriliyor.
Ayrıca, bu tür zevatın;
1. Almanya içindeki kimi bağları;
2. İsrail bağlantıları;
3. ABD'de uzunca süre en hâkim ideolojik harekât merkezini oluştururken Bush'un son döneminde bile etkileri zayıflayan, İsrail'e aşırı angaje, Türkiye'nin AB üyeliğine karşı, Türkiye'yi Ortadoğu'ya gömülmüş bir alt güç görmek isteyen, yeri gelince Kerkük'ü bile Türkiye'ye hak diye telaffuz edebilen, AKP iktidarının devrilmesini tercih eden, Türkiye halkını güvenilmez bulan, Türkiye'de demokratikleşmeyle ilgilenmeyen, PKK meselesini kullanan, bir yandan da geleneksek 'terörle mücadele' yöntemlerini destekleyen neomuhafazakâr şahinlerle bağlantılar ihmal ediliyor.

Şu elbette mümkün:
ABD içindeki farklı tarafların mücadelelerinin, değişen önceliklerin buraya da yansıması.
Kullanılmak istenen bir grubun artık tasfiyesinin makul görülmesi.
Ama her şey de dış dinamik değil elbette.
Burada da bir sürü hesaplaşma var elbette.
Bir de, belki burada da "bu kadar cinayet, bu kadar kaos, bu kadar darbe yeter" diyen bir tarih sayfası!

Çok yanlış!
Zıvanadan çıkma hali var. Gazetecilik, bir adamın video kaydında yahut canlı yayında onca kişinin adını vererek söylediklerini, (doğru zannedilse dahi) ham haliyle olduğu gibi yayınlama işi değildir.
TRT'nin görevi kamu yayıncılığı hiç böyle bir şey değildir.
"Ciddi" sanılan haber kanallarının hiçbir şey araştırmadan "kaset koyup neşe bulması" olacak iş değildir.
Gazetelerin bunları en ufak bir gazetecilik kuşkusu duymadan, araştırma yapmadan, kendilerine "dur ulan" demeden, "iddia" diye azıcık frene bile basmadan aynen ağızdan çıktığı ve doğrulanmış gibi yayınlaması gazetecilik değildir.
"Örtülü" durumlar karşısında biraz kendine gelme zamanıdır! Çünkü ayıptır, haksızlıktır, sürek avıdır!
Ayrıca;
Meselenin öte yakasında, "en büyük" gazete geçinenin tercih ettiği "örtücü gazetecilik"de utanç vericidir.
Herhangi iki köşe yazarının değil; o gazeteyi yönlendiren iki önemli sorumlunun, aynı gün içinde yazılarını değiştirip iki farklı şey yazacak kadar öngörüden, itidalden, gazeteyi doğru yönlendirmekten, okuru doğru bilgilendirmekten uzak oluşu, koca gazeteyi savuruşu da hazindir!

Sabah