Gece yarısı sanal ortamda yayınlanan bildirinin teknik şartlarına bakarak e-muhtıra, online darbe gibi isimlendirme girişimleriyle anılan süreç, aslında bildiride kullanılan dil, tehdit algısı ve bunların toplumsal meşruiyet arayışı açısından irdelendiğinde hiç de hafife alınmayacak tehlikeler, zihinsel kırılmalar içeriyor. Hemen belirtelim, bu tehlike, bildirinin siyasal sürece müdahalesi anlamında bir tehdit oluşu ve hatta ondan daha çok metinde yer alan tehdit unsurlarını gerekçe gösteren bu toplumu, dünyayı okuma biçiminde saklıdır. Süreci tetikleyen e-muhtıra metnini ilk okuduğumda ilk tepkim şu oldu, (madem sanal ortamın dili üzerinden siyaset yapıyoruz aynı dili kullanarak devam edelim). bu bir hacker marifeti olabilir mi? Yani e-bildiride tehdit ve tehlike olarak gösterilen örneklerin bu toplumda neye tekabül ettiğini bile gözetemeyen bir tavırla karşı karşıya değilsek birilerinin e-muhtırayı hackerlemiş olduğunu düşüneceğiz. Hackerlenen sadece e-muhtıranın sahipleri değil, bu ülkenin varoluşsal değerleri, ortak paydası olduğunu hiç düşündünüz mü? Bazı sembollerin tehlike olarak gösterilmesinin bu toplumun vicdanında ne türden bir yara açtığını hesaplayamayacak kadar topluma yabancı bu metni kaleme alanları kimin/neyin provoke ettiğini düşünmek zorundayız… Kutlu Doğum'u bu milletin varlığına karşı alternatif, tehdit olarak algılayan ifadeleri sahiplenmenin nasıl bir 'akıl tutulması'nın ürünü olduğunu birileri hatırlatmalı… Bir tür pagan görüntüsü vermeye başlayan kitleselleştirilmeye çalışılan çağdaşlık ritüelleriyle mi bu memleket var olacak? İktidar çekişmelerinin üstünde bu toplumun ortak kutsalı yok mu?
İstanbul'da yapılan mitingde her türlü kutsalı aşağılamayı çağdaşlık, laiklik gösterisi sayanların ifadeleri ile darbe taleplerinin birleşmesi hiç de tesadüf değil; Türkan Saylan'ının dünkü Yeni Şafak'ta yer alan ifadeleri batıcı elitlerin toplumla ilişkilerini, korkularını, kutsallarını gösteriyor, “Laik cumhuriyet düşmanları yetiştiriliyor. 23 Nisan'daki coşkuya gölge düşürmek için Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri yapıldı. Cumhuriyetten intikam alındı.” Hz.Peygamber'i anmayı cumhuriyetten intikam almak olarak algılayan bir zihniyetin bu ülkeye neye mal olacağını düşünün…
Bir süre önce daha entelektüel görünümlü eski diplomatın kaleme aldıklarını (Gündüz Aktan, Radikal, 17/04/2007) kişisel bir öfke ürünü olduğunu düşünmüştüm: “Cumhuriyet'in kurucu ilkelerine karşı çıkmanın, ülkeyi bu ilkelerin kanla yazıldığı başlangıç şartlarına döndüreceğini … O şartlarda Cumhuriyet'e karşı yapılacak mücadeleyi kimse kazanamaz.” Deniz Baykal'ın geçmişte, gücünün aldığı oylardan ibaret olmadığı tehdidini savurduğu hatırlanacak olursa, yaslandığı gücün toplumsal meşruiyetten çok darbeci gelenekten beslendiğini e-muhtıra sürecinde tekrar hatırlamış oluyoruz…
Bu zamana kadar kitleyi, toplumu dikkate almayanların birkaç kalabalık miting yapınca toplumsal taleplerden bahsetmeleri ilginç değil mi? Sorun eğer kitle toplamaksa Kutlu Doğum ve onun değerleri etrafında toplananlar karşısında kimsenin söyleyecek sözü olmaması gerekirdi… Bu dil, bu üslupla bu ülkenin varlık gerekçesini dinamitlediğinizin farkında mısınız? Yoksa birileri tüm milletin gözü önünde muhtıra adına siyaseti hackerliyor da kimsenin haberi mi yok? Unutulmamalı ki, tahrip edilen sadece siyaset ve siyasetteki güç dengelerinden ibaret değil ne yazık ki.
Karşılıklı restleşme ya da iktidar bağlamında bir savunma yapma gereği duymuyorum, ancak, miting meydanlarına taşan Kutlu Doğum etkinliklerini bile hazmedemeyenlerin bu ülkede neyi düşman gördüklerini düşünmek bile ürkütücü…
Bu zamana kadar Batı ile iş tutmuş çevrelerin birden bire Batı karşıtı kesilmeleri, bölücü/parçalayıcı bir ulusalcılık dalgası yükselterek bunu kitleselleştirme çabalarını sadece iç politikadaki gelişmelerle açıklamak takdir edersiniz ki mümkün değildir. Yaşanan sürecin uluslararası dengelerle ilgili boyutunu gelecek yazıda ele almaya çalışacağım.
Kaynak: Yeni Şafak