Geçen Cuma sabahı. New-York Borsası'ndaydık. Çünkü... Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 1929'daki Büyük Depresyon'dan bu yana dünyanın gördüğü en şiddetli 'mali kriz' haftalarından birinin son gününde New York Borsası'nı açtı.

Borsa yönetiminin açılış öncesinde, Cuma günüyle ilgili Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e ve bizlere yansıttığı endişeler gerçekleşmedi... Hatta New-York Borsası günü hafifçe yükselerek kapattı.

Meğer beklenen deprem, bizden iki gün sonra, hafta başında, ABD'de Kongrenin alt kanadı Temsilciler Meclisi'nin, 700 milyar dolarlık finans sektörünü kurtarma paketini reddetmesinin ardından yaşanacakmış...

Düşünün ki Dow Jones, 'tarihinde ilk kez' 777.68 puan kaybetti.

***

Hálbuki ABD Başkanı George Bush, tasarı oylanmadan önce son kez bir çağrıda bulunarak, 'bu plan, finans sistemimizin istikrarını ve güvenini yeniden kurmakta ciddi olduğumuza ilişkin bütün dünya piyasalarına güçlü bir mesaj gönderecek' demişti.

Oylamadan iki gün önce de, Demokrat ve Cumhuriyetçi partinin önde gelen isimleri paket üzerinde anlaştıklarını belirterek, tasarıyı Temsilciler Meclisi'ne taşımışlardı.

Buna rağmen, Wall Street'i kurtarma planı olarak anılan tasarı, 205 'evet' oyuna karşılık 228 'hayır' oyu ile reddedildi.

Öğleyin yapılan oylamaya kilitlenen Amerikan borsalarında ciddi çöküşler ise bundan sonra meydana geldi.

***
Beyaz Saray durumu 'hayal kırıklığı' olarak açıklasa da...

Cumhuriyetçi yönetim Demokratlar'ı...

Demokratlar Cumhuriyetçiler'i suçlasa da...

Banka ve finans kuruluşlarının elindeki batık kredileri devletin üstlenebilmesini öngören 110 sayfalık yasa teklifinin reddi, düpedüz 'Amerikan demokrasisinin' zaferidir.

Çünkü orada 'seçilmişler' yönetime değil, halka hesap veriyor...

Ve halkın cebinden çıkacak olan milyarlarca doların hesabını halka vermek de pek kolay gözükmüyor... Özellikle de Cumhuriyetçi Kongre üyeleri açısından...

***

Amerika'da 'seçilmişlerin' veya başka bir anlatımla 'yasamanın', bu kadar büyük bir mali çalkantının her yanı yakıp kül etme ihtimali karşısında bile hangi ölçülerde 'bağımsız' hareket edebildiği bir kez daha örneklendi...

Demokrasi, vergilerin denetimi anlamına gelir.

Zaten, Amerikan ve Fransız devrimlerinin de özünde 'vergi denetimi' bulunmakta...

Birey tek başına yapamayacağı işleri ve hizmetleri yapması için vergileriyle devlete para verir, parlamento aracılığıyla da bunu denetler.

Demokrasilerde yanlış harcanmış tek kuruşa bile müsamaha yoktur.

Hafta sonu tatiline devlet uçağıyla giden ABD Başkan yardımcısını anımsayın, anasından emdiği süt burnundan gelmişti...

Demokrasilerde, vergi veren vatandaş devleti denetler...

Biz ise henüz bu aşamadan çok uzağız...

Vergi almaya iltifat etmeyen bir devlet ile vergi vermeye eğilimi olmayan yığınların oluşturduğu sistem de bu kadar demokrasi üretmekte.

Son skandalların da gösterdiği gibi bizdeki sistem, vergi veren az sayıdaki mükellefin paralarını 'deve bankasında' yok etmek üzerine...

Her ne kadar tartışmalar, suçlamalar ve savunmalar; 'Müslüman ve laik hırsızlar' diye ayrışıp, kendininkini saklayıp diğerini ihbar etme üzerine odaklansa da, olup biten 'ortak hırsızlama'dan başka bir şey değil...

ABD'deki gibi verdiği vergiyi milimine kadar soracak bir seçmen olsa, Müslüman ya da laik dinlemeden hırsızlığın tümü toz olurdu aslında...

Ama bizde vergi veren 'çok az' olduğu için, hırsıza da müsamaha 'çok fazla'...

***

ABD Kongre'sindeki oylama nasıl 'demokrasinin' zaferi ise...

Derinleşen kriz sonrası yaşananlar da 'piyasanın' zaferi sayılır.

***

Günlerdir defalarca vurguladığım gibi kriz 'eskinin yürüyemeyecek hale gelmesi' durumudur...

Piyasalar şimdi çağa ayak uyduramayan Wall Street'teki köhnemiş yapıyı yıkarak, Silicon Valley'deki yeniçağın üretim biçimine uyarlıyor...

Bunu algılamayanın, olup biteni doğru okuyamayanın da silinip, savrulması kaçınılmaz...

***

Yarın Kongre'de yeniden görüşme var...

Hayati önem taşıyan paketin tekrar müzakere edilmesi ve hem Cumhuriyetçiler'i hem de Demokratları'ı memnun edecek değişiklikler yapılarak yeniden ele alınması bekleniyor...

Başkan adayları Barack Obama ve John McCain ise paketin eninde sonunda Kongre'den geçeceğine inandıklarını söylüyorlar...

Pakete red oyu veren seçilmişler, seçmenleri ikna edebilecek bir tasarıya kadar direnecek, makul noktada ise şüphesiz 'evet' diyecekler...

***

ABD'yi izlerken...

Türkiye'yle de kıyaslamayı ihmal etmeyin...

Parlamento bağımsızlığı...

Vergi ile siyaset arasındaki ilişki...

Piyasanın yanlışı düzeltme kabiliyeti...

Aramızdaki fark, alınması gereken yolu da netleştirmekte çünkü...

***

Bu bayramın ikinci günü de, hedefimiz gene hep aynı...

Hırsızlığın, yolsuzluğun, darbeciliğin, çeteciliğin berhava edildiği...

'Demokrasinin ve piyasanın' egemen olduğu bir Türkiye...

Kaynak: Star