Türkiye'nin demokratik açılımı da, Ermenistan açılımı da bir kesim tarafından dış güçlerin baskısı olarak yorumlanıyor.

Daha önce de PKK'nin silahlı mücadelesi dış güçlerin bir oyunu olarak görülüyordu.

Bu topraklarda insanların kendi akıllarını kullanıp ülkeleri için iyi bir şeyler yapabileceğine inanan kimse yok galiba.

Tıpkı PKK'yi tamamen dış güçlerin Türkiye'yi bölme aracı olarak görüp bu ülkedeki Kürtler'in yaşam koşallarına, eşitsiz konumuna göz kapamak gibi.

Dış güçler deyince akan sular duruyor.

Üstelik, dış güç baskısına karşı olanlar mali açıdan gözle görülür bir dış güç olan IMF ile anlaşmadı diye hükümeti eleştirenler.

Bunlar zamanı durdurmak isteyen tipler.

Türkiye'de hiçbir şey değişmesin, donup kalsın çabasındalar.

Kıbrıs'ta çözüm aramak dış baskılara boyun eğmek, teslimiyetçi olmak.

Bırakalım Kıbrıs öyle çıban gibi dursun, kuzguna çıbanı güzel görünür.

Kürt meselesine dokunma, çatışma sürsün, insanlar mutsuz olsun, aman bir de dillerini öğrenmesin.

Ermenlileri hiç saymıyoruz.

Anayasaya dokunma.

Yargıya dokunma.

Eğitime dokunma.

Sağlık sistemine dokunma.

Bu yüzden koca imparatorluk battı farkında değiller.

Bugün kendilerine laik ve milliyetçi diyenlerin Osmanlı'nın son zamanındaki ulemadan farkı yok.

Her şey aynı kalsın, değişim olmasın derdindeler.

Batı böyle de, Doğu farklı mı?

Abdullah Öcalan'ın cezaevi notlarını okuyorum.

O da İmralı'da olmasını dış güçlerin komplosuna bağlıyor.

Öcalan'ı Türkiye'ninki dahil, Yunan, Amerikan ve İngiliz Gladio'su işbirliği yapıp yakalatmış.

Bu dış güçlerin kafası karışık galiba.

Türkiye'yi hem bölmek istiyor, hem de bu işi yapacak adamı yakalatıp Türkiye'ye teslim ediyor.

Türkiye üzerine rapor yazanların işi gerçekten çok zor.

Sivil siyasete tehdit

Mehmet Ali Kışlalı deneyimli bir gazeteci. Askerin nabzını iyi tutmakla tanınır.

Aslında genelde askerin düşüncelerini yansıtır ama Batı'yı iyi bildiği için bunu Ankaralı kimi gazetecilere göre daha üslubunca yapar.

Ancak dün tuhaf bir yazı yazdı.

İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Kürt meselesiyle ilgili bir anayasa değişikliğinin gündemde olmadığını açıklamasına rağmen, bu yolda adım atılacak hissine kapılmış sanki.

Anayasa değişikliğinin AK Parti'nin sonu olacağını ima ediyor.

Bir siyasi partinin varlığı nasıl sona erer?

Elbette kapatma kararıyla.

Kışlalı, vatandaşlık tanımına dokunursanız yanarsınız diyor.

Faşist bir ortamda, anayasaya karşı muhalefetin yasaklandığı, mavi oyu çağrıştırır diye mavi kelimesinin yasaklandığı bir ortamda yapılan bir anayasaya sahip çıkıyor.

O anayasaya oy veren insanların yüzde 50'ye yakınının sonradan gidip AK Parti'ye oy verdiğini görmezden geliyor.

Evet, Anayasa Mahkemesi'nin kararı AK Parti'nin önünde bir engel.

Kürt açılımı konusunda bu sopanın aba altından değil de, açıktan açığa gösterileceğini anlıyoruz.

Haydi hayırlısı...

Kaynak: Star