Türkiye'de kangrenleşerek en ağır bedellerin ödendiği sorunlu alanların başında yargı gelmektedir. Hep yargı reformu ihtiyacından söz edilir, ama bu sözün gereği bir türlü yerine getirilmez.

Gerçi 2010 Anayasa değişikliği ile yargıya ilişkin önemli mesafe kat edilmiştir. Fakat yargıya ilişkin sorunlar salt anayasal düzenlemelerden ibaret değildir. Meselenin kanuni ve uygulamaya ilişkin boyutları da vardır. Bu yazıda yargısal sorunların tamamı üzerinde değil de, sadece iş yükü ve zamanaşımı sebebiyle yaşanan sorunlar üzerinde duracağım.

Esasen bütün medeni ülkelerde zamanaşımı kurumu mevcuttur. Fakat zamanaşımı, bu ülkelerin hiçbirisinde bazı hak mahrumiyetlerine ya da adaletsizliklere sebep olmaz. Bizim ülkemizde ise zamanaşımı temelli ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Burada yaşanan sorunların kaynağını zamanaşımı kurumu değil, yargının iş yükü teşkil etmektedir. Verilen bilgilere göre Yargıtay'da bekleyen dosya sayısı 1 milyon 600 bin civarındadır. Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'in verdiği bilgiye göre, "Hiçbir ülkede Türkiye'deki kadar iş yoğunluğu yoktur. Hiçbir dosya gelmese bile 5 yılda yargıdaki dosyaların halledilmesi mümkün olamaz. Her yıl dosya sayısı yüzde 20 artmaktadır. Sorunların çözümü için üye sayısını artırmak bir yana belki de yeni bir Yargıtay daha kurmak gerekir". Yargıtay'da 11 Ceza, 21 Hukuk dairesi var. Her dairede 5 ile 9 arasında değişen üye görev yapmaktadır. Her dairede 10 ile 24 arasında değişen tetkik hâkimi mevcuttur. Gelelim Yargıtay'daki iş yükü sebebiyle ödenen bedellere.

İş yükü sebebiyle dosyaların dairelerde yeterince incelendiğini söyleyebilmek zordur. Her dairede, her bir tetkik hâkimi haftada 25-30 civarında dosyayı hazırlayarak daireye sunmaktadır. Her dairede 10 ile 24 arasında değişen tetkik hâkimi vardır. Tetkik hâkimleri hazırlamış oldukları dosyaları (15. Hukuk Dairesi'nde iki haftada bir sunum yapılır) her hafta daireye sunarlar, bu dosyaların tamamı sunumlar neticesinde karara bağlanır. Bu iş yoğunluğu içerisinde, bunların her birinin dairelerde üyelerce yeterince tetkik edildiklerini ve bunun neticesinde sağlıklı bir şekilde karar verildiğini söyleyebilmek zor görünmektedir.

Yargıtay'da zamanaşımına uğrayan dosya sayısı 2007 yılında 9 bin 111, 2008'de 12 bin 354, 2009'da 14 bin 809, 2010'da 19 bin 251'dir. Şayet gerekli reformlar yapılmadığı takdirde 2014 yılında yaklaşık 55 bin dosyanın zamanaşımına uğrama tehlikesi vardır. 2009 yılında yaklaşık 454 bin dosya hiç incelenmeden 2010 yılına devrolunmuştur. Zamanaşımına uğrayan dosya sayısında her yıl ortalama yüzde 30 civarında artış gerçekleşmektedir.

Bu yoğunluk içerisinde, çoğu dairelerde, içerik itibarıyla birbirine çok yakın ya da hemen hemen aynısı olan dosyalar hakkında birbirinin aksine kararların çıktığı görülmektedir. Bu çelişik kararların en büyük sebebi olarak yeterli inceleme imkânının mevcut olmaması gösterilebilir. Bu yoğunluk öylesine fazla ki, üyeler belki de birkaç ay önce vermiş oldukları benzer dosyalar hakkında ne yönde karar verdiklerini bile hatırlayamamaktadırlar. Nihai karar mercii olan Yargıtay'da işler böyle yürümekte ise artık söylenecek söz kalmamış demektir.

Geciken ya da gerçekleşmeyen adaletin mağdurlarından biri de işadamlarıdır. Karşılıksız çekler için açılan davalar zamanında sonuçlanmadığı ya da zamanaşımına uğradığı için birçok işadamı, işletmenin kapısına kilit vurmak durumunda kalmıştır. Kanunlardaki boşlukları çok iyi bilen dolandırıcıların en çok tercih ettikleri yöntem, açılan davaları temyize götürüp Yargıtay'da zamanaşımına uğratmaktır. İşadamları, çeklerini mahkeme yoluyla tahsil edemeyince, şu acı netice ortaya çıkmaktadır: "Madem dava yolu ile alacaklarımı tahsil edemiyorum, o zaman niçin dava açayım ki, ya kendi adaletimi kendim sağlarım ya da illegal yollarla alacağımı tahsil ederim". Bu, meşru hukuki yolun bittiği noktadır.

