Müslüman kadının 'güvenilir' bir siyasi silaha dönüşen giysisi, şimdi de Obama ve Sarkozy'nin diline dolandı. Sarkozy özgürlüğü peçeye indirgemekle, Obama da sadece 'giyim özgürlüğü'nden söz etmekle, Müslüman kadının poligami, ve 'yasal' cinsiyetçilik gibi sorunlarını görmezden geldi

Modern siyasette Müslüman kadınların giysilerinden daha güvenilir pek az silah vardır. Suudiler ve İran'daki mollalar bu silahı on yıllardır kullanıyor, erkek muktedirlerin dindarlıklarının ve güçlerinin altını çizmek için kadınların başörtülerine yönelik yasalar hazırlayıp duruyorlar. Eski ABD başkanı George W. Bush da peçenin sembolik gücünü biliyor,
11 Eylül sonrasındaki gerilimler sırasında Amerikalı 'örtülü kadınların' ayrımcılığa uğradığından dem vuruyordu. Şimdi peçeye el atma sırası iki başkanda (Nicolas Sarkozy ve Barack Obama); iki lider peçeyi tepeden tırnağa farklı bir konu mahiyetinde çerçevelendiriyor. Sarkozy Müslüman giyimi milliyetçi bir payanda gibi kullanarak, Fransa'nın kutsal değerlerine bir tehdit olarak gördü. Obama'ysa ABD-Müslüman ilişkilerine özgürlükler çerçevesi temelinde yeni bir yaklaşım oluşturma şansı olarak kullandı. Her iki yaklaşım da kusurlu; ikisi de Müslüman kadınların peçelerden çok daha mühim meselelerde verdiği mücadeleleri görmezden geliyor.

Cezayir'de başlayan gelenek...
Sarkozy burkayı kınadı, Müslüman kadınların çok küçük bir azınlığınca giyilen ve vücudu tümüyle kapatan bu kıyafetin 'Fransa'da hoş karşılanmadığını' söyledi. Obama'nın Kahire konuşmasıysa farklı bir yol tutturmuştu. Onun derdi hicab değildi (Müslüman kadınların baş-larını örtmesi), zira tercih ediyorsa onu giymek bir kadının hakkıydı. Obama'ya göre Batı Müslüman kadınların giyim tarzını dikte ettiremezdi. "Herhangi bir dine yönelik husumeti, liberalizm bahanesinin ardına gizleyemeyiz" dedi.
Bir grup Batı ülkesi burka ve nikaba kısıtlamalar getirmiş durumda. İrlanda burkayla sınıflara girmeyi yasakladı ve haziranda Michigan Yüksek Mahkemesi, Müslüman bir kadın tanıklık yaparken nikabını açmayı reddettikten sonra yargıçlara tanıkların mahkemede nasıl giyineceklerini belirleme yetkisi verdi. Ancak Fransa pratik savların ötesine geçerek, peçelerin sadece mahkemeler, ameliyatlar ve okullarda sorun çıkarmakla kalmayıp, bizzat cumhuriyete ve laik geleneklerine hakaret olduğunu ilan etti. 2004'te Fransa başörtülerini okullarda ve devlet binalarında yasaklamıştı. 22 Haziran'da da Sarkozy şunları söylüyordu: "Ülkemizde kadınların kumaşların arkasında esir olmasını, sosyal hayattan tümüyle koparılmasını, bir kimlikten mahrum bırakılmasını kabul edemeyiz... Fransa'nın insan onuru anlayışı bu değil... Bunları giyen kadınlarla karşılaştığımız-da, onları eğitmeye ve ılımlılığın daha iyi bir tercih olduğunu açıklamaya çalışıyoruz."
Müslüman kadını kurtarmaya çalışmak, mazisi 1830'larda Cezayir'in sömürgeleştirilmesine kadar dayanan bir Fransız geleneğidir. Cezayir'in peçeli nüfusunu kurtarmak, Fransa'nın Araplara Aydınlanma'yı taşımak için kendisine biçtiği medenileştirme misyonu açısından merkezi önemdeydi. Fransız sömürgeciler için peçeli Cezayirli kadın hem Fransızların Cezayir toplumunu şekillendirme çabasına direniş işareti, hem de medenileştirme gayretlerini iki katına çıkarmak yönünde bir seferberlik çağrısıydı. Bir Fransız general 1840'larda, "Araplar bizden kaçıyor, çünkü kadınlarını bizim bakışlarımızdan saklıyorlar" diyordu. 'Peçenin Siyaseti' adlı kitabında tarihçi Joan Wallach Scott, "Peçeyi yasaklamak, değişen bir dünya karşısında Fransız 'medeniyetinin' ebedi üstünlüğünde ısrar etmenin bir yoluydu" diye yazıyor.
Obama Amerikan değerleriyle İslami değerlerin çatıştığını ima edecek bir ifade kullanmaktan kaçındı. Bunun yerine gerek İslam gerekse Batı'ya dair daha geçirgen bir vizyon önerdi; "İslam daima ABD'nin hikâyesinin parçası olmuştu". Sarkozy'nin telaşla burkanın manasını ("itaat... alçaltma...") belirlemeye çalıştığı noktada, Obama hicabı yasayla korunan şahsi bir tercih olarak nitelemekle yetindi.
Kulağa hoş geliyor ve eski bir anayasa hukuku profesöründen de bunu beklersi-niz. Fakat Obama sadece kadınların giyiminden söz etmekle (bir de kadınların eğitim hakkına dair küçük bir değinmede bulundu), Müslüman kadınların karşı karşıya bulunduğu birçok zorluğu (poligami, küçük yaşta evlilik, namus adına işlenen cinayetler veya Müslüman dünyada köşesinde medeni kanunların yasallaştırılmış cinsiyetçiliği) görmezden geldi. Obama'nın bloglarda, Müslüman kadınları ne giydiklerinden ibaret birer varlığa indirgemesine öfkelenen feminist-lerle muhafazakârları birleştirmeyi becermesinde şaşılacak pek bir şey yok. Sözgelimi Filistinli bir feminist, Emel Amire, "Sanki Müslüman bir kadının ne olduğunun özü buymuş gibi, hicaba yapılan bu vurgu niye?" diye soruyordu.

İranlı kadın genellemeyi yıktı
İki başkanın yaptığı konuşmaların sonrasında İran farklı ve daha güçlü bir Müslüman kadın imajı gösterdi. Zümrüt yeşili hicapları içindeki protestocular, Sarkozy'nin belki sandığı gibi, dayatılan muhafazakârlığın insan formundaki kanıtlarına falan benzemiyordu. Obama'nın Müslüman kadın formülasyonuna da
(istediğini giyme özgürlüğü için yasal güvenceye ihtiyacı olan insanlar) benzemiyorlardı. İranlı kadınlar kararlı siyasi aktörler, temel haklarını talep ediyorlar ve desteğimizi hak ediyorlar. Bu hakları elde etmek için hayatlarını riske attıklarında, ne giydiklerinin ehemmiyeti yok. Müslüman kadınların temel siyasi hak mücadelelerinde böylesine yer almasına bakınca, Batılı erkek liderlerin onların giysilerinden daha fazla konuşmaya değer bir mevzu bulmasını umut etsek çok mu fazla şey istemiş oluruz? (13 Temmuz 2009)

 

 

Kaynak: Radikal