Norman Finkelstein bu yılın başlarında Frank Barat’a dillere düşmüş bir mülakat verdi. Mülakatta boykot,tecrit ve müeyyide hareketine bir “kült” diyerek saldırdı ve önde gelen Filistinlileri amaçları hakkında (o, buna İsrail’in imhası diyor) yalan söylemekle itham etti ve Filistinlilerden İsrail’i Yahudi devleti olarak tanımalarını istedi.
Finkelstein, mülakata verilen tepkilerden öylesine rahatsız olmuş olacak ki (gerçi Siyonist fanatikler arasında olumlu bulunmuştu) görüntü kayıtlarını internetten kaldırmak için uğraştıysa da muvaffak olamadı.
Finkelstein’ın zayıf argümanlarına karşı el Cezire’de yayınlanan bir reddiye kaleme almıştım (Finkelstein, BDS and the destruction of Israel). Bildiğim kadarıyla Finkelstein ne benim ne de başkalarının yazdığı metinlere cevap vermedi. Barat’a verdiği söyleşiden bu yana kendisiyle temasım da olmadı ancak duyumlarıma göre bu söyleşinin kendisini temsil etmediğini, yorucu bir İngiltere seyahatinden ardından kötü bir gün geçirdiğini söyleyip başka bahaneleri dizmiş.
Finkelstein saldırılarına bu kez Democracy Now’da devam etti.
Democracy Now’da yapılan söyleşide rahatlamış ve dinlenmiş görünen Finkelstein, Filistinlilere ve onların hak mücadelesine yaptığı saldırıları daha keskin ifadelerle sürdürdü ve nerede durduğu hakkında hiçbir şüpheye mahal bırakmadı.
Söyleşi, yeni kitabı Knowing Too Much hakkındaydı; kitabın ana fikri şu: Liberal Amerikalı Yahudilerin İsrail hakkındaki kanaatleri artık değişti, İsrail’e kayıtsız şartsız destek bu kesim tarafından siyaseten savunulamaz görülmektedir ve değişim merkezde bile aşikar hale geliyor.
Finkelstein bu değişimi kendisi gibi Yahudi Amerikalıların ve B’Tselem gibi İsrailli grupların, uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Komitesi gibi birkaç uluslararası kuruluşun çabalarına bağladı.
Filistinlileri hiçe saymak
İlginçtir, Finkelstein, isimsiz Filistinlilerin onlarca yıllık mücadeleleri ve fedakarlıkları hakkında tek bir söz söylemediği gibi 1979’da kurulmuş el Hak; 1990’larda kurulan ve İsrailli savaş suçlularının adâlet önünde getirilme çabalarına öncülük eden Filistin İnsan Hakları Merkezi; ve Addameer - ki o olmasa Filistinli mahkumların siyasi mücadelesi hakkında çok az kişi bilgi sahibi olurdu – hakkında da hiç söz söylemiyor.
Amerika’da Filistin’in hikâyesini kamuoyunun dikkatine sundukları onlarca yıl iftiraya katlanan Edward Said ve onun neslinden de bahsetmiyor.
Bunları dile getirmemesi şok edici olsa da kabul etmeli ki insanların ve siyasi-sosyal hareketlerin çabaları, ilerleme için gerekli kamuoyu kanaatini Finkelstein’ın emsalsiz bir fırsat olduğuna inandığı yere kadar değiştirmiştir elbet. Finkelstein’in kendisiyle çatışmaya düştüğü ve Filistinlileri hiçe saymaktan çıkıp artık doğrudan onlara saldırmaya başladığı yer de burasıdır.
Democracy Now’dan ev sahibi Amy Goodman yarım saatlik söyleşinin sonlarına doğru iki devletli çözüm ve boykot,tecrit ve müeyyide hareketi hakkındaki fikirlerini sordu Finkelstein’a. O da şu cevabı verdi: Kendi fikrinizle başlamazsınız. Kamuoyu kanaatinin olduğu noktadan başlarsınız. Siyasetin gâyesi, insanları hâlihazırda sahip oldukları inançları üzerinden harekete geçirmeye çalışmaktır. Dolayısıyla da sanki siyaset benim neyi desteklediğim hakkında bir soruymuş gibi “iki devletli çözümü destekliyor musunuz?” diye insanlara soru sormanın yanlış olduğunu düşünüyorum. Siyaset bana göre kendisi üzerinden adâlete ulaşmayı ümit edebileceğimiz en üsttür; verili bir bağlamda ümit edebileceğimiz en üsttür; ve bizim içinde bulunduğumuz tarihi bağlamda, tayfın sınırı, tayfın en uç tarafı, insan hakları örgütleridir. Siz – Democracy Now - kendinizi merkezin solunda görmektesiniz; peki Mısır’dan kiminle görüşmek istersiniz? İnsan Hakları İzleme Komitesi’nin bir temsilcisiyle çünkü yaşadığımız dünyada ilerlemeci tayfın en ucunda onun olduğunu kabul etmektesiniz. İnsan Hakları İzleme Komitesi’nin ötesine de geçmeyi dileyebiliriz fakat olmuyor. Bu yüzden de söyleşi yapılacak kişiyi İnsan Hakları Özleme Komitesinden seçmektesiniz.
