Geçenlerde bizim fakültede öğretim üyesi olan bir arkadaşın odasına girerken kapısının arkasında asılı resme gözüm ilişti. Resmin George Bush'un başkanlığının birinci döneminde yani birkaç sene önce Beyaz Saray'da çekildiği anlaşılıyordu.

Uzun toplantı masasının etrafında oturan Başkan Bush, sağında ve solunda sırasıyla dönemin Dışişleri ve Milli Savunma Bakanları Colin Powell, Donald Rumsfeld ve diğer hükümet üyeleri, başları aşağı eğik, gözleri kapalı, elleri birbirine kavuşturulmuş dua ediyorlardı. Resmin hemen altında "Her Bakanlar Kurulu toplantısı öncesinde olduğu gibi Başkan Bush ve kabinesi dua ederken" yazılıydı. Düşündüm. Dinin bu ülkede, Batı'nın Batısı Amerika'da kutlanışı üzerine düşündüm. Hayatın ayrılmaz bir parçası olarak abideleşen dinselliği düşündüm. Laikliği sözde değil, özde yaşıyor olmaları kadar Hıristiyanlıklarıyla gurur duyan Washington siyasetçilerini düşündüm. İnsanın iç ve dış dünyasının barışık olmasına imkân sağlayan bir atmosferde yaşamanın getirilerini düşündüm. Bir siyasetçi olarak. Bir insan olarak. Etten kemikten yaratılmış bir insan olarak. Bir parçanı, kalbini geride bırakmamak, bir bütün olmak, bir parçandan, kalbinden dolayı boğulmamak nasıldır diye düşündüm.

Amerika Birleşik Devletleri Kilise'ye başkaldırı adına kurulmuş bir ülke. Laikliği içselleştirmeyi başarmış bir ülke. Laikliği dine "mesafeli" olmak değil, bütün dinlere "eşit mesafede" olmak olarak algılayan bir ülke. Bunu da tahminlerin aksine, dinden uzaklaşarak değil, din(ler)i toplumsal hayatın bir parçası haline getirerek başarmış bir ülke.

Bir süre önce Cornell Üniversitesi'nde konferans vermek üzere davet edildiğimde orada "laiklik" bağlamında küçük bir Amerika görmüştüm. Konferansıma ev sahipliği yapan üniversite yönetimi kendilerini tanıtırken laikliği tam anlamıyla benimsemiş bir üniversite olmalarından dolayı duydukları gururu dile getirerek söze başlamışlardı. İşin ilginç tarafı bunu, kampuste 150 kişilik (kadın ve erkeklerden oluşan) bir cemaatle kıldığımız Cuma Namazı sonasındaki bir toplantıda söylüyor olmalarıydı. Aynı görüşmede üniversite bünyesinde oluşturulan çok sayıda dini organizasyonun temsilcilerini de tanıma imkânı bulmuştum. Öyle ki Hıristiyanları, Yahudileri temsil eden birden fazla organizasyon yanında Müslüman öğrencilerin oluşturduğu üç ayrı dernek de vardı Cornell'de. Bu kadar çok din eksenli oluşumun varlığından duyduğum şaşkanlığı ifade edince "İşte!" dediler; "Laiklik dinin hiçbir engelle karşılaşmadan özgürce var olabilmesini güvence altına alır. Biz de Cornell'in bütün dinlere, bütün dini organizasyonlara ev sahipliğini mümkün kılan bu laik kimliğiyle gurur duyuyoruz." Amerika'nın laiklik anlayışına bir örnek teşkil eden Cornell Üniversitesi'nde laiklik dinin baskılanması, susturulması, budanması değil; tam aksine özgürce yeşermesi anlamına geliyordu.

Durum ABD'nin laik olmayan üniversitelerinde de bundan çok farklı değil aslında. Mesela Georgetown Üniversitesi. Cornell'in aksine, laiklikten yapısal anlamda çok uzak olan Georgetown bir Katolik üniversitesi. Ama bu dini kimliği Georgetown'ın Müslüman öğretim üyelerinin ve öğrencilerinin organize olmalarına, derneklerini kurup toplantılar düzenlemelerine, kadrolu bir imamın üniversite bünyesinde var olmasına veya Müslümanlara karşı ayrımcılığı kınamalarına engel olmuyor. Georgetown Üniversitesi'nde ekonomi eğitimini tamamlayan Türkiyeli bir başörtüsü mağduru anlatıyor: "Mezuniyet töreninde Türk bayrağını ben taşıdım. Türk bayrağı üzerimde dalgalanırken, bir taraftan başımdaki örtüyü, ülkemde örtemediğim başörtümü, diğer taraftan da bana bu kıyafetimle eğitim imkânı sağlayan Katolik Georgetown'ı düşündüm. Karmaşık duygular içinde yürüdüm. Sevinmeli miydim, üzülmeli mi? Mezun olduğuma, burada okuduğuma, ülkemde okuyamadığıma?"

Mübarek Ramazan'ın son haftasına giriyoruz. Washington'dayız, İstanbul'da değil. Pentagon, yükselen ezan sesi sonrasında oruç açıyor, Amerikan generalleri Müslüman askerleriyle iftar ediyor. Beyaz Saray iftar yemeği veriyor. Washington Belediye Başkanı Müslümanları iftarda ağırlıyor. Amerika'nın hemen hemen bütün üniversitelerinde bütün Ramazan boyunca Müslümanlar ve Müslüman dostları iftarda buluşuyor, rektörler, öğretim üyeleri Müslüman öğrencileriyle beraber oruç açıyor. Amerikan Kongresi bu hafta "Ramazan kanunu"nu geçiriyor, Müslümanların kutsal ayını resmi olarak tanıyor. Bizim Kemalistler diyorum, silahlı ve silahsız kuvvetlerdeki Kemalistler mesela, YÖK'tekiler mesela. Biraz buraları da görse. Ufukları genişlese. Dünya mı yıkılır acaba!

 

 

Kaynak: Vakit