Ankara'nın, Barzani'nin Kuzey Irak'a müdahale edilmesi durumunda Türkiye'nin içişlerine karışacağını söylemesi karşısında infiale kapılması trajikomikti. Türkiye, ABD'nin müdahale izni vermeyeceğini zaten biliyor. Bu kriz, seçim kazanımları için kullanılmaktan öteye geçmeyecek

Haklı olmayan ateşli tepkiler, özellikle de Ankara'nın bölgesel ve uluslararası ilişkilerle ilgili birçok tutumunun temel unsurunu oluşturuyor. 1980 ve 1990'larda PKK lideri Abdullah Öcalan Şam'da kalırken Türkiye'nin komşusu Suriye'ye tavrı böyleydi. Aynı tavır, Türkiye'nin AB üyeliğini desteklemeyen Avrupa ülkelerine karşı da geçerliydi. Daha öncesindeyse, Ankara'nın Yunanistan'la anlaşmazlıkları ve Kıbrıs sorununa yönelik tutumu için... Bu durumlarda infial çoğu zaman, Türk ordusunun kendisini gösterişli bir noktaya konumlandırdığı ve Kemalist özelliklere dayandırdığı politikalarıyla bağlantılı.

Her seçim 'çıkmaz' yaratıyor

Başka durumlardaysa, Ankara'nın tepkilerindeki infialin siyasi kriterler lehine geri adım attığı söylenebilir.

Zira Türkiye şartlarında değişken ve hareketli olan siyasi kurumdur. Değişmeyense, ordu, siyaset ve önemli kararlar üzerindeki nüfuzudur. Burada partilerin esaslı rol oynadığı meclis ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine işaret etmek uygun düşer. Türk demokrasisinin genel olarak inat kültürünü, 'tarihi geri alma' unsurlarını ve despot eğilimlere dair bir ruh içermesiyse, siyasi oyunun önemini artırıyor. Milliyetçi şovenizm de ateşin palazlanmasına, kinin patlamasına ve her şeyin birbirine karışmasına destek oluyor. Tabii amaç büyük stratejik hedeflere ulaşmak ve çıkarlar elde etmek değil, seçimleri, halk desteğini ve parti çıkarlarını güvence altına almak.

Bu hususta Türk siyaset kurumunun, Türkiye'nin geçen 50 yıl boyunca yaşadığı her seçim kampanyası döneminde bölgesel ve uluslararası ilişkilerde yaratmaya çalıştığı korkunç çıkmazlara işaret edilebilir. 2003'te düzenlenen son seçimlerde, siyasi kurum AB üyesi ülkelerle çekişme bağlamında Türk kamuoyunu doldurmakta gecikmedi. Bir önceki seçimlerdeyse, Suriye'yle anlaşmazlıkları kaşımakta ve Suriye sınırına asker konuşlandırmakta tereddüt etmemişti. İslamcı Necmettin Erbakan'la laik ekonomist Tansu Çiller arasındaki koalisyonun ardından yapılan seçimlerdeyse, Türkiye'nin İran ve Libya'yla ilişkileriyle alakalı sorunlar çıkarmakta hızlı davranıldı.

Ankara'nın tepkilerindeki üçüncü bir durumda da, ordunun kızgınlığına sokakların ve siyasilerin hesapları karışıyor. Bu durumlardaki tepkiler çoğu zaman trajikomik. Bunların en açık örneği, Irak Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani'nin, Türkiye'nin Kerkük sorunu bağlamında Irak'ın işlerine müdahale etmesi durumunda Iraklı Kürtlerin de Kürt sorunu bağlamında Türkiye'nin işlerine müdahalede bulunmak zorunda kalacağı yönündeki sözlerine Ankara'dan verilen tepki.

Barzani'nin sözlerine yönelik Türk tepkileri hem trajik hem komik. Komik çünkü Türkler, güçlü müttefikleri ABD'nin, başta bölgenin terör yangınlarının kavurduğu çalkantılı Irak'ta istikrar ve güvenden beslenen tek toprak parçasını oluşturması olmak üzere birçok sebepten ötürü Kuzey Irak'a askeri saldırı yapmalarına izin vermeyeceğini biliyor. Bu tepkiler ayrıca, Ankara'nın, Irak Kürdistanı'nın Türk yaptırımlarının etkisiyle tecrit edilmiş ve kapalı bir bölge olmayacağını bilmesi sebebiyle komik. Bölgesel Kürt yönetimi Erbil ve Süleymaniye'de kendisine yaşam ve kalıcılık unsurlarını verebilecek iki uluslararası havaalanı inşa etme başarısını gösterdi. Türk yetkililer Barzani'nin açıklamalarının, Türkiye'nin Irak ve Kürt işlerine geçen 20 yıl boyunca yaptığı askeri ve siyasi müdahaleler dizisi göz önüne alındığında, beklenen bir Kürt ve Irak açıklaması olduğunu bildiği için de bu tepkiler komik.

Bu tepkiler aynı zamanda trajik. Zira, kendisini en azından ABD açısından Ortadoğu'da demokrasi inşasında temel rol oynamaya aday ve AB'ye üye olmak isteyen büyük bir ülke olarak gören Türkiye, kendi siyasi bölgesinde hâlâ zayıf. Hatta bu zayıflık, Barzani'nin sözlerinin sadece basın açıklaması çerçevesinde geldiğine yönelik basit bir gerçeği anlamayacak dereceye ulaştı. Türk yetkililer, kamuoyunu askerin arkasına alma yönünde de kullandı. Bir başka deyişle, Ankara Kürt açıklamalarını, Türk duygularını 'körükleme' ve bölgedeki siyasi durumu çözümsüzleştirme aracına dönüştürmeye çalıştı. Tabii hedef küçük seçim kazanımları elde etmekten başka bir şey değildi. Türk ordusu da, siyasetteki nüfuzunu teyit etmek için bu açıklamaları kullandı.

Bu açıklamalardaki bir başka trajik nokta da, Washington'ın Barzani'nin açıklamalarına eleştirilerini dile getirmesi sonrası, Ankara'nın Irak'taki Kürt deneyimine son vermek için Amerikan desteği aldığını düşünmesiydi. Fakat Türk yetkililerin yakından incelemeyi tercih etmeyecekleri
gerçek, Barzani'nin açıklamalarındaki doğallığın ölçüsünü bilen ABD'nin,
aynı zamanda Türk tepkisinin doğal ölçülerin dışına çıktığını da bilmesi.

Barzani'ye desteği de artırdılar

Washington bu yüzden, eleştirileriyle Barzani'nin Irak ve Kürt işlerine
Türkiye veya başka yerlerden yapılacak müdahalelere karşı koyma azmini kırmak istemedi. Aksine, Ankara'yı tatmin etmeye, korkusunu yatıştırmaya, askeri haykırışların siyasi sloganlar ve milliyetçi bir ruhla doldurulmuş halk söylemlerine karıştığı mizacı hafifletmeye çalıştı.

Peki Türkiye, Irak Kürtlerine karşı gerginliği tırmandırarak bir şey
elde etti mi? Kesinlikle hayır. Zira birkaç ay sonraki Türk seçimleri
dışında hiçbir şey için fayda verdiği görülmeyen bu Türk infiali, Ortadoğu'daki Kürtlerin, birçoklarının alışmadığı biçimde Barzani'nin arkasında toplanmasına katkıda bulundu.