Yunanistan borçlarını ödeyememe, rekabet zayıflığı ve daha da derinleşen resesyondan müteşekkil bir kısırdöngüye kapılmış durumda. Katı bir kemer sıkma politikasıyla daha da vahim hale gelen kamu borcu, gayri safi milli hasılanın yüzde 200’üne doğru ilerliyor. Yunanistan’ın kaçmak için şimdi düzenli bir iflas sürecini başlatması, euro bölgesini gönüllü olarak terk etmesi ve drahmiye dönmesi gerekiyor.

Avrupa’nın Atina’ya önerdiği son borç takası anlaşması, ülkenin ihtiyaç duyduğu borç hafiflemesinin çok daha azını sunan bir hırsızlıktı. Eğer rakamları bir kenara bırakıp planın kredi verenlere sunduğu büyük kıyakları hesaba katarsanız, gerçek borç hafiflemesinin sıfıra yakın olduğunu görürsünüz. Ülkenin halihazırda önündeki en iyi seçenek, bu anlaşmayı reddetmek ve iflas tehdidini kullanıp daha iyi bir anlaşmayı müzakere etmek olacaktır.

Arjantin’in 2001 deneyimi
Ancak Yunanistan’a kısa süre sonra gerçek ve hatırı sayılır bir kamu borcu hafifletmesi imkânı verilse bile, rekabet gücü hızla yeniden tesis edilmediği sürece büyüme noktasına geri dönemez. Ve büyümeye geri dönülmedikçe de borçları sürdürülemez olarak kalacaktır. Bununla birlikte problematik olan nokta şu: Rekabet gücünü yeniden tesis edebilecek bütün seçenekler, paranın değerinin azaltılmasını gerektiriyor.

Söz konusu seçeneklerin ilki, yani euronun keskin biçimde zayıflatılması, ABD’nin ekonomik olarak zayıf ve Almanya’nın ‘über’-rekabetçi olduğu bir ortamda muhtemel değil. Verimlilik artışını ücretlerin üzerinde yükselten yapısal reformlar aracılığıyla, birim işgücü maliyetlerinde yapılacak hızlı bir azaltma da aynı şekilde ihtimal dışı. Rekabet gücünü bu şekilde yeniden tesis etmek, Almanya’nın on yılını aldı; Yunanistan ise bunalım içinde on yıl bekleyemez.

Üçüncü seçenek, fiyatlarda ve ücretlerde, ‘dahili devalüasyon’ diye bilinen hızlı bir deflasyon. Fakat bu beş yıllık daha da derinleşen bir bunalıma yol açarken, kamu borçlarını daha da sürdürülemez hale getirecektir.

Bu üç seçenek mantıken mümkün değilse, geriye kalan tek yol ayrılmak. Ulusal para birimine ve keskin bir değer azaltmaya geri dönüş, rekabet gücünü ve büyümeyi yeniden tesis edecektir; tıpkı kendi kur çıpalarını terk eden Arjantin’de ve birçok başka yükselen piyasada olduğu gibi.

Elbette travmatik bir süreç olacak bu. En ciddi sorun, merkezdeki euro bölgesi finans kurumları açısından sermaye kayıpları olacaktır. Yunanistan hükümetinin, bankalarının ve firmalarının dışarıya euro borçları bir gecede dalgalanacaktır. Ancak bu sorunların üstesinden gelinebilir. Arjantin, dolar borçlarını ‘pesoya dönüştürdüğü’ 2001’de bunu yaptı. Amerika da doların değerini yüzde 69 düşürdüğü ve altın kaydını yürürlükten kaldırdığı 1933’te benzer bir yol izledi. Euro borçlarına yönelik benzer bir tek taraflı ‘drahmileştirme’, zaruri ve kaçınılmaz olacaktır.

Yeniden düzenleme gereği
Önde gelen euro bölgesi bankaları ve yatırımcıları da bu süreçte büyük kayıplar yaşayacaktır, fakat bu kurumların sermaye yapıları uygun ve agresif biçimde yeniden düzenlenirse, bunların da üstesinden gelinebilir. Bununla birlikte eurodan çıkış sonrası Yunan bankacılık sisteminin infilak etmesinden kaçınmak, ne yazık ki Arjantin tarzı önlemleri (banka tatilleri ve sermaye kontrolleri gibi) gerektirebilir; düzensiz bir çöküş bu şekilde engellenebilir.

