Türkiye de kurtuluş ideolojileri araçsallaştırılarak içi boşaltılmış ve raydan çıkarılmıştır…

Osmanlının çöküşünün belirginleşmesinden sonra ortaya birer kurtuluş ideolojisi olarak çıkan –Yusuf Akçura’nın tanımlaması ile- Türkçülük, Garpçılık ve İslamcılık cumhuriyetin kuruluş aşamasında da aynı konumunu muhafaza etmiştir.

Türkçülük, Türkçüler eliyle siyasi rejim tarafından araçsallaştırılmış ve ıskartaya çıkarılmıştır. Batıcılık yine milletle doku uyuşmazlığı ve batıcıların eliyle bir dikta aracına dönüştürülerek ıskartaya çıkarılmıştır. İslamcılık ise ikili baskı kıskacında; yani iktidar tarafından sürekli bir tehdit algısı altında tutularak baskı yediği gibi İslamcıların kendi yetersizliklerinden kaynaklanan uzatılan iktidar nimeti karşısında araçsallaştırılarak içi boşaltılarak ıskartaya çıkarılmıştır.

Fakat Garpçılık, Türkçülük ve İslamcılık arasından birinin yaşama gücünün var olduğu ve toplumsal dokunun genlerinde bulunmanın gücünü taşıdığını belirtmenin zorunluluğu vardır. Bu tabii olarak İslamcılıktır! Çünkü İslamcılık, Anadolu topraklarının genlerinde kendine yol bulabilecek imkânı bağrında taşımaktadır. Ve hala bu topraklarda sevilen yegâne ideolojidir. Bütün eleştirilere rağmen bu böyledir!

İslamcılık üzerine yapılan eleştirilerin doğasını kavramanın yolu emperyalistlerin “Yeni Ortadoğu Projesi”nin kapsamını algılamakla ilişkilidir. Ortadoğu da emperyalistlerin oyunlarını bozacak tek güç ve dayanak din ve o dinden neşet eden İslamcılıktır. Çünkü İslamcılık dinin modern algı ile siyasi düşüncesinin oluşumunun kaynağı olmuştur. İslamcılık dinin siyasi projesidir ve bu proje, emperyalist şehvetin durdurulmasının tek imkânıdır.

Peki, Türkiye de özellikle aydınlar tarafından bir küçümseme aracı olarak İslamcılık niçin yer almaktadır?

Bu biraz da aydınların doğasının dine yabancı olarak kurgulanmasından doğmaktadır! Ayrıca iktidar paylaşımında sahici bir ortak olma özelliği taşır. Din kasıtlı olarak bu topraklarda bir küçümseme edası ile dile getirilmektedir ve bütün günah; yani yoksulluk, cehalet, gelişememe, teknoloji yokluğu vb… dine yüklenmiştir. Bu durum batı aydınlanmasının da temel argümanıdır.

Neo-conların gündeme taşıdıkları “Yeni Ortadoğu Düzeni” ile birlikte Ortadoğu coğrafi, toplumsal ve siyasal olarak bir yapı bozumuna uğratılmaktadır. Ve maalesef bu şiddetin kollarında gerçekleşmekte ve bunu medya /iletişim aracılığı ile psikolojinin yeniden inşasında da görmekteyiz. Afganistan işgali, Irak işgali ve Filistin’de yaşananlar üst üste konduğunda; açık ve gizli işkence ve hapishanelerde yapılanların medyaya servis yapılmasında neler amaçlandığını düşünmemek elde mi?

20 yıl geriye gittiğimizde İslamcılığın nasıl bir konum sahibi olduğunu hatırlayabiliriz! Bu gün bu konuma düşmesinin sebebini sadece İslamcılara yüklemek haksızlık olmaz mı? Elbette ki üzerlerine düşen sorumluluğu yüklenecek cesareti göstererek kendi eleştirilerini yapma zorunluluğu vardır. Ama zaten bu konuda küçük bir araştırma yapıldığında İslamcılar kendi eleştirilerini hem de çok sağduyulu bir şekilde yaptıkları gözlemlenir! Fakat ısrarla emperyalist güçlerin ve onların yerli işbirlikçileri gibi kasıtlı bir propaganda aracı olarak İslamcıların kötülenmesi (İslamcılığın haksızca kötülenmesinin aracına dönüşmesi), öncelikle bu toprakların bağrı yanık delikanlılarına yakışmaz!

