Batı'nın da saygı duyduğu Türkiye'nin bölgeye 'eklenmesi' Arapların çıkarına. Türkiye'nin dönüşünden kaygı duymak yerine sevinmeliyiz.
Ankara'nın uluslararası ve bölgesel platformdaki siyasi etkinliği, Arap çevrelerinde Türkiye'nin bölgesel bir çehreye dönüşeceği yönünde endişe yaratıyor. Etkin Türk dış politikası son dönemlerde, Türkiye'nin AKP liderliğindeki yeni eğilimleri gölgesinde bölgeye egemen olma amaçlı bir projeyi gizlediği veya dayatmaya çalıştığı belirli ideolojik eğilimleri olduğu yönünde birçok kaygıyı körükledi.
Aslında Türk dış politikasının eğilimlerini incelersek, ülkenin uluslararası değişimlerin gölgesinde kendisine yeni bir konum belirlediğini, rolünü uluslararası gerçeklerle uyumlu biçimde yeniden tanımladığını, Doğulu kimliğine doğru şiddetli bir yöneliş yaşayan halkıyla tutarlılık elde ettiğini görürüz. Bu dönüşüm, Türk seçkinlerin Batı'yla ilişkilere yoğunlaşmak amacıyla Arap ve İslam coğrafyasından sıyrılan ülkelerinin uzun yıllar boyu gördüğünden farklı bir stratejiyi destek almasıyla gerçekleşti.
Türk seçkinler 11 Eylül sonrasında Batılı eğilime yoğunlaşmanın sonuç alamama ihtimalini barındırdığını, Türkiye toplumunun ve devletinin mukadderatını eriten entelektüel, kültürel ve sosyal ergenlikten ibaret olduğunu anladılar. Daha da önemlisi, bu eğilimin Türkiye'nin birçok jeopolitik ve kültürel meziyetini boşa harcadığını ve kendi özelliklerinden ödün vermesine yol açtığını gördüler.
Türkiye önemli ekonomik sıçramalar sayesinde gelişmiş ve modern ülkeler derecesine yaklaştı. Bu başarı önemli reformların ve halkın canlılığının yanı sıra ülke coğrafyasının sahip olduğu imkânlar sayesinde gerçekleşti.
O halde Türkiye'nin yeniden konumlandırılmasına yönelik politika derin iç ve dış değişimlerin sonucunda geldi. Ayrıca bu stratejinin Türkiye'nin konumunu güçlendirmeyi ve ülkenin jeopolitik, sosyal ve kültürel meziyetlerinden azami miktarda yararlanmayı amaçladığı açık. Bu yaklaşım, başkalarının çıkarlarını tehdit etmedikçe siyasi mantık içinde her devletin meşru hakkıdır.
İslam'ın imajını düzeltiyor
Fakat soru şu: Araplar Türk dış politikasındaki veya en azından stratejisindeki bu değişimi kendi işlerine yarayacak şekilde nasıl kullanabilir? Türkiye her halükârda bölge için önemli bir 'ilave'. Zira önemli uluslararası etkiye sahip. Bu da büyük ölçüde stratejik değerinden ve beşeri zenginliğinden kaynaklanıyor. Türkiye, uzun yıllara dayanan ilişkileri sayesinde Batı'yı etkilemek yönünde zengin bir entelektüel zemine sahip. Ankara, Avrupa'yla ekonomik ve ABD'yle de askeri ilişkileri kanalıyla bu iki etkin merkezdeki ağırlık noktalarına ulaşabildi. Ayrıca bazen yaşanan gerginliklere rağmen İsrail'le ilişkileri köklü.
Türkiye bölge için önemli bir ilave; yani bölgenin stratejik vizyonu Türkiye'yle birlikte farklılaştı. Türkiye bölgenin ekonomik meziyetlerine önemli bir stratejik ilave olduğu gibi önemli bir İslami eklemeyi de temsil ediyor; zira Türkiye aracılığıyla, İslam Batı anlayışında Arap köktenciliğinin derinleştirdiğinden farklı bir boyuta sahip oldu. Bu ilavenin bölgedeki Türk çıkarlarını derinleştirerek güçlendirilmesine çalışılmalı, Arap-Türk bağlantıları arttırılmalı ve ulusalcılık bağlamındaki endişe halinden çıkılmalı. Acaba Arapların stratejik farkındalığı bu noktaya yükselir mi, yoksa Türk dönüşümünün yarattığı fırsat harcanacak mı? (Lübnan gazetesi Müstakbel, 5 Haziran 2009)
Kaynak: Radikal