Anayasaların temelinde parlamentoculuk hareketleri (demokrasi) ile hak ve özgürlük istemleri (siyasal liberalizm) yatar. (Anayasa kavramı Batı kökenlidir.) Hak ve özgürlük bildirilerinin ilki İngiltere'de Kral Yurtsuz Jean tarafından kabul edilen 1215 tarihli Manga Carta Libertatum'dur. (Özgürlük Fermanı) Büyük Şart'ın 12. ve 14. maddelerine göre kral, feodal beylerden ancak rızalarıyla yeni vergi alabilecekti.

(Büyük Kral Konseyi'nin kararıyla) 39. maddeye göre kral, özgür kişileri mahkeme kararı olmaksızın tutuklayamayacak, mallarına el koyamayacak, sürgüne gönderemeyecekti. 41. maddeye göre ise tüccarlara ticaret özgürlüğü getiriliyordu. 1628 tarihli Petition of Rigths (Haklar Dilekçesi) ile vergi alınmasının kanuna bağlanması, kişinin hukuk güvenliğinin güvence altına alınması, 1679 tarihli Habeas Corpus Act ile de İngiliz yurttaşlarının keyfi tutuklamalara karşı hukuk güvenliği sağlanmıştır. 1689 tarihli Bill of Rights (Haklar Bildirisi) ile monarşi karşısında parlamentonun yetkileri artırılmıştır. 1701 tarihli Act of Settlement, kralın parlamento üzerindeki yetkilerini sınırlamıştır. Tüm bu belgelerin ortak amacı bir yandan parlamentonun yetkilerini genişletip, monarkın bu haklara saygı duymasını sağlayacak siyasi özgürlük alanını genişletmek diğer yandan hak ve özgürlükleri etkili bir biçimde güvence altına almaktır. Bu belgelerde bir ideolojiye rastlanmaz. Somut metinlerin temel amacı İngiliz yurttaşlarının bütün kurumlar karşısında korunmasını sağlamaktır. Temel düşünce garanti edilmiş bir hukuk güvenliğidir. Bu belgeler soyut insanın metafizik özgürlüklerini değil, İngiliz halkının tarihi ve geleneksel özgürlüklerini güvence altına almıştır. (İlhan Akın-"Kamu Hukuku")

"BÜTÜN İNSANLAR DOĞUŞTAN HÜR VE BAĞIMSIZDIR"

Tüm bu belgelerin ve yargı organlarının katkılarıyla ortaya Common Law denilen İngiliz ortak hukuku çıkmıştır. Siyasî iktidarlar bu hukuka uymayı bir zorunluluk saymışlardır. İngiltere'de özgürlük anlayışının doğup gelişmesinde ve korunmasında İngiliz hakim ve avukatlarının rolü büyüktür. Avrupa ülkelerinde ve özellikle Fransa'da hakimler yarı memur durumundayken, İngiltere'de hakimlik egemen bir kurumdu. Hakimler de avukatlar da halkın hak ve özgürlüklerini korumayı bilmişlerdir. (Münci Kapani- İngiliz Demokrasisine Bakışlar) İngiltere'de özgürlüklerin düzene sokulması gibi bir sorun olmayıp, söz konusu olan bu özgürlüklerin korunmasıdır. Bu nedenle İngiltere'de özgürlükler de diğer kavramlar gibi muhafazakârdırlar. İngiltere'de bunun sonucu yazılı bir anayasa oluşturulmamıştır. Her ne kadar bugünlerde İngiltere'de yazılı bir anayasa yapılması tartışılıyor olsa da Common Law, bugüne kadar İngiliz yurttaşlarının hak ve özgürlüklerinin güvencesi olmuştur.

