Son günlerde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün görev süresi ile ilgili tartışmalar gündemin üst sıralarına yerleşti.

Tartışmalar belli bir süre daha devam edeceğe benziyor. Bu süreçte yaşanan tartışmalardan Cumhurbaşkanlığı kurumunun olumsuz etkilenmemesi önemlidir. Konunun siyasî tartışma boyutu bir yana özellikle hukukî boyutu ile ilgili bazı hususların açıklığa kavuşturulmasında sorunun çözümü açısından yarar vardır.

Onbirinci Cumhurbaşkanı'nın görev süresi ile ilgili tartışma 1982 Anayasası'nda 2007 yılında yapılan anayasa değişikliği sonrasında ortaya çıkmıştı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 1982 Anayasası'nın, Cumhurbaşkanı'nın TBMM tarafından ve yedi yıllık bir süre için seçilmesini öngören kuralının yürürlükte olduğu dönemde seçilmiştir. Ancak, daha sonra referandumla kabul edilip yürürlüğe giren yeni anayasa hükmü ile Cumhurbaşkanı'nın görev süresi beş yıla düşürülmüş ve TBMM tarafından seçilmesi yerine halk tarafından seçilmesi esası getirilmiştir. Bu kuralın yürürlüğe girmesinden sonra iki farklı görüş belirmiştir. Bir görüşe göre Onbirinci Cumhurbaşkanı'nın görev süresi yedi yıldır. Diğer bir görüşe göre ise artık yeni kural esas alınacağından Cumhurbaşkanı Gül'ün görev süresi beş yıldır.

Esasında cumhurbaşkanının görev süresi 2007 anayasa değişikliğine eklenen bir geçici hükümle belirlenseydi bu tartışmalar yaşanmayacaktı. Ancak bu biçimdeki açık bir kural olmasa da kanaatimizce Cumhurbaşkanı'nın görev süresi yedi yıldır. Zira Cumhurbaşkanı, görev süresinin yedi yıl olduğu hükmünün yürürlükte olduğu bir dönemde ve TBMM tarafından seçilmiştir. Bu biçimde seçilip göreve başlayan Cumhurbaşkanı'nın görevini sürdürürken yürürlüğe giren bir anayasa değişikliği ile görev süresinin kısaltılması hukuk güvenliği açısından da ciddi sorunlar doğurabilir. Cumhurbaşkanı'nın görev süresinin, seçilmesinden sonra yeni kuralla değiştirilmesi durumunda, anayasa değişikliğini yapabilecek parlamento çoğunlukları, siyasal gerekçelerle görevde kalmasını istemedikleri cumhurbaşkanlarının görev sürelerini düzenleyen anayasa kuralları ile ölçüsüz biçimde oynayabilirler. Bu biçimdeki müdahalelerin doğuracağı sakıncaları bir hukuk devletinde telafi etmek ise oldukça zor olabilir.

SEÇİMİ DÜZENLEYEN YASANIN HÜKMÜ

Bunun yanında Fransa'da yaşanan bir örnek de Onbirinci Cumhurbaşkanının görev süresinin yedi yıl olduğu hususunda göz önünde tutulabilir. Cumhurbaşkanı Jacques Chirac görevde iken Fransa'da da cumhurbaşkanlığı görev süresi beş yıla düşürülmüş olmasına rağmen Chirac yedi yıllık süreyi tamamlayarak cumhurbaşkanlığından ayrılmıştı. Ardından gelen cumhurbaşkanı beş yıllık süre için seçilmişti. Nitekim bu örnekten hareketle Abdullah Gül'ün görev süresinin de yedi yıl olduğu belirtilmektedir.

