Ergenekon davasının sürdüğü Türkiye'de 'irticayla mücadele planı'nın ortaya çıkmasının ardından bazıları 28 Şubat benzeri bir askeri müdahaleden çekiniyor. Fakat Türkiye son yıllarda dinle uzlaşmaya başlamışken ve AB'yle müzakereler sürerken böyle bir ihtimal söz konusu değil

Geçen hafta İstanbul'a vardığımda siyasi hava epey sıcaktı. Taraf gazetesinde yayımlanan ve altında bir albayın imzasının bulunduğu söylenen 'irticayla mücadele planı'nın fotokopisi, ordunun seçilmiş hükümete karşı darbe düşüncesinden hâlâ kurtulmadığı anlamına geliyor. Daha titiz bir ifadeyle, ordunun bazı unsurları insanların özgür seçimleriyle şekillenen siyasi hayata doğrudan veya dolaylı olarak müdahale etme hakkını hâlâ kendilerinde görüyor. Bu durum birçoklarını endişelendirdi ve dünyanın meşru hükümetlere karşı darbeye göz yummadığı bir zamanda Türkiye'de darbe ihtimaline dair soruları körükledi. Bu mesele, AB'nin komşusu, etkin bir NATO üyesi ve Doğu Akdeniz'de gerginliğin sıcak noktalarından biri sayılan Irak'a komşu olan Türkiye için önemli.

Başbuğ şüpheleri artırdı
Böylelikle ordunun AKP hükümetini devirme komplosuna ne kadar dahil olduğuna dair çetin bir tartışma başladı. Aslında bu tartışma son beş yılda sık sık tekrarlandı. Ancak bunların hiçbirinde bu kez olduğu gibi ordunun hükümeti devirmek için yasadışı bir çalışmaya doğrudan karıştığına dair açık ipuçları ortaya çıkmamıştı. Bazı eski komutanlar 'Ergenekon komplosu' çerçevesinde hâlâ yargılanıyor, fakat bu komplo açığa çıktığında hiçbiri görevde değildi. 'İrticayla mücadele planı' komplosuysa hâlâ görevdeki bir askere dayandırılıyor. Birçok yorumcu ordunun bu komploya doğrudan karışmış olabileceğini iddia ederken bu planı gündeme getiriyor, fakat Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ belgenin bir 'kâğıt parçası'ndan ibaret olduğunu ifade ederek bu iddiayı şiddetle yalanladı. Zira yayımlanan fotokopiyle oynanmış olması epey mümkündü.
Türkiye'de hâkim kavramlara göre irticayla mücadele, dinle uzlaşmaya ve dini kamusal alana entegre etmeye çalışan her şeyle mücadele anlamına geliyor. Özellikle de ordu AKP hükümeti politikalarının İslami olduğunu ve devletin laik temelini ortadan kaldırmaya çalıştığını düşünüyor. Fakat burada bir ironi söz konusu: Genelkurmay başkanının açıklamaları tartışmayı sonlandırmak yerine, temel soruları yanıtlamaması ve daha fazla şüphe yaratması nedeniyle ateşledi: Ordu niçin suçlamaların önüne geçmek için iddia edilen darbe planını hazırlamakla suçlanan albay hakkında yasal işlem yapmadı? Bu belge niçin 'doğruluğundan şüphe edilen bir kâğıt parçası'ndan ibaret görüldü? Başka birçok soru da, bazı askerlerin bu plana karıştığına, bunu Genelkurmay'ın da bildiğine ve konuyu suçlamaları hafife alarak çözmeye çalıştığına dair şüpheleri artırıyor.
Böylelikle iki tartışmalı konu -irticayla mücadele ve Ergenekon davası- bir araya gelmiş oldu. 'Ergenekon' 'derin devlet' geleneğinin parçası; derin devlete bağlı gizli kurumlar, laik rejimi korumak ve reform yapmaya, rejimi düzeltmeye veya bazen rejimden kurtulmaya çalışanlarla savaşmak yönünde bir sorumlulukları olduğunu düşünüyor. Bu kurumlar, dini kamusal alandan uzaklaştırmış Kemalist laikliğe düşman olduğunu düşündükleri çevrelerle mücadelede yasadışı yöntemleri kullanmaktan çekinmez. Dinle uzlaşı halinde bir laiklik türünün belirmesi çağrısı yapanlara da hoşgörü göstermezler.
Bazı yorumcular 'derin devlet'in, komünistlerle mücadele gibi Soğuk Savaş hedeflerini gerçekleştirmek için kullanılan çetelere yönelik mecazi bir ifade olduğu görüşünde. NATO üyeleri benzer çeteleri komünist ideolojiyi uygulayan veya çağrısını yapan ülkeler, örgütler ve bireylere karşı kullanmıştı. Fakat Sovyetlerin yıkılmasının ve Doğu Avrupa ülkelerinin AB çatısı altına girmesinin ardından bu gizli örgütlere son verilirken Türkiye bunu yapmadı. Türkiye Kürtleriyle mücadele için kullanılan JİTEM de hâlâ var. Bu örgüt PKK'yla ilişkisi olduğu düşünülen kişileri öldürmek için kullanılan yasadışı ve yarı askeri bir organ. Bir dizi suikastın sorumlusu olarak görülen JİTEM'in birçok komutanı Ergenekon'la ilişkileri gerekçesiyle tutuklu.

