Kadir Temiz*

2005 yılında Dışişleri Bakanı iken ziyaret ettiği Çin'e bu defa Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı sıfatı ile giden Abdullah Gül, 4 yıl içerisindeki ikinci Çin gezisi ile Türkiye'nin yeni dış politikasının Uzakdoğu ilişkilerinin, o kadar da uzak olmadığını göstermiş oldu. Çin tarafından Türkiye'ye en son 2001 yılında Başkan Jiang Zemin tarafından gerçekleştirilen ziyaret sırasında gündeme gelen Çin'den Türkiye'ye gelecek turist sayısındaki artış ile mevcut dış ticaret açığı, 2009 yılında Abdullah Gül tarafından gerçekleştirilen ziyarette de ikili ilişkiler anlamında üzerine çıkılamayan konular olarak gündeme geldi. Abdullah Gül'ün, Çin gezisi öncesi yaptığı basın açıklamasında vurguladığı Türk-Çin ilişkilerinin tarih ve medeniyet boyutu, ziyaret sırasında, ticaret açığı ve turist sayısının ötesindeki konulara da değinilebileceği izlenimini vermişti. Ancak gezi boyunca, hem Türk hem de Çin medyasındaki ziyaret izlenimleri, yine sekiz sene önceki konuların çok da ötesine geçilemediğini göstermiş oldu.

Abdullah Gül'ün Çin ziyareti, ekibindeki iş adamı yoğunluğu ve katılan bakanlar göz önüne alındığında, ziyaretin merkezi gündemi de ortaya çıkıyordu. Nitekim Çin medyasının da günlerce vurguladığı gibi, gezi boyunca Türkiye, Çin ile ekonomik ilişkilerinde yeni açılımlar aramakla meşgul oldu. Gül'ün gezi esnasında basın mensuplarına yaptığı bir açıklamada "Biz otobanı açtık, artık iş adamları bu otobandan geçecek" ifadesi, gezinin başlangıcında ifade edilen Türk-Çin ilişkilerinin tarih ve medeniyet boyutunun, sadece ekonomik ilişkilerle sınırlı kaldığını göstermesi bakımından zihinlerde soru işareti olarak kaldı.

Çin merkez haber ajansı Xinhua'nın haberine göre, gezi süresince Türk ve Çinli işadamları arasında yaklaşık 1 milyar Euro civarında ticari anlaşmalar yapıldı. Uzun süreden beri Türkiye ile Çin arasındaki ticari ilişkilerin sorunlu boyutunu oluşturan bankacılık ve para transferi problemlerinin çözümü için, bazı Türk bankaları ile Çin bankaları arasında da yaklaşık 800 milyon dolar değerinde anlaşmalar yapıldı. Bunun yanı sıra, Türk yetkililerin ısrarla vurguladığı dış ticaret açığının kapanması için yapılan girişimlerin de özellikle emek yoğun sektörler yerine, turizm veya teknoloji alanına kaydırılma çabaları devam etti. Çin ve Türkiye arasındaki ticaretin, 2001 yılındaki 1 milyar dolardan 2008 yılında 12 milyar dolara çıkması, ikili ilişkilerin ekonomik boyutunu gözler önüne sererken, Çin tarafının bu konuda sessiz kalması da dikkat çekiciydi.

Uluslararası alanda ise Türkiye, uzun süreden beri, Çin'in, başta Tayvan olmak üzere, Tibet, Uygur, insan hakları, demokrasi gibi sorunları karşısında ABD merkezli politikalar izlemekteydi. NATO üyesi olarak Soğuk Savaş süreci ve sonrasında Türkiye'nin Çin politikalarının perspektifi, ABD ile uyuşmaktaydı. Ancak yeni dönemde bu ilişkilerin de değişebileceği her iki ülke tarafından dile getirilmektedir. Soğuk Savaş süresince bağımsız blokta yer alan Çin, Mao dönemindeki tek taraflı politikalarına, Mao'nun ölümünden hemen sonra başladığı 'Açılım Politikaları' ile farklı bir perspektif kazandırdı. 30 yılı aşkın süredir, Çin'in başta ekonomik olmak üzere sosyal ve siyasal yapısında değişimlere yol açan açılım politikaları, dış politika alanında Latin Amerika'dan Afrika'ya kadar etki alanını genişletti. Yeni küresel düzen arayışlarının devam ettiği 21.yy.a en dinamik ülke olarak giren Çin ile Türkiye'nin uluslararası alandaki ilişkileri, şimdilik BM Güvenlik Konseyi'nde kesişiyor. Yakın gelecekte enerji ve güvenlik alanlarında Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ve BRIC ülkeleri (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin) ile büyük ortaklıklar arayan Çin'in rotası Ortadoğu'ya dönecektir. Türkiye ile Orta Asya ve Ortadoğu merkezli ilişkiler kurmak isteyen Çin'in Türkiye'yi, 21.yy.da kendisi gibi dinamik bir güç olarak izliyor olması, bu alandaki ilişkilerin önümüzdeki yıllarda gelişeceğinin de sinyallerini veriyor.

