Bahreyn hükümetinin 31 muhalifin vatandaşlığını iptal etmesi yanlış bir hamle. Bu çıkışıyla hükümet, ülkede Şubat 2011'den beri yaşanan siyasi krizin çözümü için yaptığı diyalog çağrılarıyla tamamen tutarsız bir davranış sergiliyor. Bu durum aynı zamanda, bölgede meydana gelen değişimlerle de açık bir çelişki oluşturuyor ve yüz binlerce Bahreynliyi tahrik etmeye sevk ediyor.
Bahreyn kanunlarına göre," ülke güvenliğini tehlikeye sokma" durumunda kim olursa olsun vatandaşlığı elinden alınır. Muhalifler de böyle bir şeye sebebiyet verselerdi, karşılaştıkları muamele daha anlaşılır hale gelecekti. Ancak bu anlaşma, kararı veren tarafın hukuku yorumlama ve açıklama şekline bağlı kalarak saf bir formaliteden ibaret kalacak. İçişleri bakanlığının açıklamasına göre vatandaşlığı yeniden elde etme kapısının açık bırakılması ise, birçok itiraza yol açacak. Durum bu kadar tehlikeli ise, içişleri bakanlığının suçluların eylemlerini ve vatandaşlıktan çıkarılacak derecede ülke güvenliğini soktukları tehlikeleri açıklaması gerekir. Ayrıca suçluların mahkeme önüne çıkarılmaları ve adaletle yargılanmaları da Bahreyn hükümetinin istikrarı açısından daha yararlı olacaktır.
Görünen o ki, alınan bu karar birkaç gün önce gerçekleşen bombalı saldırı ve iki Asyalı işçinin ölümünden sonra Bahreyn Emiri'nin diyalog girişimlerinden vazgeçtiğini gösteriyor. 19 şu bat 2011'den bu yana Bahreyn'de başlayan protesto mitingleri karşısında Emir'in halkı sükûnete davet etmesinden ve Bahreyn hükümetinin ülkenin ünlü hukukçularından Mahmud Şerif Bisyuni başkanlığında kurulan bağımsız bir komisyonun raporunu değerlendirmesinden vazgeçmesi kararın alınma sürecini hızlandırmışa benziyor. Mahmud Şerif, protestolar sırasında güvenlik güçlerinin insan hakları ihlali yaparak barışçıl aktivistlere ve yaralıları tedavi etmek için gelen doktorlara saldırdığını iddia etmişti. Bunun üzerine hükümet aynı gün suç işleyen güvenlik güçlerini cezalandıracağına dair bir açıklama yapmıştı.
Kaçınılmaz olan şu ki; muhaliflere yönelik tutumlarda tehlike arz eden bu geri adımlar ülkede mezhep kavgalarını körükleyecek. Çünkü vatandaşlığı elinden alınan onlarca aktivist Şii ve bu karar İran'ın propaganda değirmenine su götürecek. Böylelikle de Tahran emperyal emelleri içinde tüm Şii Arapları kendi vesayeti altına almak isteyecek.
Bu sözler, Bahreynli muhaliflerin son yirmi ayda ülkede oluşturdukları kaosu göz ardı etmek veya gerekçelendirmek amacı gütmüyor. Özellikle hükümeti diyaloga ve isteklerinin belirlenmesinde yarattıkları büyük eşitsizlik, makul görülebilecek cinsten değil. Ancak muhaliflerin performansındaki bu eksiklik – en azından- barışçıl çaba içinde olduklarını inkâr etmez. Bununla birlikte, Ortadoğu'da büyük bir stratejik öneme sahip Bahreyn'in kendisini çevreleyen ülkelerin istikrar ve güvenliği için bölgede oluşan tehlikelerin farkında olması gerekiyor.
Ülkede birçok dükkâna atılan Molotof kokteyller ve gece yarısı gerçekleşen bombalı saldırılar karşısında hükümetin tutuklama dalgasını başlatmasına dair yayılan haberler, son iki yıldır Arap ülkelerinin başına gelen uğursuzluğu yansıtıyor. Daha da kötüsü, Arap baharını yaşayan ülkelerden alınan derslerin ve arabulucu çözümlerin yanı sıra, siyasi krizlerin üstesinden gelecek olan kapıların hala kilitli olması duygusu bölgede hakim olmaya başladı. Maalesef, hala tekerleği yeniden icat etmek isteyenler var ve bunlar beraberinde büyük maddi manevi semereler bırakarak ilerlemeye çalışıyorlar.
Kaynak: El Hayat
Dünya Bülteni için çeviren: Tuba Yıldız