Pervez Müşerref ve George W. Bush yönetimindeki Pakistan- ABD ortaklığı başarısız politikaların işlevsiz bir ilişkisi olduğunu kanıtladı. Terörizme karşı verilen ortak savaş ve demokrasinin teşviki aslında birincinin tehlikeli şekilde artmasına ve ikincisinin tehditle karşı karşıya kalmasına yol açtı.  
 
 Dünya, Benazir Butto'yu Pakistan'ın ilk kadın başbakanı olarak iki dönem hizmet veren modern Müslüman, zeki, çekici, ifade gücü yüksek, yetenekli, cesur, karizmatik, laik ve demokratik bir Pakistan için çağrıda bulunan zeki bir siyasetçi ve siyasi lider olarak uzun süre hatırlayacaktır. Benazir tüm bu özellikleri taşıyordu; ancak babası Zülfikar Ali Butto ve diğer birçok Pakistanlı siyasi lider gibi Pakistan'ın pek çok sorununu yansıtan ve bunlara katkıda bulunan kusurlu bir siyasi geçmiş bıraktı. Benazir Butto, uluslararası kuruluşlar tarafından şiddetle eleştirilen çok sayıda yolsuzluk ve insan hakları ihlalleri geçmişiyle, başbakan olarak iki dönemde büyük siyasi ve sosyal değişiklikler yapamayan açık bir reformcu; feodal bir toplumda yaşayan çok sayıdaki fakir Pakistanlı için az şey gerçekleştirebilmiş bir lider; başbakan olarak verdiği sözlere rağmen kadınların konumunu iyileştirmek veya Ziya ül Hak'ın sözde İslamlaştırma politikalarını tersine çevirmek için çok az şey yapmış ünlü bir feminist; parti liderliği ve başbakan olarak yönetimi, Pakistan'ın feodal politikalarını yansıtan laik bir demokrattı. Babası Zülfikar Ali Butto gibi tek kişilik egemenlik veya hükümdarlık olarak giderek sertleşen otokratik tarzda güç uyguladı. Kendisini ömür boyu Pakistan Halk Partisi (PPP) lideri ilan etti, pek çok yetenekli parti lideri arasından liderlik için önlem almadı; çünkü PPP, oğlunun ve kocasının (kazandığı yolsuzluk ünüyle -bu durum Bay %10 olan lakabına yansımıştır- ve şu anda Avrupa'da davası görülen, yolsuzluk suçlamalarıyla 11 yıldır Pakistan'da hapis yatarak uzun süredir itibarını kaybeden) "seçimi"yle tanık olunduğu gibi aile mirası olarak kalacaktı.

Benazir Butto'nun suikastına son zamanlarda gösterilen siyasi tepkiler, 11 Eylül sonrası dünyada katlanarak artan, Pakistan siyasetindeki temel sorunların veya bölgesel fay hatlarının altını çiziyor. Hem Başkan Bush hem de Devlet Başkanı Müşerref, El Kaide'yi ve diğer Müslüman radikalleri hızla suçlayarak, suikastı küresel terörizmle savaş ve demokrasiye karşıt güçler bağlamına yerleştirdi. Ancak özellikle yabancı savaşçılardan çok Pakistan'daki anti-demokratik güçlerin artması bu tek amaçlı senaryonun Pakistan politikasında uzun süredir devam eden çatışan akımları göz ardı etmesidir: İslam'la Pakistan ulusal kimliği ve politikaları ilişkisine; İslami partilerin rolü ve hareketlerine, Batılılaşmış elit kesimle çatışmalarına; demokratik hükümdarlık yerine daha çok askerî yıllar anlamına gelen güçlü bir orduya ve feodal siyasi liderlerin rolüne ilişkin köklü ve çözümlenmemiş bir kimlik sorunu.

Pakistan'ın kurucusu ve ilk lideri Muhammed Ali Cinnah'ın Pakistan'ı Müslüman bir vatan olarak görmesine rağmen daha sosyo-kültürel anlayışı, diğer pek çok daha "dindar görüşlü" liderlerinkine benzemiyordu. Dolayısıyla Pakistan, Batı siyasi yapısını benimserken - eski ordu yöneticisi ve modernist Eyüp Han'ın Pakistan'ın İslami Pakistan Cumhuriyeti olan unvanını değiştirme girişiminden geri adım atmak zorunda kaldığında öğrendiği gibi- pek çok Pakistanlı Pakistan'ın İslami kimliğini oldukça tam olarak ve ciddiye alıyor. Laik sosyalist Zülfikar Ali Butto, Arap ülkeleriyle köprü kurmak, Cemaat-i İslami ve diğer dinî partilere karşı koymak ve popüler temelini güçlendirmek için Pakistan-Bangladeş sivil savaşı sonrasında İslam'a döndü. Bununla birlikte, Butto tarafından atanan ordu lideri, General Ziya ül Hak darbesini, Butto'nun idamını ve Pakistan'ın "İslamlaştırılmasını" meşrulaştırmak için İslam'ı kullandığında, İslam'a başvurmanın iki uçlu bir kılıç olduğunu kanıtlayacaktı. İroniye bakın ki yıllar sonra Navaz Şerif, Benazir Butto ve PPP ile siyasi mücadelelerinde din kozunu oynayacaktı.