İnsan vicdanını en çok yaralayan durumlardan biri de, uzunca bir süre Yargıtay'da beklemesi sebebiyle dosyaların zamanaşımına uğramasıdır. Bunlardan bir kısmı ağır cezalık suçlara ilişkin dosyalardır. Bunlardan birisi, yakın geçmişte kamuoyuna yansıdı. DİSK'in eski genel başkanlarından Kemal Türkler'in 1980 yılında evinin önünde otomobiline binerken öldürülmesine ilişkin görülmekte olan dosya, zamanaşımı gerekçesiyle işlemden kaldırıldı. Bu dosyadan sonra başta Uğur Mumcu ve A. Taner Kışlalı olmak üzere diğer birçok kritik dava dosyalarının da zamanaşımına uğrama sırasını beklemekte olduğu belirtilmektedir. Bunlar medyaya yansıyanlar; bir de medyaya yansımayıp da yürekleri dağlanan on binlerce mağdur kişiler bulunmaktadır. Bunların kamuoyuna yansımayan, yüreklerinin derinliklerinde kalan feryatlarının da duyulması ve gereğinin yerine getirilmesi gerekmektedir.

Benzer sorunlar Danıştay'da da yaşanmaktadır. Danıştay'da 343 bin 532 dosya bulunmaktadır. 2009'dan 2010'a devreden dosya sayısı 118 bin 415'tir. Daire başına düşen dosya sayısı 26 bin 425, üye başına düşen dosya sayısı 3 bin 616'dır. Vergi dosyalarının çoğunluğu oluşturduğu Danıştay'da iş yükü sebebiyle dosyaların karara bağlanması yaklaşık 5 yıl sürmektedir. Bu durumdan mağdur olan vatandaşların ya iflasın eşiğine geldiği ya da iş yapamaz duruma girdiği görülmektedir.

Bu rakamlar sebebiyle, yargı alanında yaşanan sorunları ifade etmek için kullanılan "geciken adalet, adalet değildir" sözü yetersiz kalmakta; adaletin gecikmesinden öte durumlar gerçekleşerek, "geciken adalet"e, "gerçekleşmeyen adalet" de eklenmiş olmaktadır. Birçok dosyanın zamanaşımına uğraması neticesinde, fiilî bir af ortaya çıkmaktadır. Bu, eşitsizliğin ortaya çıkmasına sebep olan bir aftır. Görülmekte olan bazı dosyalar sonuçlandırılarak failler cezalandırılırken, diğer bazı dosyalar zamanaşımına uğrayarak failler cezalandırılmamaktadır. Bütün bu yaşananlar önce yargıya, sonra da devlete olan güveni yok etmektedir.

Yaşanan sorunların tek boyutlu, kısmi ve yüzeysel önlemlerle çözülmesi pek mümkün görünmemektedir. Alt ve üst derece mahkemelerin iş yükünün hafifletilmesi için gerekli reformların yapılması gerekmektedir. Bu amaca yönelik istinaf mahkemeleri, ombudsmanlık, arabuluculuk, uzlaşma, tahkim, hakem vb. alternatif uyuşmazlık çözüm müesseseleri etkin bir şekilde faaliyete geçirilmelidir. Esasen bunların bir kısmına ilişkin hukukî düzenlemeler mevcuttur; yapılması gereken, bunların etkinleştirilmesidir. Her ne kadar istinaf mahkemesinin kurulması halinde, Yargıtay'da bazı dairelerin azaltılması yoluna gidilebileceği belirtilmekte ise de, bu konuda yapılması gereken, dosyaların yeterince incelenmesini mümkün kılacak şartların oluşturulmasıdır. Yargıtay ve Danıştay'daki daire sayılarının, ihtiyaçlara cevap verecek şekilde artırılması gerekmektedir. Hukuk çevrelerinde, Yargıtay'daki hukuk dairesi sayısının 12-13, ceza dairesi sayısının da 10 tane artırılması gerektiği belirtilmektedir. Benzer şekilde daire sayısı artırımının Danıştay için de gerekli olduğu görülmektedir. Gerçeker'e göre, Türkiye, hâkim ve savcı sayısı açısından AB ile kıyaslandığında en geride olan ülkedir. Türkiye'de en az 30 bine yakın hâkim ve savcıya ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacın karşılanması konusunda ekonomik şartlar gerekçe gösterilerek adaletin paraya feda edilmemesi gerekir. Kısaca ifade etmek gerekirse, yargıya acı neşter vurularak, bütünlük içerisinde gerekli bütün hukuki ve fiilî düzenlemelerin yapılması artık zaruret haline gelmiş bulunmaktadır.

Kaynak: Zaman