Parlamento seçimlerinin üzerinden yaklaşık beş ay geçti ve Irak hâlâ bir hükümetten yoksun. Üzücü bir durum belki, fakat şaşırtıcı değil, çünkü Irak hâlâ geçiş sürecinde bir ülke. 2003 sonrası Irak, bir yanıyla 1958 sonrası Irak’ı andırıyor.

O dönemde Abdülkerim Kasım ve diğer darbeciler, güvenilmez ve Britanya destekli monarşik bir rejimi devirmişti. Kasım’ın devirilmesinden sonra olduğu gibi, aynı derecede güvenilmez, fakat daha acımasız Saddam Hüseyin’in devrilmesi, çeşitli rakip güçlerin siyasi iktidar boşluğunun içine girmesinin yolunu açtı.

1958 sonrası Irak’ta bu gruplar esasen Arap milliyetçiler, sosyalistler, Kürtler ve komünistlerdi. Kasım, iktidarını sürdürmeye çalışırken, bu rakipleri birbirine karşı ustaca oynamıştı. 2003 sonrası Irak’taki başlıca aktörler de,
(Kürtler, Sünni Araplar ve Şii Araplar) her zamanki gibi çıkarlarını genişletmeye veya korumaya gayret ediyor.

Bugünkü Irak, tarihteki bütün diğer dönemlerden çok daha demokratik ve halka hesap veren bir durumda, fakat yine de mevcut Irak’ın gerçekte neyi ifade ettiğini kimse bilmiyor. Saddam’ın zulmüne ve önceki hükümetlerin başarısızlıklarına rağmen, Irak tarihsel olarak Sünni-Arapçı karaktere dayanan bir tür kimliğe sahipti; bu kimlik Bağdat ve Batılı destekçileri tarafından dayatılmış olsa bile. Fakat günümüzde ‘Irak’ kavramının artık herhangi bir anlamlı yapısı yok.

Irak bugün federalist, merkezci, Şii, Sünni ve Kürt; diğer etnik gruplar ve dinler de var. Suudilerin, İranlıların, Türklerin, Suriyelilerin, Amerikalıların, Britanyalıların ve Ürdünlülerin de dışarıdan etkisi altında. Bütün bu ülkeler, çoğulcu bir Irak devletini öngören bir gelecek vizyonunun bileşenleri olabilirdi, fakat şu an için bozuk bir işleyişin birer semptomunu teşkil ediyorlar. Hükümet kurma ve seçimler için ciddi bir mezhepler arası koalisyon oluşturma konularındaki başarısızlık, ortak bir devlet bayrağı altında kaynaşamanın birçok örneğinden sadece ikisi.

Esas aktörlerin sarf ettiği şaşaalı sözlere, bilhassa da dillerden düşmeyen ‘Irak’ın çıkarları için çalışmak’ ifadesine rağmen, herhangi bir siyasi gücün bir Irak devleti inşa etmeye samimiyetle inanıp inanmadığı şüpheli. Kürtler için, 2003 sonrası Irak tarihsel olarak kendilerine tercih hakkı verilmeden zorla dayatılan, geçici bir ülke. Siyasi yelpazenin bütün renkleri açısından ‘Irak’ın çıkarları için çalışmak’, iktidarın anahtarlarını sunabilenler dışında kimseyle temas kurmamak anlamına geliyor gibi. Sözgelimi vaktiyle can düşmanları sayılan Sünni lider İyad Allavi ve Şii lider Mukteda Sadr, bir koalisyon kurma olasılığını tartışıyor.

Bir koalisyon kurulursa, bu neyin önerildiği ve nelerden ödün verildiğine bağlı olacak; tek tek bakanlıklar sıkı pazarlıklarla dağıtılacak ve çeşitli grupların çiftliklerine haline gelecek. Bütün bunlar yaşanırken, Allavi’nin veya Sadr yandaşlarının iki grup arasında bir koalisyon kurulmasını isteyip istemediği tabii ki kaale alınmayacak. Çeşitli topluluklarının haklarının güvence altına alınması önemli, fakat bu her bir siyasi aktörün hükümetin parçası olmak konusunda kayıtsız şartsız hak sahibi olması anlamına gelmiyor. Ancak bir ‘ulusal birlik’ hükümeti daha uygun, zira üzücü gerçek şu: Hiçbir grup sessiz sedasız kenara çekilmeyecek ve bunun sonucu da siyasi felç.
Iraklı siyasi karar alıcılar ve onların bölgesel ortakları akıllarını başlarına toplamazsa, Irak’ın tek bir ülke olarak varlığı giderek sorgulanır hale gelecek ve bu arada halkı, esasen Britanya’nın bölgedeki çıkarlarını korumak için kurulmuş bir devlet uğruna can vermeye devam edecek. (28 Temmuz 2010)

 


Kaynak: Radikal