Buradan nereye uzanıyoruz? Pervez Müşerref ve George W. Bush yönetimindeki Pakistan- ABD ortaklığı başarısız politikaların işlevsiz bir ilişkisi olduğunu kanıtladı. Terörizme karşı verilen ortak savaş ve demokrasinin teşviki aslında birincinin tehlikeli şekilde artmasına ve ikincisinin tehditle karşı karşıya kalmasına yol açtı. Dinî aşırılık ve terörizm Pakistan'da arttı; köktenciler sadece mevcut krizden yararlanacaktı. İslami partiler (ana görüş ve köktenciler) seçmen nüfuzlarını hem 2002 seçimlerinde hem de Kuzeybatı Cephesi Eyaleti ve Belucistan'ın kontrolü dahil ulusal çapta artırdı. Müşerref'in demokrasi teşviki (ABD'nin Pakistan'da ve Mısır'da yaptığı gibi) hem seçim politikaları hem de ordunun rolü açısından en iyimser görüşle incir yaprağı oldu. Müşerref üniformasını çıkarsa da generaller her an müdahale edebilecek güçlü ve etkili bir güç olarak kaldı. Maalesef Benazir Butto'nun trajik ölümü PPP'nin Butto ailesi feodal liderliğinde yeni bir aşamayla sonuçlandı, yalnız bu kez Benazir'in karizması, yetenekleri ve deneyimi eksik.

İleriye gitme, yıldız oyuncuları belirgin olmayan aydınlanmış bir liderlik gerektirecektir. Pakistan'daki yaygın Amerikan karşıtlığının (daha doğrusu Bush yönetimine karşıtlığın) -diğer pek çok Müslüman ve Müslüman olmayan bölgede olduğu gibi- daha sabit hale geldiği bir dönemde insan en azından geleceğin liderlerinin ortaya çıkması için temel atılacağını umut edebilir. Müşerref, Pakistan Anayasa Mahkemesi'ni yeniden kurarak demokrasi görüntüsünün yenilenmesiyle başlamalı, ulusal seçimler için daha belirli bir zaman çizelgesini ilan etmeli ve mevcut istikrarsız durumu kullanıp, böylece daha çok istikrarsızlığa yol açmak yerine ana görüş ve siyasî liderlerle daha yakından çalışmanın yollarını aramalıdır. ABD, siyasî ve askerî gücü dikkate alındığında Pakistan'da daha yapıcı bir rol oynayacak yeteneği ve mekanizmayı elinde tutuyor; ancak bu durum Pakistan lideri olarak bir başka "Amerikan adayı" aramayı gerektirmiyor. Uzun yıllar önce General Ziya ül Hak tarafından kendi konutunda ABD Temsilciler Meclisi Ödenek Komitesi üyeleri için düzenlenen küçük bir yemekli toplantıya davet edildim. Ziya, bütün gün süren konuşmaların ardından bize siyasi bir konuşma yapmayacağı konusunda güvence verdi. Ardından Sovyetler Birliği ve Çin tehlikesi, Afganistan'daki durum dikkate alındığında Pakistan'ın aslında ABD için gerekli stratejik bir ortak olduğu konusunda uzun bir dizi "izlenimlere" tabi tutulduk. Ziya sözlerini tamamladıktan sonra ABD delegasyonundan bir üye masamızda oturan Pakistan dışişleri bakanına, Amerika'nın General Ziya'ya, Enver Sedat'a, Ferdinand Marcos'a ve İran şahına değer verdiği yorumunu yaptı. Dışişleri bakanı gülümsemesine rağmen kuşkulu görünüyordu. Pervez Müşerref artık bu listeye eklenebilir. Yine de ne Pakistan ne ABD ne de daha genel olarak küresel politika aynı kusurlu yaklaşımın tekrarlanmasının üstesinden gelemez.
 
Kaynak: http://www.ssrc.org

Çeviri: Zaman