Türkiye'de son yıllarda türedi bir kuşak türedi. Ezberci, zihni boşaltılmış, beyni dondurulmuş, dünyada türü olmayan, gülyabanileri andıran, özgürlük düşmanı, halk dşmanı, din düşmanı nasyonal-sosyalist, laisist kemalist şirret bir kuşak bu.

Ne kendisinin farkında, ne nereden gelip nereye doğru yuvarlandığını görebilecek durumda. Ama dilinden de "aydınlanma", "akıl", "bilim" gibi putları hiç mi hiç düşürmüyor! Ne aydınlanmanın seyrüseferini biliyor, ne "akıl"ın ve modern bilim'in yol açtığı yıkımları!

Akıl ve bilim üzerine Nietzsche'den bu yana, Husserl'den Heidegger'e, Foucault'dan Derrida'ya, Deleuze'den Baudrilard'a kadar felsefede geliştirilen devâsâ külliyat'ın yanından yöresinden bile geçemeyecek sığ bir bir kuşak bu. Ama öte yandan da, solcu, sosyalist olduğunu söyleyerek solculuğun da, sosyalistliğin de kapitalist düzeneğe başkaldırı imkânlarını berhava eden, içine eden, 21. yüzyılın eşiğinde ancak ruhunu ve her şeyini yitirmiş Türkiye gibi "çorak bir ülke"de zuhûr edebilecek hilkat garibelerini andıran ama burnundan da kıl aldırmayan "kıl tüyü", "kıl kuyruk", şirret bir kuşak bu.

Seküler bilim'in, rasyonalite'nin, her şeyden önce Avrupa'yı, nasıl tarumar ettiğini, büyük savaşların eşiğine sürüklediğini; Weber'in deyişiyle "demir bir kafes"; Foucault'nun deyişiyle "insanlığın hapishanesi"ni ürettiğini; Marksist Frankfurt Okulu'nun Horkheimer ve Adorno gibi cins adamlarının tastamam bir "araçsal akıl"a dönüşerek sadece yıkımla, emperyalizm'le sonuçlanan bir "akıl tutulması" yaşattığını söylediklerini göremeyecek kadar beyni donmuş, zihni uyuşmuş; aklî melekeleri, eleştirel yetenekleri sıfırın altında sürünen aklı, aydınlanma'yı, bilim'i putlaştıran dünyanın en son neo-pagan ve traji-komik maganda kuşağı.

Heisenberg'le başlayan Newton'cı, Bacon'cı, Descartes'çi bilim anlayışını tepe taklak eden belirlenemezlik teorisinden de, yeni kuantum fiziğinden de habersiz yaşayan ama öte yandan da dünyada bilimi bu kadar putlaştıran, bilimi donmuş, opaque'leşmiş, din katına yükselten başka bir kuşak yok şu küresel dünya coğrafyası üzerinde.

Modernizm'in sanatta, aklı, bilimi, aydınlanma'yı mutlaklaştıran modernliğe karşı tam bir başkaldırı hareketi olduğunu; resim, roman, müzik, mimari sanatlarının, empresyonizm, ekspresyonizm, dadacılık, kübizm, bilinç akımı romanı, "yeni roman", Ionesco, Beckett tiyatrosu ve nihayet özelde bütün bir yenidalga sinemasının, genelde Avrupa sanat sinemalarının tam bir isyan bayrağı çektiğinden habersiz yaşayan; ama hâlâ aydınlanma, akıl, bilim nutukları atma komedyasını tüm dünyayı güldürecek kadar bağıra çağıra sahnelemekten çekinmeyen şirret bir nasyonal-sosyalist, laisist-kemalist kuşak bu.

Bütün bunları geçtim, Aydınlanma'nın a'sından bile haberi olmayan, aydınlanmacı düşünürlerin kemiklerini sızlatacak kadar tuhaf, hilkat garibesini andıran sözümona bir aydınlanma kuşağı var Türkiye'de!

Locke'un ve özellikle de Hume'un radikal şüphecilik'inin, yani İskoç Aydınlanması'nın da kışkırtmasıyla kurulan İngiltere'deki dînî ve siyasî özgürlük düzeninden ziyadesiyle etkilenen Voltaire'in Fransa'ya ve bütün Kıta Avrupa'sına İngiliz deneyimini salık verdiğini ve Paris'e döndüğünde bunun için mücadele ettiğini bilmeyen; Diderot'nun yeni bir dünya tasavvurunun anlam haritasını çıkaran ansiklopedisini yazdığını idrak edemeyen; Kant'ın "aklını kullanmaya cesaret et!" diye çığlıklar attığını ve bunu ne anlama gelebileceğini kavrayamayacak kadar zihnî melekeleri donan bir kuşak var kaşımızda.

Aydınlanma, Tükiye'deki özgürlüklerin önünü tıkayan, Türkiye'de bilimi, aklı, laisizmi putlaştıran bir düzenek kuran, seküler düzeneğin opaque'liklerini, dogmalarını reforme etmek için harekete geçirilmesi gerekirken, rasyonalite'nin de, "bilim"in de köküne kibrit suyu çakan, anakronik, zamanını ve yönünü şaşırmış, ruhunu ve iddialarını yitirmiş, sadece İslâm'ı bu ülkenin hayatından uzaklaştırmayı temel gayesi bellemiş sığ, ezberci, slogancı bir kuşağın ideolojisi olabilir mi?

Diderot'su, Rousseau'su, Kant'ı, Voltaire'i olmayan, bu düşünürlerin adını bile telâffuz edemeyen bir kuşağın Ayınlanma'dan, akıl'dan, bilim'den söz edebilmesi, ancak bizim gibi "akıl tutulması" yaşayan, yönünü, ruhunu ve iddialarını yitirmiş tarihte tatile çıkan, kendi kendini sömürgeleştirme aymazlığı gösteren şirret, beyinsiz, ezberci, halkından, kültüründen, dininden nefret ederek patolojik vakalara dönüşen bir ülkenin tuhaf nasyonal-sosyalist, laisist-kemalist kuşaklarına özgü bir garabettir vesselam.


Kaynak: Yeni Şafak