Anayasa değişikliği paketinin bu defa doğrudan sistemin kilit taşına dokunduğuna şüphe yok. Yargı organının sinir düğümlerinden yansıyan karmaşa tablosunun sebebi bu.

Ergenekon, Bolyoz v.s. soruşturmalarıyla dişlileri sıkışan ‘ Her şey dahil’ mantığıyla kurulmuş çark artık tıkandı, dönmüyor.

27 Mayıs darbesini ve 1961 Anayasası’yla oluşturulan vesayet düzenini halka ve siyasete yirmi yıl boyunca ‘Anayasa Bayramı’ adı altında resmen kutlatan sistem, kendi icad ettiği sakil seremoniden 1981’de vazgeçerken darbeci zihniyetin dayanaklarına dokunmamış aksine  pekiştirmişti.

Ak Parti’nin önerdiği değişiklik paketinin Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın yapısına ilişkin maddelerinin hedefi işte o payandalar.. Bu açıdan bakıldığında anayasa değişikliği gerçekleşirse 27 Mayıs darbesinin defteri aradan 50 sene geçtikten sonra şimdi dürülecek..

Feryatlar buna.
Türkiye 1960 darbesinden sonra çarkın netleştirilmiş meşruiyet anlayışı ölçüleriyle yönetildi. Siyaset ülke ekonomisinin idaresine memur kadroların seçiminden ibaret faaliyet sahası haline geldi. İç-dış güvenlik meselelerinde karar verme ehliyeti olmayan, yargının gözümüz üstünüzde dediği, devlet istihbaratının resmiyette bağlı olsa da, fiiliyatta ‘kuşkulu’ muamelesi yaptığı, anayasal kurumlar bir yana ulusal basının bile ensesinde boza pişirdiği bir işti siyaset.

Geçmişte 28 Şubat sürecine ilişkin bir değerlendirme yaparken, tanıma biraz ironi katıp ‘Türkiye Cumhuriyeti yasama, yargı, yürütme ve Hürriyet Gazetesi erklerine dayalı olarak, kuvvetlerin tam ayrılığı ilkesiyle yönetilir’ demiştim.
Çözülen işte bu tahtıravalli oyuncağı!

Nitekim değişiklik paketinin ilgili üç maddesine yöneltilen itirazlara bakın; içeriğine ilişkin herhangi bir eleştiri bulamayacaksınız...

Anayasa değişikliği paketinin, iyi ya da kötü hazırlanmışlığı, art niyetli olup olmadığı, Tayyip Erdoğan’ın demokratlığı ya da her şeyi kendine göre tanzim etme hevesinde olup olmadığı bir yana, sitemin kilit taşını hedef almış olması dolayısıyla başlı başına önemli bir hadise ve sadece bu sebeple dahi desteklenmeye değer.

Tartışmanın vardığı seviye önümüzdeki dönemde referandum sandığı görülene kadar her ayak oyunun hukuk kılıfına sokulup deneneceğinin işaretini veriyor.

Ancak unutmak gereken bir husus daha var. TBMM’deki oylama gizli. Ak Parti grubu fire verebilir; ama CHP ve MHP grupları da. Keza 20 BDP’li ve 11 bağımsızın oyu kimsenin cebinde değil. Galip ihtimal değişiklik teklifinin halk oyuna sunulması gibi görünse de ‘paket’ pekala 367 oyla yani referanduma gerek kalmaksızın kabul edilebilir.

İster TBMM’de yeterli çoğunlukla ister halkoyuyla kabul edilsin, teklif kanunlaşıp anayasa değiştiğinde sitem ‘Yorgan gitti, kavga bitti’ der ve olması gereken çizgiye çekilmeyi içine sindirir mi yoksa direnmeyi sürdürür, ana damarlar daraldığında kılcal damarlara fonksiyon yükleyen organlar misali yeni kanallar oluşturur mu bilinmez..
Bilinen, ne olursa olsun bu noktadan sonra artık hiçbir şeyin sonucu değiştirmeyeceği, Türkiye’nin yarım asırlık hesabı görme noktasına geldiği. Bugün olursa bugün, olmazsa yarın; ama eninde sonunda dürülecek bu defter.

Demokrat Parti iktidarı sütten çıkmış ak kaşık mıydı, hayır. Son dönemde teşkil ettiği Tahkikat Komisyonları demokrasiyle bağdaşır, içe sindirilir iş miydi, hayır; ama halkın oyuyla seçilmişti. Halk oyuyla iktidarı bırakmasına izin verilseydi ki Adnan Menderes erken seçim kararını açıklamış ama darbeciler halkın bunu öğrenmesini engellemişlerdi - bugün farklı noktada, çok farklı şeyleri konuşuyorduk... Olmadı...
Görülecek hesap 1960-61’de giydirilen deli gömleği içinde Türkiye’nin kıvrandırılmasının hesabıdır.

Kaynak: Radikal