Amerika'ya ayak basanlar, özellikle İngiltere'den göç edenler prüten inançlarını da birlikte götürmüşlerdir. Bunun anlamı Tanrı'nın kendilerini doğuştan özgür varlıklar olarak yarattığına inanmalarıydı. İngiliz belgelerinin de Amerika'da önemli etkileri olmuştur. Ancak Amerikan belgeleri İngiliz belgelerine göre evrensel bir karakter taşımış ve Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi'ni etkilemiştir. 4 Temmuz 1776 tarihinde Jefferson tarafından kaleme alınan Amerikan Bağımsızlık Bildirisi'nin başlangıcında insanların doğuştan birtakım hakları olduğu belirtiliyordu. "Bütün insanlar eşit yaratılmıştır. Yaradan, her insana kimsenin elinden alamayacağı birtakım haklar bağışlamıştır. Yaşamak, özgürlük, mutluluğu arama bu haklardandır. Yönetimler bu hakların korunması için insanlarca kurulmuştur." Bu bildiriden başka 13 eski İngiliz kolonisinin anayasalarının başına yerleştirdikleri Haklar Bildirileri vardır. Bunlardan en önemlisi 1776 tarihli Virginia Haklar Bildirisi'dir. 16 maddeden oluşan bu belgede hak ve özgürlükler ile bunların nasıl korunacakları belirtiliyordu. Bu bildiri Filadelfiya Anayasası'na esas oluşturmuştur. Bu bildiri bir anayasada bulunması gereken ilkeleri düzenlemiştir. Bildirinin 8'inci maddesi kişinin hukuk güvenliği açısından adil yargılanmasının esaslarını göstermekte, 12'nci madde basın özgürlüğünü düzenlemekte, 13'üncü madde askerî gücün sivil iktidara bağlı ve onun gözetiminde bulunma zorunluluğunu göstermektedir. 16'ncı madde de vicdan ve din özgürlüğünü düzenlemektedir. "Din ya da Yaradan'a borçlu olduğumuz görev ve bunun yerine getiriliş biçimi, zor ve şiddetle değil, ancak akıl ve inanç yoluyla sağlanır. Bu yüzden dininin gereklerini vicdanının emirlerine göre yerine getirmek hakkına eşit olarak herkes sahiptir ve birbirlerine Hıristiyanlığın gerektirdiği sabır, sevgi ve merhameti göstermelidirler." Amerikan bildirilerinin ideolojik kökü John Locke'a uzanmaktadır. "Bütün insanlar doğuştan hür ve bağımsızdır. İnsanların doğuştan birtakım hakları vardır, topluma katılmakla bunlardan yoksun kılınamazlar." Kişinin özgürlüğü iktidarın kurulmasından önce vardı. Eşit haklar herkese aitti ve doğa tarafından verilmişti. Bu nedenle özgürlüğe hiçbir güç engel olamazdı. Hakların özgürce kullanılması için savaşmaktan söz açılabilirdi. Amerika'da iktidar yurttaşların haklarını koruyan bir kurumdan başka bir şey değildir. (Akın-a.g.e)

SİYASİ İKTİDAR ÖZGÜRLÜKLERİ ORTADAN KALDIRAMAZ

Fransa'da 1789 döneminden önce mutlak krallık yönetimi söz konusuydu. Fransa'da İngiltere ve Amerika'da olduğu gibi hak bildirileri olmadığından özgürlüklerden de söz açılamıyordu. Devrimden sonra kurucu meclis evrensel niteliği bulunan ve Amerikan Bağımsızlık Bildirisi'nden de etkilenmiş olan İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi'ni açıkladı. Fransa'da bu bildiriden sonra bir anayasa hazırlanmıştır. Bildiriye göre doğal haklar kutsal, vazgeçilemez, aktarılmaz haklardı. Meclis yaratıcı bir işlem yapmamış, var olanı açıklamakla yetinmiştir. Devletin amacı bu hakları korumaktır. Devlet kullanacağı araçlarla bu hakları çiğneyemez. Fransa Anayasa Hukuku'nda özgürlüklerin açıklanması ile bunların güvenlik altına alınması iki ayrı belgede olmuştur. Özgürlükler 1789 tarihli İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi'nde açıklanmış, 1791 tarihli anayasa ile de güvence altına alınmıştır.

Her üç ülkede ortaya çıkan belgelerin ve anayasaların ortak yönü özgürlüğün insanın özüne bağlı, ondan ayrılamayacak bir kavram olarak ele alınmasıdır. Siyasî iktidar özgürlüğü ortadan kaldıramaz, onlara dokunamaz. Özgürlük bir iktidarın ortaya çıkmasından önce vardır. Siyasi iktidarın görevi özgürlükten yana insan haklarını düzenlemektir.

