Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e sözlü saldırısında kendisinin bir Arap -yani 'kabile reisi'- olmadığını hatırlatarak, kendisini Gazze'ye yönelik İsrail savaşıyla ilgili tartışmanın çıkmazından kurtaracak şeyi Araplara saldırmakta buldu. Erdoğan bu ifadeyle, Türkiye'nin bir Ortadoğu ülkesi olsa bile bir kabile oluşumu değil, devlet olduğunu ve ayrıca kendisinin de kurumsal geleneklere sahip; görevi, devletin Batılı ve çağdaş normlara uygun kurumlarının idaresi olan bir başbakan olduğunu belirtmek istedi.
Erdoğan'ın bu gizli düşüncesinin teyit edilmesi, bizleri kendisiyle Amerikalı gazeteci David Ignatius ve Peres arasında dönen diyaloğun bağlamına götürüyor. Erdoğan karışısnda çocukların öldürülmesiyle ilgilenmeyen tuhaf bir zihniyet buldu. Salondakilerin devletin (İsrail'in) vatandaşlarını koruma rolüne önem verdikleri oranda, çocuk ölümlerine da dikkat çekmek istedi. Bu koruma rolü modern oluşumların görevlerinden biridir. Filistinlilerse modernlik öncesini temsil ediyor. Batı düşüncesi bu duruma eğitilmesi veya kontrol altına alınması gereken 'devlet öncesi toplumlar' adını veriyor.
Saddam devlet inşa etseydi...
Peki acınmayı hak eden ve kendisini savunacak birilerini bekleyen toplumlara dönüşen biz Arap kabileleri hakkında ne söylenebilir? Bizi bu trajediye kim getirdi? Yıllar boyunca ve bağımsızlığımızı ilan ettiğimiz andan bu yana, Arap seçkinleri ve özellikle de iktidarları teslim alan siyasiler devlet oluşumunu yıkma mücadelesi verdi. Saddam Hüseyin'in Irak'ta ortaya çıkardığı devlet-kabile şekli nihayetinde kendisinin, ailesinin ve aşiretinin yok olmasına yol açtı. Saddam Hüseyin yıllar boyunca devlet inşa etmekle uğraşsaydı, her şeyden önce kendisini ve ailesini ağır bedellerden uzak tutabilir ve Irak'a faydalı olabilirdi. Irak kurumsal bir devlet olsaydı, ABD bu ülkeyi hedef alma cüretini gösteremezdi.
Bütün trenleri kaçırdık
Bizler modern zamanlara geçemedik. Modern teknoloji ve araçları, özellikle de toplumun en önemli gelişme derecesini temsil eden devleti kullanmayı reddettik. Devlet kanalıyla vatandaşlarla devlet kurumları arasında bağ kuran, toplumun bütün bireyleri arasında dini ve etnik tasniflerden uzakta eşitliğe izin veren yasalarla sosyal entegrasyonu sağlamak mümkün. Sosyal gelişme buradan başlıyor. Çünkü kaynakları toplamaya ve çıkarları berraklaştırmaya sadece devlet kadirdir.
Bütün trenler geçti ve biz ilk karelerde kaldık. İstasyonlarda bekliyoruz. Zenginliklerimiz bizleri kurtaramadı. Ne de Cezayir'den Lübnan ve Filistin'e kadar akan kanlarımız... Bütün projelerimiz, mücadelelerimiz ve hayallerimiz tarihin sayfasındaki çocukça karalamalardan ibaretti. Fakat bu karalamalar bedenlerimize ve ruhumuza derin bir biçimde kazındı.
Evet Türkiye devletinin başbakanı bir kabile lideri değil. (Londra'da Arapça yayımlanan Hayat gazetesi, 9 Şubat 2009)
Kaynak: Radikal