dünyalık bir şeyin peşinde koşarken, elde etdiğimizde rahata erip, huzur–i kalb ile taate yöneleceğimizi düşünürüz (zannederiz). bu, gerçekde bir zandır. çünki bilmeyiz, emin olamayız ki elde ettiğimiz o dünyalığın ötesinde, (ermeden göremediğimiz) öte yüzünde yeni kapılar var mıdır yok mudur; ve, bizi vahşi bir ormanın derinliklerine, bir girdaba çeker gibi çekip götürmeyecek midir.. dünyanın derinliklerine; haz, heva ve balta girmemiş gurur, kibir ve dahi elem mağmasının derinliklerine...

      ağacınızdan meyvayı devşirip yeseniz, o meyva sizin yemenizle bitecek midir? yani, ağacın size verimi sizde bitecek midir? ya o yediğiniz meyvanın çekirdeği?.. (yeni bir ağaç olarak dikilmeyecek midir önünüze?..)

      mesela sayın bay, dinine imanına ve mazlum insanlara, orada daha ziyade faideli olabilirim, iyi niyetiyle, ülkenin en geniş ve zengin ve etkili mesleki kuruluşlarından birine başkan olur; mazlum insanlar karşıdan ona bakıp sevinir... ama, gün gelir, allah'ın, islamın, mazlumların ve müslümanların, çoluk çocuğun ve yaşlı ve kadınların, insanlığın ve bört ü böceğin düşmanı sömürgen avrupanın tetikçisi siyonist israil terör çetesi, toplu kıyım bombalarıyle soykırım uygular, müslümanların inandığı allah'a, allah'ın evine karşı saldırıya geçer, kudüs–i şerif'in, harem–i şerif'in harim–i ismetine el uzatır.. buna karşılık, bay başkan, başkanlığın ötesinde, bizim göremediğimiz, onun gördüğü öte yüzünde açılmış hangi kapılardan geçip hazain–i  dünyeviyyede derinleşmişse, (elbet gidip yumruğuyla allah'ın evini savunmasına gerek yok; allah dilerse, dilediği kadar ve biçimde evini savunur, korur –ve bu durumda biz mahrumlardan oluruz!) bir itiraz bildirisi ilan edemez.. ve, böylece, dilsiz şeytan üniformasıyle karşımıza çıkar...

      (besbelli, 'sabık başkan' olmak ismemektedir; ancak, istese de istemese de, 'müteveffa başkan' olmayacak mı günün, saatin, dakikanın birinde!)

     

      /hamiş

      ve; ne kadar çokdur bunun emsali, ne kadar... insanı ye's gazıyla nefessiz bırakıp komaya sokacak kadar...

      yine mesela, din u iman yolunda faideli olma, hayr u hasenata nailiyet niyetiyle milletvekili seçilir (çırpınarak ve çarpınarak seçilir). bakmışsın, yalancılık vü dolancılık dininin en hararetli, en gözü kara havarisi kesilmiş; allah'ın değil, parti başkanı ve ya genelkurmay başkanının gözüne girmek için atmadığı takla, kalkmadığı hamud kalmamış...

      –bu kalmamışlığı nereden anlarız? yüzünün kızarmamasından ve poposunun maymun poposu gibi kızarmışlığından...

      cumartesi maymunu gibi, vesselam.