Abdullah eş-Şemri

‘Yunanlılar Ankara’da’ sözü, Osmanlı İmparatorluğunun son günlerinde, zayıfladığı dönemde düşmanlarla işbirliği yapan bazı Türkler için kullanılırdı. Türkiye topraklarının büyük bir kısmı işgal edildiği sırada İstanbul da İngilizlerin işgali altındaydı. 15 Mayıs 1919’da Yunan güçleri İzmir’den başlayarak Anadolu topraklarının büyük bir kısmını işgal etmişlerdi. Kütahya, Eskişehir ve Sakarya başta olmak üzere bir çok şehirde katliamlar ve zulümler yaptılar.

Bu katliamların en kötüsü Amasya’da yaşandı. Söylenildiğine göre aralarında kadın, çocuk ve yaşlıların da bulunduğu yaklaşık 36 bin Türk öldürüldü. Bu sayı Hafız Esed’in Şubat 1982 de gerçekleştirdiği Hama katliamındaki kurbanların sayısıyla aynı.

10 Ağustos 1920 yılında Osmanlı Sultanı Mehmet Vahdettin Sevr antlaşmasını imzalamak zorunda kaldı. Yunan kuvvetleri Ankara yakınındaki Haymana’ya kadar ilerledi.

İngiltere, Fransa, İtalya ve Sovyetlerin desteğiyle öldürüyor, ırza geçiyor ve önüne çıkan her şeyi yakıp yıkıyordu. Neredeyse Türkiye siyasi haritadan sonsuza kadar silinip gidecekti.

İşte bu sıralarda Türkiye Ulusal Mücadelenin Lideri Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşını ve kahraman arkadaşlarıyla beraber Yunanlıları yenmek için 30 Ağustos 1922’de efsanevi Dumlupınar Savaşını yönetiyordu. Yunan ordusunun yarısı öldürüldü. Atatürk şu meşhur sözünü söyledi: Ordular, ilk hedefiniz Akdenizdir! İleri.

İstediği oldu. Türk ordusu 14 Eylül 1922’de İzmir’i yeniden kazanmak için Anadolu’da rakipsiz bir cesaretle ilerledi. Bundan sonra Atatürk müttefik kuvvetleri 24 Temmuz 1923’ te Lozan antlaşmasını imzalamaya mecbur bıraktı. 29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.

Bu tarihi girişi yapmamdaki amacım Türk Partilerinin başkanlarına atalarının yakın tarihte verdiği kurbanları ve çektikleri acıları hatırlatmaktı.

Suriye’de olanlar karşısında insanlık dışı ve utanç verici tutumlarını gözden geçirmek zorundalar.  Türk siyasi partilerinin başkanlarına baktığımızda  Cumhuriyet Halk Partisi'nin Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Milliyetçi Hareket Partisi'nin Başkanı Devlet Bahçeli, Saadet Partisi'nin Başkanı Mustafa Kamalak, Has Parti'nin Başkanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş hatta Barış ve Demokrasi Partisi'nin Başkanı Selahattin Demirtaş’ın bile Beşşar Esed’in rejimini desteklediklerini görüyoruz. Kendi tarihleri ve halkı Müslüman olan Suriye ile çelişiyorlar.

Halbuki bu ülke ile İslam inancından kaynaklanan tarihsel, kültürel bir bağımız var. Kitabımız bir dinimiz bir…Özellikle Erbakan’ın mirasçısı olan İslamcı Saadet Partisi, 7 Ocak 2012’de Siyonistlere karşı savaşta onlarla beraber olacağını açıklayarak Katil Beşşar Esed’in  yanında konumunu belirledi.

Halbuki Saadet Partisi, Esed’in soğukkanlılıkla masum, silahsız Müslüman Suriye halkını öldürdüğünü görüyor. Bunların konumu bize Türkiye’nin Avrupa Birliğine üye olmasına muhalif olan  Avrupa başkanlarından birinin sözünü hatırlatıyor: Türkiye’nin en kötü düşmanı yine bazı Türklerdir…..  

El-yevm sitesinden Dünya Bülteni için Büşra İnanç tarafından tercüme edilmiştir.