İç siyaset ne kadar hareketliyse dış politika da o denli hareketli. Seçimlerden hemen sonra Başbakan Londra'da G 20 toplantısına katılacak ve 6 Nisan'da Ankara Obama'yı ağırlayacak.

Bu ziyaretlerin, özellikle ABD Başkanı'nın Türkiye'ye gelişinin ülkenin dış politikası açısından yeni ve önemli sayfa açması bekleniyor.

Bu sayfanın iç siyasetten ayrı düşünülemeyeceği ortada…

Hafta başı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yaptığı Bağdat ziyaretini de bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Türkiye'nin bölgedeki yeni konumu ve etkinliği bir yana, Kürt sorununun çözümüne doğru atılan adımların dış ve iç politik dinamikleri bir bütün haline getirdiği bir kez daha görünür hale geliyor.

Cumhurbaşkanı, Bağdat'ın hemen ardından Brüksel'e geldi.

Önemli bir ziyaret bu…

İlk kez bir Türk Cumhurbaşkanı AB nezdinde Brüksel'e resmi bir gezi yapıyor. Bu gezi de önümüzdeki dönem Türkiye-AB ilişkilerinin seyri açısından, en azından Türkiye'nin niyetleri açısından anlam taşıyor...

Nitekim Cumhurbaşkanı da dün Brüksel yolunda yaptığı açıklamada bunu özellikle vurguluyordu.

Şöyle diyordu Abdullah Gül:

"İlk kez bir Türk Cumhurbaşkanı AB nezdinde bir ziyaret yapıyor. Bu, önceden planlanmış ve önem verdiğimiz bir ziyarettir. Biliyorsunuz yakınlarda ulusal plan tamamlandı. Bu plan Genelkurmay'dan İçiş- leri'ne ülkenin tüm kurumlarının görüşleriyle hazırlanan yeni bir yol haritasıdır. Bu ziyaret 'ulusal plan'ın tamamlanmasına denk geldi, ilginçtir. Başka yenilikler de var. Yeni bir başmüzakereci atandı. Başbakan ilk kez resmen AB nezdinde Brüksel ziyareti yaptı. Ana muhalefet partisi genel başkanı da öyle….

Tüm bunlar bizim AB konusunda ulusal bir mutabakat içinde olduğumuzu gösteriyor.

Kaldı ki AB meselesi Türkiye'nin en önemli ve sürekli gündemidir. Bir hafta sonra seçimler bitecek ve asıl sorunlarımızla baş başa kalacağız…

AB'nin bizim için önemi ortada, reformlar yapılınca yabancı sermayenin Türkiye'ye nasıl geldiğini, ekonomik istikrarı nasıl yakaladığımızı gördünüz, AB'yle ilişkilerimizin derinleşmesinin mevcut ekonomik krizi atlatılmasına da yardımcı olacağını düşünüyorum…"

Bize bunları söylüyordu Gül, AB'ye ne söylecekti?

"Türkiye'yi hafife almayın diyeceğim öncelikle. Türkiye sadece kendisi için uğraşan bir ülke değil, kimse bizi hafife almasın. Bir örnek vereyim Türkiye'nin karşılıksız yıllık yardımları 1 milyar dolara yaklaşmıştır. Uluslararası etkimiz vardır. 53 Afrika ülkesinden 50'sinin oyunu boşuna almadık. Stratejik vurgular yapacağım görüşmelerimde… Küçük sorunlar için büyük meseleleri gözardı etmeyin diyeceğim…"

Peki yol alıyor muyuz?

Yeni başmüzakereci Devlet Bakanı Egemen Bağış da son dönemde AB hattında atılan adımları şöyle sıralıyordu:

- Kyoto Protokolü'nü imzaladık

- Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu'nu kurduk

- TRT Şeş yayına başladı

- Din dersi kitaplarına Alevilik'le ilgili konular eklendi

- TRT Muharrem ayı boyunca bu konuda özel programlar yaptı

- Bölgesel farklılıkları giderme amacıya GAP Projesi'ne 500 milyon avro ayrıldı…

Cumhurbaşkanı kimi sorunlar ya da "netameli" konular açılınca, demokratik standartların yükselmesi her sorunun ilacıdır diyordu ve seçim sonrası bu konuda atılacak adımlarla ilgili olarak çok umutlu olduğunu ekliyordu…

Önemli gezi, önemli mesajlar…

Dün altını çizdiğimiz yeni sürecin yol haritası aslında buralarda gizli…

Kaynak: Yeni Şafak