Gerçekçi noktadan bakıldığında, tali hasar oluşacaktır. Fakat çıkış süreci düzenli olur ve Yunan bankalarının sermaye yapılarını yeniden düzenlemek ve zorlu mali ve dışsal denge geçişini finanse etmek için uluslararası destek sağlanırsa, bu zarar sınırlanabilir. Bazıları, Yunanistan’ın gerçek gayri safi milli hasılasının bir çıkış senaryosunda, sert bir deflasyon darbesinden çok daha az olacağını savunuyor. Ancak bu, mantıken kusurlu bir yaklaşım: Deflasyon durumunda bile Yunan ekonomisinin gerçek ticaret gücü ve zenginliği, gerçek devalüasyon gerçekleşirken düşecektir. Nominal ve reel devalüasyon aracılığıyla çıkış yolu, büyümeyi hızla yeniden tesis edecek, on yıllık bir bunalıma varan deflasyonu engelleyecektir.

Bulaşıcılığın diğerlerini de krize sürükleyeceğini iddia edenlerse, olan biteni görmüyor. Diğer çeper ülkelerinin de Yunan tarzı borç sürdürülebilirliği ve rekabet gücü sorunları var; sözgelimi Portekiz, nihayetinde borçlarını yeniden yapılandırmak ve eurodan çıkmak zorunda kalabilir.

Nakit sıkıntısı çeken, fakat borcunu ödeme potansiyeli olan İtalya ve İspanya gibi ekonomilerin Yunanistan’ın var olup olmamasına bakmaksızın Avrupa’dan nakit desteği alması gerekecek; gerçekten de bu destek sağlanmadığı takdirde, İtalya üzerine kendini doğrulayan bir gidişat ve İspanya’nın kamu borcu, bu noktada neredeyse kesin. Halihazırda Yunanistan’ın özel sektör krediverenlerini kurtarmak için heba edilen devlet kaynakları, bu ülkelerde ve çeper ülkelerindeki bankalarda fonları korumak için kullanılabilir.

Anlaşmalı ayrılık
Yunanistan’ın eurodan çıkmasının ikincil faydaları da olabilir. Krizin vurduğu diğer euro bölgesi ekonomileri, böyle bir durumda Yunan örneğini takip etmek veya euroda kalıp bu tercihin bedellerini göze almak noktasında kendi kararlarını verme şansına sahip olacaktır. Yunanistan’ın ne yaptığından bağımsız olarak, euro bölgesi bankalarının sermaye yapılarının hızla yeniden düzenlenmesi gerek. Bunun için Avrupa çapında abartılı tahminlere ve sahte gerilim testlerine dayanmayan yeni bir programa ihtiyaç var. Yunanistan’ın çıkışı, bu yaklaşım için bir katalizör olabilir.

Yirmi yıldır birçok yükselen piyasanın yanı sıra İzlanda’nın son dönemde yaşadığı tecrübeler, düzenli yeniden yapılandırmanın ve dış borçların azaltılmasının borç sürdürülebilirliğini, rekabet gücünü ve büyümeyi yeniden tesis edebileceğini gösteriyor. Tıpkı bu örneklerde olduğu gibi, çıkışın Yunanistan’a vereceği tali hasar ciddi, fakat dizginlenebilir olacaktır.

Boşanmayı gerektiren bitmiş bir evlilik misali, ayrılmayı iki taraf için daha az maliyetli kılan kurallara sahip olmak daha iyi. Ayrılmak ve boşanmak, bu kurallar var olsa bile acı verici ve maliyetli. Yanlış anlaşılmasın; eurodan düzenli çıkış zor olacak. Fakat Yunan ekonomisi ve toplumunun yavaş ve düzensiz biçimde infilak etmesini seyretmek çok daha kötü olacak. (Roubini Küresel Ekonomi’nin Başkanı, New York Üniversitesi Stern Okulu’nda profesör, 19 Eylül 2011)

Kaynak: Radikal