Toplum geriye dönmek istemiyor
Bu analizler doğrultusunda, 'irticayla mücadele planı'yla derin devletin çeteleri arasında muhtemel ve güçlü bir bağlantı söz konusu. Onları destekleyen güçler yargı ve medya gibi temel kurumlarda da etkin. Amaçsa, suikastlar ve tahrip eylemleri düzenlemek, hükümeti destek-leyen kamuoyunu bu partiye düşman hale getirmek, iktidar partisini uzaklaş-tırıp klasik laik partizan güçleri yapay yolla da olsa canlandıracak ordu müdaha-lelerinin desteklenmesini sağlamak.
Bazı Türk yorumcular 28 Şubat tarzı bir müdahale kâbusunun yürürlükte olduğunu düşünüyor. Ordu o dönemde Erbakan hükümetinin uygulaması gereken birçok düzenleme ve politika belirlemişti. Hepsi de din eğitimi alanında çalışanlara kısmen göz yuman yasamalar ve politikalar izlenmemesi yönündeydi. Söz konusu yorumcular, ordunun hükümeti ya istifaya ya da kendisinin onay verdiği politikaları uygulamaya zorlayarak baskı altında bırakmasından korkuyor. Fakat Türk toplumunun değişmesi, 'geriye dönüş hükümeti'ni reddetmesi ve tam üyelik için AB müzakerelerine tutunması dikkate alındığında bu korku pek de haklı değil.

Sivil toplum da gelişti
Başka yorumcularsa belki tam da bu sebepten ötürü, Ergenekon davasını ve irticayla mücadele planıyla ilgili soruşturmayı hükümete ek destek olarak görüp, yaşananların anayasa karşıtı bazı egemen kurumların eylemlerini ifşa ettiğini düşünüyor. Özellikle de son 1980 darbesinin ardından kısmi siyasi istikrar yaşayan Türkiye vatandaşları yaşananlardan büyük rahatsızlık duyuyor.
Türkiye toplumunun geçirdiği büyük değişimi inceleyenler, AKP'yle ordu arasındaki gerginliğin birikmeyeceğinin ve anayasa mücadelesinde silah kullanılmayacağının farkına varır. Toplum şu an dinle kısmi uzlaşıyı kabul ediyor. Başı açık kadınların yanı sıra kapalılar, laik örgütlerin yanı sıra İslam inancına dayanarak gönüllü yardım düşüncesini yaymaya çalışan sivil kuruluşlar var. Bu kuruluşlar son 30 yılda toplumdaki güç denklemlerinin değişmesine katkıda bulundu. Türkiye toplumundaki bütün değerler, Arap ülkelerinde yaşandığı gibi slogan atmaktan ve avanta kavgasından ibaret olmayan bir şekilde somut değişim amaçlıyor. Bu hizmet hareketi Türkiye toplumunda etkin bir akımı temsil ediyor
ve açıkça söylemese de siyasi açıdan AKP'ye ekleniyor. Bu durum darbe yapmayı tehlikelerle dolu bir konu kılıyor. (Mısır gazetesi Ehram, 1 Temmuz 2009)

 

 

Kaynak: Radikal