Başörtüsü tartışması laik İslam'ın geleceğiyle ilgili
 
Başörtüsü, Anglo-Sakson tedrisatından geçenler için kişisel tercihten ibaret. Fakat Türkiye'de, farklı hayat tarzı isteyen kadınların tehdit altında hissetmesi normal. Zira, başörtüsü bir partiye yakınlığı ve kadına bakışı yansıtıyor.

Bir parça kumaştan fazlası değil diyebilirsiniz. Uzun çeşitleri var, kısa çeşitleri var, başı örten, yüzü örten çeşitleri var.

Le Monde'a göre, Viyanalı bir stiliste 'Catherine Zeta-Jones ve Naomi Campbell' tarzı sipariş verip süper model cazibesi bile edinebilirsiniz. Fakat hangi biçimi alırsa alsın ve adına ne derseniz deyin, çok sayıda Müslüman kadının kullandığı başörtülerini kuşatan siyasi tartışma bitmeyecek. Fransız okullarında ve bazı Alman devlet kurumlarında yasak olan başörtüsü, başarılı olursa Türk hükümetini devirebilecek olağünüstü bir davanın da odağına oturdu. İktidardaki parti hakkında Anayasa'yı ihlal ettiği gerekçesiyle dava açan Yargıtay başsavcısı, başbakan ve cumhurbaşkanı dahil, parti liderlerinin toplu halde siyasetten men edilmesini istiyor. Anayasa'nın 'laikliği'yle 'milletin iradesi' (iktidar partisi bu ifadeyi kullanıyor, başsavcıya göreyse bu 'çoğunluk diktatörlüğü') arasındaki bu netameli hukuk çatışmasının odak noktası başörtüsü: Hükümet başörtülü kızların üniversiteye girmesinin yolunu açtı ve bu laik Türklerde infial yarattı.

Geçmişte siyasi partilerin yeterince laik olmadıkları için kapatıldığı (başbakanların da asıldığı) Türkiye'de bu tartışma yeni sayılmaz. Bu kez beni afalattan şey, bu basit kumaş parçasının ne kadar önem taşıdığının bir kez daha görülmüş olması. Yabancıların genellikle önemsiz saydığı bir mevzu bu. Benim gibi Anglo-Amerikan tedrisatından geçenler için mesele kişisel özgürlükten ibaret: Başörtüsü 'tercih' meselesi olmalı. Fakat siyasetçiler başörtüsüyle ilgili yaygara koparıyorsa, belki de bu başörtülerinin (en azından Türkeyi ve birkaç yerde daha) sadece bir dini 'tercih' meselesi değil, bir siyasi simge olmalarından kaynaklanıyor.

Doğru veya değil, belli Türk cemaatlerinde, başörtüsü giyenin sadece dindar olduğunu değil, İslam'ın belli bir versiyonuna bağlı olduğunu gösteriyor. Doğru olsun olmasın, (en azından Türkiye'de) bir partiye yakınlığı ve kadına bakışı da yansıtıyor. Siyasetbilimci Zeyno Baran, çoğu Türk siyasinin eşinin başörtüsü giydiğine işaret ediyor; büyük kısmı da evlendikten sonra örtünmüş ve evlendikten sonra ne eğitimine ne de çalışmaya devam etmiş. Farklı bir hayat tarzı isteyen kadınların niye tehdit altında hissettiğini görebiliyorsunuz. Aslında Türkiye'deki yasak 1980'lerde, başı açık kadınlarla böyle kalmak isteyen laik öğrencileri korumak için kondu. Yaklaşık 20 yıl nispeten başarılı da oldu. Birkaç protesto sonrası yaygın kabul gördü (derinden bölünmüş bir toplum, tarafsız alan yaratmadan nasıl ayakta kalabilirdi?), ta ki bu hükümet yasağı kaldırmaya teşebbüs edene dek.

Bizim de kapımızı çalabilir

Fransa'daki yasaksa, 2004'te konduğunda yaygın tepki görse bile, şu an en azından Fransız hükümetince başarı olarak görülüyor. Çok sayıda kızın okulu bırakacağı tahminleri boşa çıktı. Yetkililere göre konuyla ilgili ihtilaf sayısı her yıl azalıyor. Müslüman kızların zamanla Fransız toplumuna entegre olmayı daha kolay bulacağını savunuyorlar.

Bu sözlerle, Türkiye'deki Anayasa Mahkemesi'nin başörtüsü nedeniyle hükümeti devirebileceğini veya devirmesi gerektiğini kast etmiyorum. Buna Türkiye'nin avukatları karar verecek. Fakat hükümeti devirmeye çalışırlarsa, bu önemsizmiş gibi davranmayalım. Ve, günün birinde başörtüsü sorunu bizim de kapımızı çalarsa hiç şaşırmayalım. Neticede başörtüsü tartışması bir parça kumaşla değil, bizzat laik İslam'in yaşayabilirliğiyle alakalı.

Kaynak: Radikal