İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'le Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan arasında Davos'ta yaşanan tartışmanın ardından, gözler Ortadoğu'daki Türk rolüne ve Ankara'nın Suriye ve Filistin süreçlerinde çözüme yönelik bölgesel çabalarını sürdürüp sürdürmeyeceğine çevrildi.

Türk yetkililerin açıklamaları Araplarla İsrail arasında arabuluculuk rolünün süreceği ve uygun şartlar sağlandığında Suriye-İsrail görüşmelerinin yeniden başlayacağı yönünde. Gazze ve Filistin-İsrail süreciyse Filistin'in iç bütünlüğü, Gazze'nin yeniden imarı ve sınırların açılması, İsrail'in uzun süredir dayattığı ekonomi ve güvenlik ambargosunun kalkması gibi bir dizi gelişmeye bağlı.

Ankara Gazze dosyasının çözümü konusunda dikkat çekici bir rol oynuyor. Türkiye daha önce de El Halil'e gözlemci göndermişti ve şimdi de Gazze kapılarının kontrolü için sivil gözlemciler gönderebilir. Tüm bunlar AKP'nin başta Körfez İşbirliği Konseyi'yle ilişkilerini geliştirdiği, Lübnan'da istikrar sağlanmasına katkı yaptığı ve İran'la ilişkilerde stratejik bir tasavvur belirlediği sırada gerçekleşiyor. Bazı Araplar Bush yönetimi gibi, Türkiye'nin mezhepçilikten hareketle İran'ın bölgesel rolüne nokta koyacağını ve ılımlı Araplar cephesini güçlendirmede Türkiye'den yararlanılabileceğini düşünebilir. Oysa bu bir yanılgı. Zira Türkiye ve İran aşiret ve mezhepçi çevrelerle sınırlandırılmış Arap politikalarının aksine, çıkarları ve hedefleri bulunan ülkeler olarak hareket ediyor.

Türkiye'nin Suriye ve Irak'la su paylaşımı anlaşması yaptığı biliniyor. Bu durum Ankara'ya daha fazla bölgesel nüfuz sağlıyor. Türk-Yunan ilişkileri de milliyetçiliği ve jeo-siyasi bölünmeyi aştı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün tarihi Ermenistan ziyaretinin ardından Kafkas bölgesinde de yeni bir atmosfer sağlandı. Ortadoğu'daki en zayıf halka, ulusal anlamda eklemleri koparılmış Arap halkası. Filistin'in bütünlüğünün Türkiye, bölge ve uluslararası arena açısından öncelik haline gelmesi ayıp değil mi? Ortadoğu'da Arap rolü ne zaman zayıflasa müdahaleci bölgesel ve uluslararası roller beliriyor. Sorunun varlığını itiraf etmek çözümün ilk adımı değil midir? (Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi Haliç, 8 Şubat 2009)

Kaynak: Radikal