Başörtülü veya başı açık.
Fark etmez.
Türkiye'de kadın olmak sıkıntılı bir durum.
Muhafazakâr olduğunu iddia eden kesim bile, başörtüsü mücadelesini bir kadın hakkı olarak değil, bir erkek hakkı olarak görüyor.
Anayasa değişikliğinde başörtüsü ile ilgili düzenleme olup olmaması konusu bile "erkek egemen" bir kültürün belirlediği çerçevede tartışılıp belirleniyor.
Nerede muhafazakâr kesimin erkek öğrencileri...
Yoksa onlar da kızların üniversitede değil de evde olmasını mı istiyor.
Türkiye'de uzun yıllardır genç kızlar başörtülü olarak üniversiteye giremiyor. Kimi yurtdışına çıkarak bu sorunu aşıyor, kimi şapka veya peruk takarak...
Ama eğitim almak isteyen genç kız, eğer başörtüsü takıyorsa, üniversiteye gitmek için örtüsünden vazgeçmiyor.
Okuldan çıkar çıkmaz başörtüsünü takıyor.
O yüzden ister yasaklayın, ister serbest bırakın, başörtülü genç kız örtüsünü takmaya devam edecektir.
"Haydi kızlar okula" diye kampanyalar yaptığınız, eğitimini teşvik ettiğiniz çocukların bir bölümü üniversite çağına gelince, karşınıza başörtüsüyle çıkıveriyor.
Kız olduğu için okula gitmesini istediğiniz genç kıza, bu sefer "Haydi kızım evine" diyorsunuz.
Bu içinden çıkılması zor bir durum. Çünkü bilimsel eğitim verdiğiniz bir genç kız, hurafelere değil, bilimin gerçeklerine inanacaktır.
Ancak siz onun bilimsel gerçeğe sahip olma hakkını elinden alıyorsunuz.
Erkeklerin tartışıp belirlediği bir ortam, kızların yaşamını doğrudan biçimlendiriyor.
Ancak ne kendine laik diyen kesim, ne de muhafazakâr kesim gerçekten onların dertlerine kulak veriyor.
Erkeklerin savaşında kadınlar birer piyon gibi kullanılıyor.

Hakem ve hâkim

Beşiktaş Kulübü Başkanı Demirören, Ankaraspor maçında nizami gollerinin verilmediğinden yakındı.
Çok haklıydı.
Çünkü ağlara giden top bal gibi goldü. Maçın ardından sert bir açıklama yaptı ve "adalet sağlanmazsa" ligden bile çekileceklerini söyledi.
Şimdi Beşiktaş Spor Kulübü'nün sahte belgeyle Alaattin Çakıcı'ya vize alma davası var.
Bu basit dava bile nedense yıllardır bitemiyor.
Büyük olasılıkla zamanaşımına uğramaya aday bir dava.
Neyse.
Dünkü Milliyet'te ilginç bir manşet vardı.
Hakemden adalet isteyen Beşiktaş Kulübü Başkanı, kendi kulübünü yakından ilgilendiren bu davaya bakan mahkeme yargıcının eşini kulüpte işe almış.
Sahada düdük çalan hakemden adalet isteyen bir kulübün başkanı, adliyede karar veren bir hâkimle böyle bir ilişki kurmakta herhangi bir adaletsizlik görmemiş.
Türkiye'de asıl sıkıntı zaten burada.
Herkes adaleti kendi istediği gibi yorumlayıp ele alıyor.
Kendisine haksızlıkta sesini yükseltiyor, kendi yanlışında sessiz kalıyor. Sonuçta ne sahada, ne de adliyede adaleti bulmak kolay oluyor.

 

 

Kaynak: Sabah