Türkiye'nin Çin ile ikili ilişkilerinin önündeki en büyük engellerden birini Sincan Özerk Bölgesi'nde yaşayan Uygur Müslümanlarla Çin devleti arasındaki sorunlar oluşturuyor. Çin'in yaklaşık 60 yıldır, bilinçli bir siyasi proje olarak Sincan Özerk Bölgesi'ni Çinlileştirme ve Uygur halkının temel sosyal ve siyasi haklarını engelleyici politikalar uygulaması, Uygur halkını gün geçtikçe artan bir tepkiselliğin içine sokuyor. Kaşgar ve Hotan merkezli hemen hemen bütün İslami hareketlere karşı "terörist" muamelesi yapan Çin'in, bu konuda eleştirdiği ABD'den geri kalmayacak politikalara imza atması ilgi çekici. Diğer yandan en son Rabia Kadir'e vize ve oturma izni vermeyen Türkiye, Abdullah Gül'ün son gezisinde de Çin ile ilişkilerini iyi tutmak için aynı politikalara devam edeceği sinyalini vermiştir. Abdullah Gül'ün "Türkiye toprakları içerisinde hiç bir şekilde terörist faaliyetlere ve gruplara izin vermeyeceğiz" açıklamasının ardından, Çin'in Orta Asya Çalışmaları Enstitüsü Başkanı Yang Shu, Türk-Çin ilişkilerinde, muhtemelen ilk defa, Türkiye tarafından terörizm ile ilgili bu kadar açık bir ifadenin kullanılmış olmasından dolayı mutluluk duyduklarını ifade etmiştir.

Cumhurbaşkanı Gül'ün ziyareti, başkent Pekin başta olmak üzere Shenzhen, Xi'an, Guangzhou ve Urumçi gibi siyasi, ekonomik ve kültürel merkezli şehirler olmasına rağmen, gezinin gerek Türk medyasında gerekse de Çin medyasında sadece ekonomik boyutuyla gündeme gelmesi Türk Dış Politikası'nın değişen vizyonunun, sadece stratejik dönüşümü değil, aynı zamanda zihinsel dönüşümü de sağlaması gerektiğini ortaya koymuştur. Başkent Pekin'in siyasal gündeminin, Urumçi'deki kültürel etkinlikler yerine, Kaşgar'daki yıkılan tarihi miras ve birçok siyasal ve sosyal sorunla mücadele etmekte olan Uygur halkının sorunları ile yüzleştirilmesi gerekirken; ekonomik alana sınırlandırılmış ilişkiler, kültürü de aynı yavanlıkta görerek, sosyal ve siyasal sorunları ne yazık ki bir kenara bırakmak zorunda kalmıştır. Cumhurbaşkanı Gül'ün gezinin başında ifade ettiği tarih ve medeniyet boyutu, Çin'i sadece ekonomik alan ve ucuz iş gücü olarak gören bir zihniyet göstergesi ile "otoban"dan geçerek anlaşılamaz. Türkiye'nin Çin ile ilişkilerinin tarihsel ve medeniyet boyutunun idraki, ancak Abdullah Gül'ün Xi'an'da ziyaret ettiği İpek Yolu'nun zihinlerde yeniden canlandırılması ile ortaya çıkabilir.

* Kadir Temiz, İstanbul Teknik Üniversitesi Siyaset Çalışmaları alanında yüksek lisansını yapmakta olup, Çin Halk Cumhuriyeti Peking Üniversitesi'nde misafir öğrenci olarak eğitimini sürdürmektedir.