Cumhurbaşkanı Gül'ün görev süresinin yedi yıl olduğu argümanının bunun dışında daha güçlü bir başka hukukî gerekçesi de bulunmaktadır. Bilindiği gibi 2007 yılında yapılan anayasa değişikliği ile sadece cumhurbaşkanının görev süresi yedi yıldan beş yıla düşürülmemiş; aynı zamanda cumhurbaşkanının TBMM tarafından seçilmesi yerine doğrudan halk tarafından seçilmesi esası benimsenmiştir. Değişikliklerle ayrıca bir kişinin iki defa cumhurbaşkanı seçilebilmesinin yolu da açılmıştır. Dolayısıyla, 2007 anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanlığı konusunda esaslı değişiklikler getirilmiş olduğu belirtilmelidir. Bu değişikliklerin birbirini destekleyen, bütünsel nitelik taşıdıkları da rahatlıkla fark edilmektedir. Buradan hareketle ifade edilmelidir ki, eski kuralın yürürlükte olduğu dönemde TBMM tarafından seçilen cumhurbaşkanının görev süresinin daha sonra yürürlüğe giren bir anayasa kuralı esas alınarak beş yıla düşürülmesi 2007 anayasa değişikliklerinin amacı ile bağdaşmamaktadır. Cumhurbaşkanının beş yıllık bir süre görev yapması ancak 2014 yılında doğrudan halkın oyu ile seçilen cumhurbaşkanı için söz konusu olabilecektir.

Burada, Cumhurbaşkanı Gül'ün görev süresinin beş yıl olduğunu savunanların ileri sürdüğü bir argüman şudur: 2007 değişikliklerinde TBMM'nin seçim dönemi de beş yıldan dört yıla düşürülmüştür ve beş yıl kuralı yürürlükte iken seçilen TBMM görevine beş yıl değil, dört yıla yakın bir süre devam etmiştir.

Kanaatimizce TBMM seçimleri ile cumhurbaşkanının görev süresini mukayese etmek doğru değildir. Zira TBMM'nin görev süresi erken seçim kararı ile kısalabilir ve geçmiş yasama dönemlerine bakıldığında TBMM'nin bunu erken seçim şeklinde hemen hemen her zaman yaptığını görmek mümkündür. Ancak cumhurbaşkanının görev süresi sabittir ve burada öngörülen süreyi tamamlamadan seçimi yapmak imkânsızdır.

Cumhurbaşkanı Gül'ün görev süresi tartışmaları ile ilgili belirtilmesi gereken önemli bir husus ise, bu konuda Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) bir yetkisi olmadığıdır. Bu konuda YSK karar veremez. Nitekim Anayasa'nın 79. maddesinde YSK'nın görev ve yetkileri ile ilgili olarak "Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını ve cumhurbaşkanlığı seçim tutanaklarını kabul etme" şeklinde bir hüküm yer almaktadır. Dolayısıyla Anayasa'nın açık hükmüne bakıldığında, cumhurbaşkanının görev süresi ile ilgili son kararı YSK'nın vereceğini söyleyebilmek mümkün değildir.

YSK'nın seçimlerdeki temel görevi, seçimlerin tarafsız bir biçimde yapılabilmesini sağlamaktır. Eğer YSK yapılan bir başvuru üzerine veya re'sen cumhurbaşkanının görev süresi konusunu belirleyen bir karar verirse, bu durumda YSK'nın sistem içerisindeki konumu çok daha tartışılır hale gelecektir. Ancak, gerek 12 Haziran milletvekili seçimleri esnasında ve gerek daha önceki seçimlerde verdiği kimi tartışmalı kararlar göz önünde tutulduğunda, YSK'nın bu biçimdeki kararları verebileceği ihtimali, zayıf da olsa söz konusu olabilecektir.

