Erdoğan'ın 'Bekâra karı boşamak kolay' zihniyeti!

Başbakanlığa yakın üst düzeyde bir kaynakla pazar günü Kuzey Irak'a yönelik kara operasyonunu konuşurken şöyle dedi:
"Dağlıca, Türkiye'ye karşı bir meydan okumaydı, aynı zamanda kurulmak istenen bir tuzaktı. Türkiye bir yandan bu meydan okumaya elbette pabuç bırakmayacaktı. Ama diğer yandan tuzağa da düşmeyecekti. Eğer Dağlıca saldırısının hemen ertesinde büyük bir kara operasyonu yapılsaydı; hedefler arasına örneğin Barzani de konulsaydı; içeride Güneydoğu'ya yönelik olağanüstü hal ilan edilip özgürlükler kısıtlansaydı ve bütün bunlar bir anda, yani ABD ile, AB ile, Irak yönetimi ve Arap dünyasıyla gerekli diplomatik zemin hazırlanmadan yapılsaydı; işte o zaman PKK ile arkasındaki güçler kimse, Türkiye'yi gerçekten tuzağa düşürmüş olurlardı. O zaman Türkiye bu tuzakta hem Irak'lı Kürtlerle çatışabilecek, hem ABD ve AB ile karşı karşıya kalabilecek, hem de kendini bir bataklığın içinde bulabilecekti. Böyle bir ihtimal vardı. Ama bu tuzağa düşülmedi."
Bu sözlerde gerçek payı var.
Kara harekâtı konusunda, uzun süreli ve yaygın olmamak koşuluyla ABD ile AB'den de yeşil ışık yanmış durumda. Bu aynı zamanda PKK'ya bir uyarı mesajı.
ABD ve AB diyor ki PKK'ya:
"Şiddet ve silah çıkmaz sokaktır. Bundan vazgeç, dağdan in!"
Bu yeni bir mesaj değil.
Ama bu seferki çok ciddi.
Çünkü ABD ile Türkiye arasında, Türkiye'nin askeri elini, sınırlı da olsa, Kuzey Irak'ta serbest bırakan bir işbirliği söz konusu...
Washington'un bu mesajında bir adresten daha söz edilebilir:
Irak Kürt yönetimi...
Washington, Türkiye'yle Kuzey Irak'ta askeri açıdan işbirliği yaparken, Irak Kürt yönetiminin de dikkatini çekmiş oluyor. Özellikle Mesut Barzani'nin PKK üzerinde göstermelik olmayan bir baskı uygulamasını istiyor.
Irak Cumhurbaşkanı Talabani'yle Kürt yönetimi Başkanı Barzani bu mesajın farkındalar.
Bu da yeni değil.
Kürt liderler artık gereğini yapmak, yani PKK'yı önce gerçek ve ucu açık bir ateşkese, sonra silah bırakıp dağdan inmeye razı etmek istiyorlar.
Ancak, onlar da böyle bir süreçte Türkiye ne yapacak diye soruyorlar. Bu soruyu Türkiye'ye ABD ile AB de soruyor. Washington'la Brüksel'den yalnız PKK'ya, Irak Kürt yönetimine değil, Ankara'ya da mesajlar geliyor.
Akla takılan soru şu:
Kapalı kapılar arkasında, bir senaryonun genel çerçevesiyle ilgili bir mutabakattan söz edilebilir mi?
Bir başka deyişle:
Kuzey Irak'a yönelik kara operasyonu, Ankara'da oluşturulmakta olan bir büyük paketin, bütüncül bir stratejinin sopa boyutu olabilir mi?..
Başbakanlığa yakın üst düzeyde bir kaynakla pazar günü sohbet ederken, bu soruyu kendisine yönelttim. Paket ya da 'bütüncül bir strateji'nin varlığını reddetmedi. Bu açıdan bazı noktalara işaret ettiği söylenebilir:
(1) TRT'den Kürtçe yayın kanalına ilişkin karar...(2) DTP'nin kapatılmamış olması...(3) Olağanüstü hâl gibi özgürlükleri kısıtlayıcı yollara itibar edilmeyişi ve özgürlükler konusunun önemsenmesi... (4) 'Dağdan indirme' konusunun göz ardı edilmiyor olması... (5) Ekonomik ve sosyal paketin hazırlanması...
Mutfakta bunlar pişiyor mu?
Pişirilecek mi?
Sanki bu sefer bir şeyler pişirilecekmiş sinyalleri geliyor Ankara'dan, hükümet kanadından...
Yine de bilemiyorum.
Ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer.
Hele konu PKK, şiddet ve Kürt sorunu olursa...
Geçen pazar günkü yazımda da belirtmiştim. 1995 yılı baharındaki büyük kara operasyonunu Kuzey Irak'ta izledikten sonra Diyarbakır'da görüştüğüm zamanın Olağanüstü Hal Valisi Ünal Erkan'ın bir sözünü nakletmiştim:
"Tam Apo'nun tepesindeyken, demokrasi paketi mi, demokratikleşme paketi mi, çıkarmanın zamanıdır."
1995'te bu fırsat kaçırılmıştı.
1999 ve sonrasında da kaçırıldı.
Öcalan yakalandıktan sonraki yıllarda da gereken yapılmadı, dağdan indirmeyi de öngören bütüncül bir strateji oluşturulmadı.
Şimdi olacak mı?
Bunun olabilmesi için siyasal bilinç ve kararlılık şart.
Bu çerçevede bir soru var:
Başbakan Erdoğan Kürt sorunuyla ilgili olarak "Bekâra karı boşamak kolay!" zihniyetinden bir an önce vazgeçebilecek mi?
Yoksa o da 'eskiler gibi' olup onların kaderini mi paylaşacak?

Kaynak: Milliyet