İslamcılar, yaşamın bir imtihan aracı olduğunu unutarak yaşamın bir yaşama hazzı olduğu görüşüne gelmiş ve ahlaki yapısını burada inşa etmeye başlamışsa öncelikle İslamcılık bu İslamcıları dışa atıverir ve bundan kimsenin kuşkusu olmasın! Sadece din ve bu dinin yaşadığımız dönemin algısını oluşturan İslamcılık yabancılaşmayı kabul etmeyen bir doğaya sahiptir.

Din düşüncesinde en küçük bir kirlenme nedamet eşliğinde bir arınmaya dönmüyorsa; kirlilik, katmerleşerek kişiliğin vazgeçilmez özelliği haline gelir. Ve artık ben dindarım deme hakkı kalmamıştır. Bunu basit bir tekfir görüşü olarak değerlendirmenin bir haksızlık olacağını peşinen söylemek isterim!

Şunu açık yüreklilikle söylemek gerekir!

İslamcılık bir siyasi proje olarak kendini inşa ettiği sürece elbette ki eleştiriye de açık olma zorunluluğunu taşımalıdır. Ancak üretilen ve bu bölgenin ilelebet köleleşme projesi olan emperyalist güdünün dayatmalarının psikolojik savaşı olarak İslamcıların ahlaki yozluklarını İslamcılığın kurtuluş umudunu tüketmenin aracı olarak kullanmanın doğruluğunu tartışmalıyız…

Bir kurtuluş umudu taşınacaksa ve bu kurtuluş umudu bu topraklarda yaşayan insanların temel kabullerini ve sadakatlerini alabilecek yegâne imkânsa bu imkânı harcıâlem harcamanın da bir tutarlılığı olmasa gerek!

Bir kez daha ifade etmekte bir sakınca görmüyorum! Kendisini ahlaki yozlaşmanın cenderesine kaptıran bir kişinin o durumdan kendini kurtarmadan İslamcı kalması felsefi olarak ve ahlaki olarak mümkün değildir… Bu ontolojik olarak ancak Hıristiyan ilahiyatı açısından kabul edilebilir; yani, bir Hıristiyan ne kadar günah işlerse işlesin o onu dinden çıkarmaz; çünkü zaten insan günahkâr olarak doğmaktadır. Bu düşünüş biçimini İslam düşüncesi bağlamında konuşmaya başlarsak eğer ontolojik olarak mümkün değildir. Evet, fıtrat üzere doğulur. Her doğan çocuk İslam fıtratı üzerine doğar. Ancak çevresi, ailesi ve içine doğduğu kültür onu şekillendirerek bir yaşama biçimini tercih ettirir. Burada temel şart; bir insanın kendi yaşam tarzını kendisi belirlemesi ve dini iradi olarak tercih etmesidir. Ve iradi olarak helal ve haram sınırlarını muhafaza etmesidir…

İktidar nimetini devşirerek ahlaki bataklığın içine gömülen ve iktidar şehveti uğruna şiddetin bataklığında yok olanların İslamcılık diye bir dertlerinin olmadığı gibi onları İslamcı olarak düşünmenin de İslamcılığa yapılabilecek en büyük zulüm olduğunu ilan ediyorum…

Ben İslamcıyım ve bu İslamcılığımı bir iftihar vesile olarak addediyorum. Günah bataklığına sürüklenmiş İslamcılar ile bir ilişkimin olmadığını belirtmekten de onur duyuyorum…

Doğrunun, hakkın ve adaletin ikame edilebilmesi adına gerçekleri bir kez daha gözden geçirmeye davet ediyorum!

Din Allah’ındır ve hep öyle kalacaktır!

Kim dine sahip çıkar ve onu hayatının vazgeçilmezi kılarsa ona aidiyet hisseder ve tek gerçeklikte budur!