Sabahın sessizliğinde gün doğarken ağıllarından çıkan koyun sürülerinin çıngırak seslerine tek tük kuş cıvıltıları karışıyor.
Deniz kıpırtısız.
İki gündür Midilli'nin üzerinden hiç eksik olmayan kara bulutlar bu sabah yitip gitmiş. İyiye işaret.
Anlaşılan bayramın ilk günü güneşli olacak.
Belli belirsiz bir rüzgâr altında zeytin ağaçlarının hışırtısını dinliyorum. Güneş uzaktan denizi kızıla boyayarak yükseliyor.
Bu arada yazı yazmak lazım.
Nerede o eski bayramlar?..
Gazeteler bayram tatili boyunca çıkmaz, gazeteci milleti üç dört gün rahat ederdi. Bizim bu güzel geleneğimiz ne diye sona erdi ki?
Ne yazayım?..
Bayramın birinci günü.
İnternete giriyorum.
Amerikan basını ciyak ciyak. 700 milyarlık 'kurtarma paketi'nin Temsilciler Meclisi'nde reddedilmesi piyasaları birbirine katmış. Amerikan borsasının ardından Asya borsaları da tepetaklak gitmiş durumda.
Klasik deyişle:
Piyasalar şokta!
Hep aynı soru:
Uçurumdan yuvarlanmaya ramak mı kaldı?
Bilen yok.
Yorumlar arasında bir nokta kendini çok belli ediyor. "Piyasa neylerse güzel eyler efsanesi"nin bu küresel krizle birlikte bir kez daha sonu ilan ediliyor.
Finans sistemine yeni kontrol mekanizmaları, küresel kapitalizme yeni küresel kurallar ve kurumlar, sonunda küresel krize yol açan piyasa başıboşluğuna devlet müdahalesi gibi konular güncelliğini koruyor.
Bu arada Amerikan Temsilciler Meclisi'nde paketin reddedilmesini sağlayan Cumhuriyetçilere yıldırımlar yağdırılıyor.
'Piyasa'ya toz kondurmak istemeyen, her türlü devletçi müdahaleyi reddeden, bu nedenle de 'kurtarma paketi'ni bir tür sosyalizm olarak gören gözü kara piyasacı Cumhuriyetçiler, oynadıkları ateşin farkında olmayan gafiller olarak ilan ediliyor.
Yine dalıyorum.
Zeytin ve meşe ağaçlarının arasından o bembeyaz deniz feneriyle Midilli Adası'nı seyretmek içimi ısıtıyor.
Kulağa hoş gelen bir cümle:
"Bir vuruşta insanlığın tüm sorunlarını çözmek..."
Kitaptan(*) cımbızladığım bir cümle.
Bir zamanlar böylesine bir kolaycılığın büyüsüne ben de kapılmıştım. Şıpınişi değiştirecektik dünyayı! İzah edemediğimiz hiçbir mesele kalmayacaktı. Ve insanlığın geleceği mutlaka güvence altına alınacaktı.
Hayat böylesine kolaylaşacaktı.
Ama öyle olmadı.
Hayatın ve gerçeğin çok daha çetrefil, karmaşık olduğunu zamanla hayal kırıklıklarıyla, acılarla anlamaya başladık.
Yaz tatilinde, mavi yolculuk sırasında sindire sindire okumaya başladığım kitabın yazarı halen New York Üniversitesi'nde öğretim üyesi olan bir profesör, Tony Judt. Daha önce de kitaplarını severek okumuştum.
Kitabın bir yerinde, geçen yüzyılın totaliter ideolojilerine sözü getirerek, 'Yanlış çıkmış fikirler'den bahsediyor.
Albert Camus'dan alıntı yapmış:
"Yanlış çıkan fikirler her zaman kan banyosuyla noktalanır. Ama her seferinde bu, başkalarının kanı olur. O yüzden bazı düşünürlerimiz önlerine gelen her konuda ahkâm kesmeyi kendilerde hak olarak görürler."
Kitabı okurken, tarihte yaşanan her büyük kopuşla birlikte insanlığın ileriye dönük iyimserliğinin sonradan nasıl çöktüğünü, "Bir daha asla olmayacak!" dediği şeylerin nasıl olabildiğini düşünüyorum.
Berlin Duvarı'nın yıkılışı gibi çok büyük bir kopuş sonrasında da yaşandı iyimserlik, kulaklara çalındı "Bir daha asla olmayacak!" çığlığı...
Ama trajediler bitmedi.
Şimdi dünya bir kez daha küresel bir krizin eşiğinde... Bakalım neler yaşayacağız?
Kitabın bir yerinde Tony Judt şunları yazmış:
"Marx'ın 19. yüzyıldaki çağdaşlarının 'Sosyal Sorun' dedikleri, zenginlik ve yoksulluk arasındaki büyük uçurumun nasıl ortadan kaldırılacağı, sağlık, eğitim ve fırsat eşitliği açısından utanç verici eşitsizliklerin nasıl halledileceği konusu, bugün yeniden uluslararası gündeme geri gelmiş durumda.."
Ne diyelim?
İyinin, güzelin kavgası hiç bitmeyecek.
Bir vuruşta insanlığın tüm sorunlarını çözmek olanaksız çünkü...
------------------------------------------------
* Tony Judt, Reappraisals, Reflections On The Forgotten Twentieth Century, The Penguin Press, 2008.
Kaynak: Milliyet