TBMM'NİN ÜZERİNE DÜŞEN GÖREV

İşte bu nedenle yaşanabilecek yeni krizleri önlemek ve tartışmaları sonlandırmak için akla Onbirinci Cumhurbaşkanı'nın görev süresini de düzenleyen açık bir hükmün yer alacağı bir kanun çıkarmak gelmektedir. Zaten, 2007 yılında yapılan anayasa değişikliği sonrasında cumhurbaşkanı seçimine ilişkin usul ve esasları düzenleyen bir kanun çıkarılması, Anayasa'nın 102. maddesinin son fıkrasının amir hükmü gereğidir. Buradan hareketle konuyu düzenleyen ilgili kanuna eklenecek bir geçici madde ile cumhurbaşkanının görev süresinin yedi yıl olduğu belirtilebilir. Hatta, yoğun tartışmaların Cumhurbaşkanlığı'nı yıpratmaması amacıyla daha hızlı hareket etmek amacıyla sadece cumhurbaşkanının görev süresinin yedi yıl olduğunu belirten bir kanun da çıkarılabilir. Bu iki seçenekten hangisi tercih edilirse edilsin, burada bir Anayasa'ya aykırılık iddiası söz konusu edilemeyecektir. Zira, TBMM, yasama yetkisinin asliliği ilkesinden hareketle bir konuda Anayasa'ya aykırı olmayan bir kural ihdas etmektedir. Yapılacak muhtemel bir başvuru dolayısıyla Anayasa Mahkemesi de cumhurbaşkanının seçimi ve seçildiği dönemde yeni anayasa kuralının henüz yürürlüğe girmemiş olması gibi olaya özgü durumları da dikkate alarak denetimini gerçekleştirecektir.

Nitekim Anayasa Mahkemesi, benzer bir konuda oybirliği ile şu şekilde bir karar vermişti: "Bu nedenle, hukuk devletinde güven ve istikrarın korunabilmesi için kural olarak yasalar, yürürlüğe girdikleri tarihten sonraki olaylara uygulanırlar. Bazı durumlarda, adaletin sağlanması, temel hakların korunması gibi nedenlerden kaynaklanan zorunluluklar dışında yasaların geçmişe yürümesi söz konusu değildir.

Dava konusu kuralla üst üste iki dönem başkanlık ve genel başkanlık yapanların bir seçim dönemi geçmedikçe tekrar başkan seçilemeyecekleri belirtilerek bu görevlerini sürdürmekte olanların gelecek için öngöremedikleri bir engelleme getirilmiştir.

Kişilerin seçilerek, koşulları kanunla belirlenmiş bir göreve getirildikten sonra geriye dönük düzenlemelerle haklarının, hukukî istikrar ve güvenlik gözetilmeden kısıtlanması hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz." (Bkz.: E. S.: 2005/78, K. S.: 2005/59, K. T.: 30.9.2005).

Kaldı ki, cumhurbaşkanının görev süresi gibi bir konuda YSK veya Anayasa Mahkemesi'nin bu biçimdeki zorlama yorumlarla sürece ilişkin kararlar vermeye çalışması siyaset kurumunu yine ikinci plana düşürmüş olacaktır. Geçmiş örneklerde de görüldüğü gibi bundan en büyük zararı yargı kurumu görecektir.

Dolayısıyla, her ne kadar Onbirinci Cumhur-başkanı'nın görev süresinin yedi yıl olduğu noktasında bir sorun yoksa da, bugün gelinen aşamada, yaşanan tartışmaları sonlandırmak ve kamuoyundaki aksi yönde görüş sahibi olanların bu biçimdeki yolları devreye sokup süreci hukukun öngördüğü istikametin dışına çıkarması ihtimalini ortadan kaldırmak açısından bu sorunun TBMM'nin çıkaracağı kanunla çözülmesi en isabetli yol olacaktır. Getirilecek bu açık hüküm sonrasında ise YSK'nın cumhurbaşkanlığı süresi ile ilgili aksi yönde karar vermesi ihtimali ortadan kalkacaktır. Bir yargısal kurum olarak YSK, bu konuda kanunun açık hükmüne uygun hareket ederek seçim sürecini yönetmek dışında başka bir seçeneğe sahip olamaz.

*Anayasa Hukukçuları Derneği Başkanı

Kaynak: Zaman