ABD Temsilciler Meclisi, 700 milyar dolarlık kurtarma planını reddedince ABD borsaları çöktü. ABD'nin ekonomik krizi daha derinlemesine yaşayacağı anlaşılıyor. Ekonomi uzmanı değilim ama günlerdir yerli yabancı gazeteleri okuyor, TV'lerdeki yorumları dinliyor ve ne olduğunu anlamaya çalışıyorum.

ABD, 1990'ların ortalarında Sovyetler'in dağılmasından bu yana dünyanın tek hakimi rolünü oynuyordu. Bu hâkimiyet siyasi ve askeri hakimiyetin yanı sıra ekonomik hâkimiyet anlamına da geliyordu. Batılı yorumculara göre bu çöküşle birlikte kapitalizm sosyalizme üstün gelmişti.

Sosyalist sistemin 80 yıl boyunca kapitalizme bir seçenek olarak ortaya çıkması, dünyada sosyal hakların gelişmesi bakımından etkili sonuçlar yaratmıştı. Sosyalist sistemin varlığı, özellikle Batı'da sendikal hakların, iş güvencesinin gelişmesine olumlu katkılarda bulunmuştu. Ancak Sovyetlerin ABD ile giriştiği militarizm yarışını Moskova kaybetti. Bu aynı zamanda sistemin çöküşünü de beraberinde getirdi.

O andan itibaren, dünyadaki genel hava kapitalizmin sosyalizme üstün geldiği yönündeydi. Kapitalist ekonominin emekçilere daha fazla hak getirdiği bile iddia edildi bu süreç içinde.

ABD, kapitalist sistemin başı ve merkeziydi. Teknoloji alanında son 20 yıl içinde muazzam bir sıçrama meydana geldi. Batı ekonomisi büyüdü, gelişti. Bu süreç içinde, Batı'da sosyal haklar konusunda ciddi gerilemeler yaşandı. Ayrıca küresel hâkimiyet Batı ile yoksul dünya arasındaki uçurumu daha da artırdı.

Bu arada ekonomik egemenlik borsalar yoluyla ve finans sektörünün her şeye hâkim olmasıyla sağlandı. ABD'nin başını çektiği kapitalist dünya bütün az gelişmiş ve orta gelişmiş ülkelerin ipini eline aldı.

ABD merkezli ekonomik değerlendirme şirketleri, dünyanın büyük ağabeyi haline geldiler. Puanını düşürdükleri ülkelerde çalkantılar meydana geldi. ABD hegemonyası ekonomik alanla sınırlı değildi. Irak'ta Saddam'ın devrilerek bu ülkenin işgal edilmesi, dünyaya nizamat vermeyi kafasına koyan ABD ve ortaklarının en çarpıcı müdahalesiydi.

Irak'ın işgali, Batı dünyasıyla yoksul dünya arasında ciddi bir siyasi ve psikolojik uçurum yarattı. Batı'ya duyulan öfke, şiddete ve teröre dönüştü. Geçmişte sosyalizmi baş düşman gören ABD, bu kez 'İslami terör' tehlikesi üzerinden siyaset oluşturmaya girişti.

Irak'ın işgali, hem bir başlangıç hem bir sondu. Vietnam'da 40 yıl önce olduğu gibi ABD küçük ve yoksul bir ülkedeki direnişle başa çıkamadı. Siyasi olarak, ekonomik olarak, askeri olarak büyük sorunlarla yüz yüze geldi.

***
Kriz içindeki ABD ekonomisinin, öncelikle ABD halkına büyük bedeller ödeteceği anlaşılıyor. Her şeyi borsalar üzerinden idare edeceğine inanan kapitalist sistemin ciddi bir iflasla karşı karşıya olduğunu görüyoruz.
Krizin etkisi Avrupa'da da kuvvetle hissediliyor. Büyük bankalar çöküyor. Devlet yönetimleri bu bankaları devletleştirmek zorunda kalıyorlar. Burada da halkın sırtına ciddi yükler bineceği söyleniyor.

Sonuç olarak, o çok övgüler düzülen ve çok korkulan kapitalist sistemin, büyük bir açmaz içine girdiği görülüyor. TV kanallarında bu krizden nasıl çıkılabileceğine ilişkin yorumları izliyorum. Anlamakta zorlandığım teknik detaylar oluyor.

Beni daha çok dünyayı tüketen bu sistemin nasıl yürüyeceği ilgilendiriyor. Günümüz kapitalist ekonomisi tüketimi artırarak gelişmeyi koyuyor önüne. Daha çok otomobil tüketeceğiz ki araba sanayi ayakta dursun, daha çok uçacağız ki uçak şirketleri büyüsün, daha çok telefon alacağız ki telefon şirketleri gelişsin...

Tüketeceğiz, tüketeceğiz...
Artık kaynakları sınırlı hale gelen dünya buna nasıl dayanacak? Çin ekonomisinin de büyümesiyle dünyada sanayi kirliliği, ozon tabakasının delinmesi daha çok gündeme geliyor...

Sonra ne olacak? ABD ekonomisindeki çöküş bir süre sonra toplumun biraz yoksullaşmasıyla bir dengeye gelebilir.
Ama dünya ne olacak?

Kaynak: Radikal