1996 yılında kurulmuş, Türkiye'nin İMKB'de işlem gören tek menkul kıymet şirketi İş Yatırım Menkul Değerler AŞ, 1.4 milyar TL aktif büyüklüğü ile sektörün aktiflerinin üçte birine sahip ve Fitch Ratings tarafından derecelendirmesi yapılmış (ülkede tek) olan bir kurumdur. İş yatırım son yıllarda gerçekleştirdiği Geniş Açı toplantıları ile de Türkiye'de gündem belirliyor. Geçmişte D. Kahneman, V.E. Davignon, Nicholas Lardy, Robert Mundell, Nouriel Roubini gibi uluslararası önem ve şöhret sahibi uzmanlar  ile de çok ilgi çekiyor. Şahsen D.Kahneman, N.Lardy gibi bilimsel değeri yüksek şeyler aktaran uzmanları dinlemekten dolayı çok şey öğrendiğimi  belirtmek isterim.
İş Yatırım'ın altıncı Geniş Açı toplantısında 3 Mart'ta ülkemizde konuk olan bu yılki uzman Dr. George Friedman ise çok farklı bir kişi idi. Enformasyon düzeyi son derece yüksek, fakat akademik veya entelektüel yapısı pek güçlü olmayan konuk Friedman, son zamanda yazdığı, 2009 yılında Doubleday tarafından basılmış,'The Next Hundred Years' adlı ve 21. yüzyıla dair gelecek tahminleri içeren kitabı ile tekrar uluslararası gürültü çıkarmış bir kişi. Ancak aslında Stratfor adlı şirketi ile stratejik tahmin danışmanlığı yapan Friedman, 'gölge CIA' takma adı ile de anılıyor!
Türkiye konusunda da birçok tahminler yapan Friedman'ı dinledikten sonra tezlerini kabaca iki temel konuya indirebilirim. Birincisi: 'AB'de federal yapı olmaması, kararların Brüksel değil Almanya ve Fransa gibi büyük millet devletler   tarafından alınmasına neden oluyor. Bu yapı AB'nin Doğu Avrupa krizinde bile ortak hareket edememesi ile sonuçlandı. AB Gümrük Birliği'nden öteye gidemeyecek ve  millet devletler halinde devam edecek. Türkiye, AB'ye giremeyecek diye üzülmemeli. Türkiye içinde bulunduğu bölgede büyük bir güç, ama Türkler bunun farkında değil. Türkiye büyük ve bağımsız bir millet devlet olarak geleceğin en önemli ülkelerinden biri olabilir. Benzer şekilde NATO gibi kurumlar AB gibi fonksiyonsuz kalacak. Bu nedenle millet devletler arasında bilateral ilişkiler önem kazanacak.' 
Friedman'ın ikinci vurguladığı konu ise, ABD-Türkiye ilişkileri ile ilgili. 'ABD artık  bloklarla ilişki yerine bilateral ilişkilere önem vermekte. Bu bağlamda, ABD yakında Irak ve Pakistan'dan çıkarken Türkiye üzerinden sorunsuz tahliye yapmak arzusunda. Türkiye bu konuda kooperatif olduğu takdirde ABD ile geçmişte 'tezkere sorunu' ile kötüleşmiş olan ilişkileri oldukça iyileşir.'
Yukarıdaki tezlerden birincisi konusunda bazı şeyler söyleyebilirim. Paul Bettis tarafından belirtildiği ve Friedman'ın da vurguladığı gibi 'Franco-German' ilişkiler 'radioaktif' hale gelmiş bulunuyor. 1970'li yıllarda V.J. d'Estaing  ve H.Schmidt arasındaki iyi ilişkilerle kuvvetlenen Alman-Fransız işbirliği, J.Chirac işbaşına gelince yaralanmaya başlamış ve Sarkozy-Merkel döneminde ise ciddi darbe almış bulunuyor. Bu da AB içinde çatlakların ortaya çıkmasının arkasındaki, ulusal ekonomik çıkar çatışmaları nedeni ile gerçekleşiyor. Almanlar, Fransızların büyük Alman endüstri şampiyonu Hoechst'i alarak Sanofi-Aventis yapısı ile 'farma sektörünü' ele geçirmesini affedemiyorlar. Ayrıca Sarkozy'nin Fransa Maliye Bakanı iken, ünlü Siemens'in, zorlanan Alstom adlı dev Fransız mühendislik şirketini almasını engellemesini unutmuyorlar. Fransızlar ise, Berlin'in EADS adlı ve Airbus üreticisi dev aerospace şirketinde  etkisini ve payını artırma çabasını affetmiyorlar. Berlin ise Fransızların son günlerde kendi bankalarına  dev fon aktararak kendi havayollarının Airbus uçakları almasını sağlamasını pek sevmemiş bulunuyor. Ayrıca Siemens'in, sekiz yıldır Fransız devlet şirketi ve nükleer konularda uzman Areva ile sürdürdüğü iyi iş ortaklığını, kendilerine tam ortaklık hissesi devredilmeyince bitirip, Areva'daki yüzde 34 payını satıp, Ruslarla Rusatom adlı nükleer konularda uzman şirketle ortaklık başlatması da ilişkileri iyice bozdu. Fransızlar şimdi Siemens'in esas anlaşmaya sadık kalıp  2020 yılına kadar rekabet etmeme kuralına uymasını talep ediyorlar. Özetle, Friedman AB içinde kriz ortamında millet devlet ve milli ekonomik çıkar davranışlarının ortaklığı bozduğu tezinde haklı.      
İki lider Merkel ve Sarkozy, geçmişte pek göz göze gelmese de bugünkü kriz ortamında ortak hareket edebilirler diye düşünmek belki doğru olurdu. Ama Fransa'nın ekonomik krize ilaç konusunda, zaten dev boyutta kamu borcu taşıyan, büyük ve sorumsuz devlet harcaması ve bütçe açığı sahibi ülkeler, İrlanda, Yunanistan, İtalya, İspanya ve Portekiz  tarafında yer alması Almanya ile arayı çok açmakta. Almanya bu ülkelerin  vereceği açıkların ve oluşturacağı borçların kendi sırtına yük olacağı korkusu ile bütçe açığı, borç patlaması ve sorumsuzlara destek konularında fren yapmakta. Merkel'in taraftarları ise İsveç, Finlandiya, Danimarka, Hollanda,  Lüksemburg, Polonya, Çek Cumhuriyeti gibi daha çok ekonomik mantık sahibi, ama çoğunluğu euro bölgesine dahil olmayan AB ve  Kuzey Avrupa ülkeleri. Bu ülkeler Macaristan gibi dev açıklar ve borç altında boğulup, IMF ile anlaşma yapmak zorunda kalmak istemiyorlar. Almanya ise 80 milyar euro destek paketini ve bankalara 500 milyar euroya kadar devlet garantisi vermeyi Fransa ve ortaklarının baskısı sonucu, sevmeye sevmeye kabullenmişti. Ancak Berlin'in bunalıp, giderek de ulusal çıkarlara döndüğü ortada. Fakat  buradan 'Türkiye AB'ye sırt dönsün!' tezine zıplamak biraz fazla uçuş. Yani Friedman sadece bir ölçüde haklı. Friedman'ın ikinci tezi ise Bayan Clinton ülkemize gelip, kucağındakileri döküp, gittikten sonra tartışılacak bir konu.

Akşam