ABD, yıllardır Ankara'daki ana müttefiki olan orduyu kışlaya gönderen 22 Temmuz seçiminin sonuçlarıyla başa çıkmak zorunda. Askeri yönetimin miadı doldu ve Müşerref'e desteği de kesme zamanı geldi
Pervez Müşerref'in performansını izlerken insanın gözünün önüne Fred Astaire geliyor. Pakistan Devlet Başkanı o kadar çevik bir topuk dansı yapıyor ki, ölmekte olan bir sanatı icra ettiğini unutuyorsunuz. Müşerref'in sanatı, nükleer güce sahip ve ABD'nin terörle savaşında kilit müttefiklerinden olan İslami bir ülkede, yumuşak bir askeri diktatörlük yürütmesinde. Elinden geldiğince hızlı dans ederek dünyanın en tehlikeli ülkesinde denge sağlıyor. Fakat Bush'un gözdesi olarak uzun koşusunda Müşerref'in başı öyle büyük belada ki, ABD artık Pakistan liderinin ayakta kalıp kalmayacağını sorgular hale geldi. Vardıkları sonuçsa, (yani Müşerref'in iktidarda kalmaya devam edebileceği sonucu) değişen Pakistan'ı ve uluslararası gerçeklikleri gözden kaçırıyor gibi görünüyor.
Askeri iktidarlar 20. asrın gelişmekte olan ülkelerinin hâkim veçhesi olageldi. Fakat küreselleşme iktidar ve ulus-devletlerin amaçlarını yeniden biçimlendirdikçe, bu fenomenin de modası geçti. Ordunun yönettiği ülkeler, uzun vadede böyle olmayan ülkelerin çok gerisinde kaldı.
Askeri iktidarların son kullanma tarihinin geçtiği, ABD'nin bir başka müttefiki olan ve komutanların kendilerini kurumların ve siyasetin nihai muhafızı ve hakemi saydığı Türkiye'de çok farklı bir yoldan teyit edildi. Pakistan'da gösteriler, mahkemeler ve İslami fanatiklerin suikast teşebbüsleriyle yaşanan karmaşanın aksine Türkler kendi generallerine, Erdoğan'ın İslami eğilimli AKP'sini tekrar iktidara taşıdıkları seçimlerle barışçı ama sıkı bir ders verdi. Genelkurmay'ın böyle bir sonucun felaket getireceği uyarısına rağmen bunu yaptılar.
Bush yönetimi Türk generallerin müdahalesine karşı çıkmayı başaramadı ve şimdi Washington'ın uzun yıllardır Ankara'daki ana müttefikleri olan askerleri kışlalarına geri gönderen bir seçimin getirdiği değişimlerle başa çıkmak zorunda. Seçim, stratejik ilişkileri açısından Avrupa'ya bakan yetkin, demokratik, İslami eğilimli bir hükümeti sağlamlaştırdı.
ABD'nin Pakistan politikası da karanlık bir hal alıyor. Müşerref'in yargıçlar, medya kuruluşları, siyasetçiler ve fanatik İslamcılarla dalaşmaları düşmanlarını birleştiriyor ve desteğini parçalıyor. ABD Başkanlığı'nın Demokrat aday adaylarından Barack Obama'nın Pakistan'a dair tespitleri yerinde.
Fakat yönetimin Müşerref'e yaklaşımına getirdiği eleştiriler derinlikten yoksun.
Danışmanları ABD Başkanı'na, Kaide ve Taliban Pakistan'da sığınak buldukça Afganistan'daki savaşın kazanılamayacağını anlatmaya çalıştı ama Bush Müşerref'le çatışmak konusunda rahat hissetmedi. Zira ABD'nin safında yer alan Müşerref'in tek alternatifinin topyekûn, nükleer bir karmaşa olmasından korkuyor. Obama Pakistan'a girip Taliban ve Kaide'yi silmekten bahsediyor ama ABD bunu zaten yaptı. 2006'da iki Pakistan köyünde Kaide'ye saldırdı ve Müşerref'i terörist sığınaklarını kapatmaya zorladı.
Fakat bu, Müşerref'in yeni dans figürleri icra etmesinden başka işe yaramadı. Veziristan'da anlamsız bir 'asayiş' operasyonu gerçekleştirildi sadece.
Pakistan bir ulusal güvenlik devleti kimliğiyle var olmaya devam ediyor ve ordu, büyüklüğünü ve siyasi kontrolünü meşrulaştırmak için Keşmir ve Afganistan'daki krizleri tahrik ediyor. Pakistanlı komutanlar demokrasi dalgasının ve tarihin dalgalarına karşı da savaşıyor. Türkiye'nin generalleriyse küreselleşme çağında bu yoldan gitmenin felaket getireceğini anlamış gibi duruyor. Amerikalı karar mercileri, İslamabad'daki dansçı general tarafından sürekli aldatılmak yerine Ankara modelini desteklemeli.
Kaynak: Radikal