ABD Başkanı Obama'nın ilk resmî ülke ziyareti'ni Türkiye'ye yapıyor olması, elbette ki, çok önemli. Sadece Türkiye açısından değil, ABD açısından da, belirsizlik sularında salınan dünya düzeninin geleceği açısından da, AB'nin alacağı şekil açısından da önemli bir ziyaret bu.

Son yüzyıllık dünya tarihi, tarihte eşi-benzeri görülmemiş büyük çalkantılara, altüst oluşlara, yıkımlara sahne oldu.

Son yüzyılın en büyük hâdisesi, Batı uygarlığının eksen değişimi yaşayarak, bütün diğer medeniyetleri etkisiz hâle getirmesi, dünya üzerinde kesinkes hâkimiyet kurması, yani tarihi "durdurmuş" olmasıdır.

Sonuçta, Batı uygarlığı, Avrupa ekseni'nden Atlantik ekseni'ne kaymış; bu durum, 1648'de Westfalya'yla kurulan Avrupa dünya düzeni'nin sonu getirmiş; böylelikle Anglo-Sakson havza, Batı uygarlığının bayraktarlığını yapmaya başlamıştır.

Batı uygarlığının eksen değiştirerek dünya üzerinde hâkimiyet kurmasının üç esaslı sonucu olmuştur: Bunlardan birincisi, Avrupa'nın -tam gücünün zirvesindeyken- tarih yapıcı aktör olma özelliğini yitirmesidir.

İkincisi, Asya'daki Çin, Hint ve Japon medeniyetlerinin yürüyüşlerinin durdurulması; bu medeniyetlerin, tarihi, kendi medeniyet paradigmaları doğrultusunda yapabilme imkânlarını yitirmeleri ve seküler-kapitalist paradigma tarafından yutulmayı, varolma mücadelesi olarak algılayabilecek kadar tarih bilinçlerini kaybetmeleridir.

Üçüncüsü ve en önemlisi de, İslâm medeniyetinin en son ve en sofistike temsilcisi Osmanlı'nın durdurulması, Türkiye'nin tarihten silinmemek, yok edilmemek için, kendi medeniyet iddialarını terkeden bir yok oluş sürecine sürüklenmeyi kabul etmesidir. Türkiye'nin verdiği bağımsızlık mücadelesi, Türkiye'nin ruhunu kurtarmaya dönük değil, bedenini kurtarmaya dönük bir kendi-kendini zihnen sömürgeleştirme mücadelesidir!

İnsanlığın son adası ve vicdanı Osmanlı'nın durdurulması, dünyanın dengesinin de bozulmasıyla sonuçlanmıştır: Osmanlı'nın durdurulması nedeniyledir ki, darwinyen orman kanunlarının (yani güçlü olanın haklı olarak kabul edildiği ilkel bir anlayışın) İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan dünya düzeninin ve NATO, BM, Dünya Bankası, IMF gibi kurumların dünya üzerinde zoraki olarak hâkim kılınmaya çalışılması sözkonusu olabilmiştir.

Ancak Osmanlı'nın çökertilmesiyle dünyanın en zengin doğal gaz ve petrol yataklarına sahip olan Osmanlı coğrafyasının kontrol altına alınması üzerine kurulan dünya düzeni, Soğuk Savaş sürecinde de, sonrasında da dünyanın sorunlarını çözememiş, aksine, daha da içinden çıkılmaz hâle sokmuştur.

Sonuç ortada: Osmanlı'dan boşalan vakum, bölge dışı güçler tarafından zoraki ve yapay yollarla doldurulmaya çalışılmış ama tam bir fiyaskoyla sonuçlanmıştır. Son çeyrek asır süresince yaşanan savaşlar, işgaller ve katliamlar bu fiyaskonun somut göstergeleridir.

Osmanlı, dünya tarihinin yapılmasında kilit rol oynayan aktörlerden biriydi. Osmanlı'nın durdurulmasıyla Türkiye, figüran rolü oynamayı kabul etti. Ama geldiğimiz noktada, dünya tarihi, Türkiye'ye yeniden-oyun kurucu tarihî rolünü oynamasını dayatıyor. Bugün dünyanın bütün büyük güçleri, dünya tarihinin şekillendirilmesinde kilit rol oynayacak en stratejik coğrafyanın merkezinde Türkiye'nin yer aldığını haykırıyorlar adeta. Ama bizim metamorfoz yemiş elitokrasimiz, algılama, görme ve duyma yetilerini yitirdiği için bu çığlığı fark edemiyor bile!

Eğer Türkiye, bu rolünü kavrayabilir ve bu rolün gereği olarak yeniden medeniyet iddiasına sahip çıkabilirse, önümüzdeki 50 yılda, yeni bir dünyanın kurulmasına öncülük edebilir.

İşte Obama'nın ziyareti, Türkiye'nin yeni bir dünyanın kurulmasında oynayabileceği bu ta-rihî rolü oynamasını ertelemeyi, Türkiye'nin medeniyet iddiasına soyunmaya kalkışmasını önlemeyi, yani Türkiye'ye "elma şekeri" vererek, Türkiye'yi ofsayt'a düşürmeyi amaçlıyor.

Bakalım Türkiye, bu "oyun"u görerek, oyun-kurucu rolünü oynamaktan başka seçeneğinin olmadığını gösterebilecek mi Obama'ya ve bütün dünyaya?

Kaynak: Yeni Şafak