Şu sözlere dikkatlice bakın. Finkelstein, Filistin hakları gündeminin Filistinliler tarafından değil de ABD’nin küresel gücüne eklemlenmiş İnsan Hakları Komitesi gibi örgütlerce belirlenmesi gerektiğini düşünüyor.
Finkelstein kamuoyu kanaatini değiştirme yönünde kendi sarfettiği onlarca yıllık çabaları övdü fakat artık yorgun ve mutmain; çabalara son verilmeli ve Filistinliler uluslararası güç merkezlerinin (adâletten ne kadar uzak olursa olsun) vermeye hazırlandıklarını kabul etmeliler. Finkelstein, Goodman’a ilerlemeci fikrin sınırlarına varmak istediğini söyleyerek uyardı: Öteye geçmek istemiyorum çünkü bu kez ben bir kült haline gelmiş olurum. Artık insanlara ulaşamıyorumdur. Bugünün dünyasındaki sınır ise insan hakları örgütlerinin, Uluslar arası Adâlet Divanı’nın, BM Genel Kurulu’nun söyledikleridir—ki ABD, İsrail ve birkaç ada devleti hâriç fikirbirliği olduğunu görürsünüz. Fikirbirliği açık: Haziran 1967 sınırlarına dayalı iki devletli bir çözüm; dönüş hakkına ve tazminata dayalı olarak mülteci sorununa âdil bir çözüm. Sınır budur.
Finkelstein pratikte tüm Filistinlilerin haklarına karşı çıkmaktadır
Finkelstein daha sonra da boykot,tecrit ve müeyyide hareketine saldırdı: Boykot,tecrit ve müeyyide hareketinin sorunu taktik bir sorun değil. Boykot,tecrit ve müeyyideyi kim desteklemez ki? Elbette ki desteklemelisiniz. Pek çok insan hakları örgütleri, kilise örgütleri bu doğrultuda hareket etti. Sorun, amaçlarıdır. Resmi Boykot,Tecrit ve Müeyyide hareketi ,İsrail sorusu hakkında - hangi terimi kullanmak isterseniz artık - agnostik, nötral olduğunu iddia ediyor. Kamuoyu nerede durduğunuz bilmek istiyor. Bir duruşunuz olmadığınızı ileri sürerseniz onları kaybedersiniz.
Boykot,Tecrit ve Müeyyide hareketinin amaçları – 2005 çağrısında ortaya konulduğu üzere – apaçıktır. İsrail’in 1967’de ele geçirdiği toprakların işgaline son verilmesi; İsrail’in Filistinli vatandaşlarına tam eşit muamele yapılması ve tüm ayrımcılık formlarının kaldırılması; dönüş hakkı dâhil Filistinli mülteci haklarına İsrail saygı duyması.
Finkelstein’in Barat söyleşisinde ele aldığı gibi (ancak Democracy Now söyleşisinde dile getirmedi) onun itirazı, bu üç temel hakkın İsrail’in Yahudi karakterini kaybetmesine ve demokrasiye yol açmasıdır. Finkelstein’ın unutulmaz şekilde dile getirdiği üzere “işgali sonlandırıp altı milyon Filistinliyi geri getirir ve Araplarla-İsraillilere eşit haklar verirsek ortada İsrail diye bir şey olmayacaktır.”
“Suçlu”
Filistinlilerin yönetimindeki Boykot,Tecrit ve Müeyyide hareketine saldırdıktan sonra Filistinlilerin haklarında ısrar etmelerinin ve onun “hukuk” dediği iki devletli çözümü reddetmelerinin neticeleri hakkındaki görüşlerini serdetti: “Bu hukuktur. Hukuku geçip gitmeyi ister veya İsrail tarafını hiçe sayarsanız kamuoyuna ulaşamazsınız. O zaman kült olur. Kanaatimce manasızdır. Zamanı israf ediyoruz. Zaman israfından ibaret de değil. Biliyorum biraz ağır bir sözdür, hatalı çıkmayacağımı ümit ederim, tarihi olarak suçtur.
Filistinliler, görüyorsunuz işte. Tüm Filistinlilerin haklarında ısrar etmeye devam ederseniz suç işlemiş oluyorsunuz.
Democracy Now’a gelince, Filistinlilere Finkelstein’a cevap verme hakkı verecek mi?
Kaynak: Electronic Intifada
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı