Nükleer Güvenlik Zirvesi vesilesiyle Seul’da buluşan Başbakan Erdoğan ile Başkan Obama, iki saatten fazla süren görüşmelerine hâkim olan Suriye ve İran meseleleri ile ilgili politikalarında bir “ince ayar” yaptılar.
Bu görüşmelerin önemli yanı, iki müttefik ülkenin dış politika gündemlerinin başında yer alan bu iki kritik sorun üzerinde genel hatlarıyla mutabakat sağlanmasıdır.
Ancak bu her iki meselede de bazı yaklaşım farklarının bulunmadığı anlamına gelmiyor. Başarı, Erdoğan ile Obama’nın bu farklılıklara rağmen, iki meselenin çözümü için birlikte çalışmaya devam etme kararlılığını ortaya koymalarıdır.
SURİYE: Acil yardım
Suriye meselesinde Ankara ile Washington’un tutumu, krizin başından beri, aynı doğrultuda olmuştur. İki taraf da Esad rejiminin halkına karşı giriştiği katliamı yermekte, bu yönetimin artık meşruiyetini kaybettiğini ve değişmesi gerektiğini savunmaktadır. Açıkçası gerek Erdoğan, gerekse Obama, Beşar Esad’ı çoktan gözden çıkarmıştır.
Ancak mesele Suriye’de rejim değişikliğinin nasıl gerçekleşeceğidir. Türk hükümeti daha baştan kesin bir tutum alarak meseleye angaje olmuş, muhaliflere aktif destek sağlamış ve Esad’a karşı uluslararası bir baskı kampanyasının açılmasına çalışmıştır.
ABD ise Esad rejimine karşı pozisyonunu ortaya koymakla beraber, olaylar karşısında daha temkinli ve mesafeli davranmıştır. O kadar ki, kanlı olaylar tırmanırken Ankara, ABD’nin ve diğer Batılı ülkelerin- tutumunu eleştirmekten geri kalmamıştır. Başbakan Erdoğan Seul’a giderken gazetecilere Suriye’de olanlara seyirci kalınamayacağını, “müdahale etmemenin mümkün olmadığını” söylemiş, Obama ile görüşmesinden sonra da, ABD Başkanı’nın “müdahaleye sıcak bakmadığını” ve bu konuda Rusya, Çin ve İran ile de görüşmekte yarar gördüğünü belirtmiştir:
Ancak gene de resmi beyanlardan, Türkiye ve ABD’nin bu aşamada herhangi bir askeri harekâttan yana olmadığı, buna karşılık gıda, ilaç, iletişim malzemesi gibi yardımların ivedilikle yapılması ve Esad üzerindeki uluslararası baskıların arttırılması konusunda mutabık kalındığı anlaşılıyor.
Şimdi umutlar, ABD’nin de desteklediği “Suriye’nin Dostları”nın önümüzdeki pazar günü İstanbul’da yapacağı konferansta...
İRAN: Bekle-gör
İran meselesinde de Türkiye ve ABD, bu ülkenin nükleer silah sahibi olmaması ve nükleer faaliyetinin sıkı uluslararası kontrol altına alınması noktalarında görüş birliği içinde. Ama bu konuda ABD’nin atılgan tutumuna karşılık Türkiye daha temkinli. Bu da iki ülkenin çıkarlarının çok farklı olmasının bir sonucu.
Başbakan Erdoğan Seul’daki demecinde bu farklılığı açıkça şu şekilde dile getirdi: “ABD İran meselesine nükleer silah olarak yaklaşıyor. Biz ise konuya nükleer enerji olarak bakıyoruz...”
Temelde ABD, İran’ın nükleer çalışmalarını bir tehdit olarak algılıyor ve İran’ın uluslararası kontrole karşı tavrına karşılık, onu uluslararası baskılar ve ekonomik yaptırımlarla dize getirmeye çalışıyor.
Türkiye ise İran’ın tavrını bir tehdit olarak görmüyor ve baskı politikası yerine İran’la diyalog ve uzlaşma yolunun tercih edilmesini istiyor.
Bu farklılıklara rağmen, Seul’daki Erdoğan-Obama buluşması, en azından kısa vadeli ortak bir strateji üzerinde ince ayar yapılmasını mümkün kıldı. Türkiye bir nevi aracılık rolü ile İran’la “5+1 Grubu”nun gelecek ay İstanbul’da masaya oturmalarına çalışacak. Obama’nın deyişiyle ABD “Türkiye’nin dahil olacağı bu sürecin başarı ile sonuçlandırılmasını bekleyecek...”
Yani kısacası her iki meselede de şimdi diplomasiye bir şans daha veriliyor...
Kaynak: Milliyet