Bu yıl ocakta Londra'da yapılan uluslararası Afganistan konferansının ardından ikincisi salı günü Kabil'de yapıldı. Kabil'in seçilmesi Afganistan hükümetinin ve halkının kendi geleceklerini belirlemede etkin oldukları görüntüsünü verdi. 

Nitekim Kabil'in güvenliğini konferans boyunca büyük ölçüde Afgan güvenlik kuvvetleri, sokağa çıkma yasağı derecesinde güvenlik önlemleri alarak sağladı.

Bu olurken, ülkenin genel güvenlik durumu hiç de iyi görünmemekte. Taliban ülkenin birçok yerinde etkinliğini koruyor. Haziran ayı NATO kuvvetlerinin en çok kayıp verdiği ay oldu. Bu yıl, yol kenarına yerleştirilen bomba sayısında, suikast ve intihar saldırılarında da büyük artışlar oldu. Konferansın olduğu gün roket saldırısı ile Mezar-ı Şerif'te askerî eğitim veren iki Amerikalı ve bir Afgan, Afgan ordusuna katılan diğer bir Afgan tarafından öldürüldü. Hatırlanacağı üzere geçen hafta iki İngiliz askeri de bir Afgan asker tarafından öldürülmüştü. Tabii bu artışları,NATO kuvvetlerinin Taliban'a karşı daha yoğun olarak yürüttüğü mücadelenin doğal sonucu olarak görüp, geçici bir durum olduğunu düşünenler var. Ama Taliban'ın devrilmesinden bu tarafa 9 yıl geçmesine rağmen gelinen nokta hiç iç açıcı değil. Güvenlik sağlanamadığı gibi Afgan halkının hissedebileceği ekonomik bir iyileşme de sağlanamadı.

Bu konferansla, Afganistan hükümeti ve uluslararası güçler durumun iyileştirilmesi için kendilerine dört yıl daha süre tanıdılar. Bir taraftan ekonomik iyileşmenin önemi vurgulanırken, diğer taraftan 2014'e kadar Afganistan'ın güvenliğinin tamamen Afgan güçlerine bırakılması, Başkan Karzai'nin isteği ile hedef olarak kabul edildi. Tabii, bu hedefin ne kadar gerçekçi olduğu tartışılır. Ama hedefe ulaşmak için eğitilmiş Afgan asker ve polisinin önemli ölçüde artırılması ve aşama aşama ülkenin güvenliğini kendi kontrollerine alması kararlaştırıldı. Daha önce, Obama yönetiminin 2011 ortalarından itibaren Amerikan güçlerini çekmeye başlayacağını ilan etmesine rağmen, bu konferanstaki vurgu, Taliban yenilinceye ve ülkenin güvenliği sağlanıncaya kadar mücadele sözü idi. Ayrıca, daha önce % 20'si Afgan hükümeti kanalı ile ulaştırılan milyarlarca dolar tutarındaki uluslararası yardımların, bundan sonra %50'sinin, rüşvet ve kayırmacılığa karşı mücadele etmesi koşulu ile Afgan hükümetine verilmesi kararlaştırıldı. Diğer bir konu ise teröre bulaşmamış Taliban güçlerinin diyalog ve af yolu ile yeniden topluma kazanılması hedefi idi. Tabii, Karzai'nin Londra konferansından sonra başlattığı bu tür gayretleri şimdiye kadar çok başarılı sonuç vermedi.

Obama'nın göreve gelmesinden bu tarafa Afganistan sorununu çözmek için, Türkiye'nin de aktif olarak dâhil olduğu, uluslararası gayretler arttı. Son konferans da bu gayretlerin devamı olarak görülebilir. Olumlu bir gelişme de konferanstan bir gün önce Afganistan ve Pakistan arasında, aralarındaki güvensizlik bunalımını aşmaya yarayacak bir anlaşma imzalanması idi. Bu anlaşma ile Afganistan kendi TIR'ları ile Pakistan üzerinden Hindistan ile ticaret yapabilecek ve Pakistan'ın limanlarını kullanabilecek. Bilindiği gibi Türkiye de üçlü mekanizma aracılığı ile bu iki ülkenin ilişkilerinin düzeltilmesi için büyük gayretler sarf etti.

Sonuç olarak, bu konferansta verilen sözler ve belirlenen hedefler Afganistan için bir umut daha doğurdu. Ama güvenlik ve ekonomik alanlarda ciddi iyileşmeler sağlanamazsa, bu Afganistan'ın son şansı olabilir. NATO kuvvetlerinin kayıpları artmaya devam ederse, savaştan yorulacak kamuoylarının baskısı ile, ülkeler tek tek Afganistan'dan çekilmenin yollarını arayacak, sorumluluğu Afgan hükümetine bırakacaklar. Umarız gelecek dört yıl iyi değerlendirilir ve 30 yıldır bin bir zorluklara katlanan Afgan halkı da huzur bulur.

Dr. Fahrettin Sümer - Vırgınıa Commenwealth Üniversitesi Öğretim Üyesi 
 

Kaynak: Zaman