Osmanlı İmparatorluğu'nda bir insan hakları, özgürlükler öğretisi var olmamıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nda insanın önemi ancak 19'uncu yüzyıl ortalarında anlaşılmaya başlandı. Batı'da siyasî iktidarın sınırını belirlemek daha önce başlamıştı. 1789 devrimiyle hukuk önünde eşitlik, 1848 devrimiyle de ekonomik eşitlik ilkeleri yaşama geçmiştir. Oysa Osmanlı İmparatorluğu'nda insan hakları doktrini 19'uncu yüzyılın ortalarına doğru kendini duyurmaya başladı. Batı'daki köklü dönüşümlerin gerisinde hem düşüncenin gücü (özgürlük, eşitlik, liberalizm, bireycilik, demokratik egemenlik) hem de maddenin gücü (sınıfsal ve siyasal mücadele) yatar. (Bülent Tanör-Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri) Bu kazanımlar bir mücadele süreci sonunda elde edilmiştir. Batı'da belirleyici rolü feodal-aristokratik kurumlara karşı halk sınıflarını da arkasına alan burjuvazi oynadı. Osmanlı İmparatorluğu'nda bu gelişmeler Batı'da olduğu gibi olmadı. İmparatorlukta ne bir düşünce gücü vardı ne de iktidarın sınırlanmasının ve hak ve özgürlüklerin mücadelesini verecek sınıflar bulunmaktaydı.

OSMANLI'DA ANAYASACILIK TECRÜBELERİ

III. Selim'in tahta çıktığı tarih olan 1789'dan itibaren 1918 yılına kadar geçen dönemde temel kaygı çok uluslu imparatorluğu sürdürmek olmuştur. Batı, Amerikan ve Fransız devrimlerinden sonra Anayasacılığın birinci dalgasını yaşamıştır. (ABD, Fransa, İsveç, Norveç, Hollanda, Yunanistan) Bu sırada Osmanlı İmparatorluğu'nda bireysel hak ve özgürlükler tanınmıyor, kulluk sistemi devam ediyordu. Kanun önünde eşitlik hakkı söz konusu değildi. Hukuk güvenliği, can ve mal güvenliği yoktu. Bu durumdan çıkış daha çok dış, bir ölçüde de iç etkenlere dayalı olarak 1839 tarihli Gülhane Hatt-ı Hümayunu ile sağlanmak istendi. Bu belge hükümdardan gelen tek yanlı bir işlem olarak ferman niteliğindeydi. Bu belge kişi hak ve özgürlükleri bakımından eksik ama geç de olsa başlangıç olarak önemli bir liste getirmekteydi. Eksiklik liberalizmin henüz kökleşmemesinden ve burjuva sınıfının yokluğundan kaynaklanmaktaydı. Ancak kanun önünde eşitlik, kişi dokunulmazlığı ve güvenliği, eşitlik, can ve mal güvenliğinin sağlanması gibi kavramlar fermanda yer alıyordu. Tanzimat döneminde genel ilkeleri gösteren Gülhane Hatt-ı Hümayunu'nun uygulanabilmesi için başka reform fermanları çıkarıldı. Bunların en önemlisi tamamen dış etki ürünü olan Islahat Fermanı'dır. Bu fermanın hedefi Müslüman olmayan uyruklar için eşitlik getirmektir. Bu iki önemli ferman da anayasa niteliğinde olmayıp, Amerikan ve Fransız bildirilerinin işlevini görmüşlerdir. Bu dönemde Batı 1830 ve 1848 devrimleriyle anayasacılıkta ikinci dalga dönemini yaşıyordu. (1831 Belçika, 1848 Fransa ve İtalya, 1850 Prusya) Türkiye'nin Meşrutiyet'e geçişinde Batılı devletlerin rolü olduğu kadar, Balkan Anayasacılığının da etkisi olmuştur. Romanya (Eflak-Boğdan Özerk Prenslikleri) 1834'te bir anayasal belgeyle seçime dayalı bir sisteme geçmiştir. Böylece kendisi bir anayasaya sahip bulunmayan Osmanlı Devleti, kendine bağlı özerk prensliklerin anayasa benzeri bir düzenlemeye geçmelerinin onaylayıcısı olmuştur. Romanya'da 1864'te plebisit yoluyla Belçika Anayasası'ndan esinlenen bir anayasa kabul edilmiştir.. (Tanör- a.g.e.) Sırbistan (özerk prenslik) 1869'da ilk anayasasını yaptı. Yunanistan'da anayasal yaşam genç Yunan burjuvazisinin önderliğinde 1844 Anayasası ile başladı. 1864 Anayasası ile de parlamenter rejime geçildi.

Kaynak: Zaman