Filistin’in devlet olması ile ilgili bu hafta veya gelecek hafta, ne Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde ne de Genel Kurul’da oylama olmayacağı şimdiden açık. Filistin Otoritesi Başkanı Mahmud Abbas, İsrail’in 1967’de işgal ettiği topraklarda bir Filistin devletinin tanınması için verilen çabalar sonucunda “onlara karşı kıyamet koparıldığı” konusunda şikayetçi. Abbas’ın bu tip bir dil kullanması genellikle geri çekilmeye giriş niteliğindedir. Hatta dünya ülkelerinin büyük çoğunluğundan destek alırken bile ABD’den azar işitiyordu. Ve Washington’da ona uzun süredir destek olanları hiçe sayarak BM’ye başvurmasına rağmen, Abbas kararlı biçimde onlardan kopma konusunda açıkça isteksiz kalıyor.
Dürüst aracı rolünü terkeden ve İsrail’i uluslararası mutabakattan korumak için saldırgan bir diplomatik kampanya yürüten Obama yönetimi, Abbas’ın “tek yönlü” hareket ettiği (BM’ye gitmeyi ifade etmek için absürd bir sözcük seçimi) ve “barış sürecini” baltaladığı konusunda ısrarcı. Obama, Filistin’in devlet olması için tek yolun İsrail ile görüşmelere geri dönmek olduğu konusunda diretiyor.

Bu da dürüst olmayan bir pozisyon ve zorlu yeniden seçilme mücadelesi için İsrail yanlısı bağışçılarının desteğini umutsuzca elinde tutmak isteyen Obama’nın iç politik hesaplarına dayanıyor. Abbas, Netanyahu ile görüştü ve İsrail liderinin ne önermeye hazır olduğunu gayet iyi biliyor. Ve bu herhangi bir Filistin liderinin razı olacağından ve uluslararası mutabakatın, iki-devletli çözüm için dayanak teşkil etmesini beklediğinden çok daha azı. İsrail’in konumunu değiştirdiğine veya ABD’nin İsrail’den uluslararası toplumun üzerinde anlaştığı parametrelere dayanarak görüşmeler yapmasını talep ettiğine inanmak için bir neden yok. Washington yirmi yıldır ayrıcalıklı olarak korunan barış sürecinin hala devam ettiği ilüzyonunu sürdürmek için, Filistinlilerin Netanyahu ile görüşmeleri konusunda ısrarcı.

***

Bu hafta, ayrılığın etkili bir analizini yapan Uluslararası Kriz Grubu şöyle yazdı: “Onları ilk olarak buna yönelten (başarısız) görüşmelerken, yeniden görüşmelere başlamanın tarafları bu sıkışıklıktan nasıl kurtaracağını anlamak zor. BM’de sözde bir enkazı önlemek için tekrar görüşmelere başlamak, bunlar başarısızlığa uğradığında daha fazla tehlike arzeden bir kırılmanın ortaya çıkmasına neden olabilir.”

Görüşme yapılmamasının sebebi, İsrail’in uluslararası toplumun kabul edebileceği şartlarda görüşmeye hazır olmaması. Fakat Washington’un acil önceliği sadece, BM’de Filistin lehine olacak bir oylamayı önlemek. Ve Abbas’ın stratejisi böyle yapmalarını kolaylaştırıyor olabilir. Filistin lideri Cuma günü, yani Filistin Özgürlük Organizasyonu’nun Güvenlik Konseyi’den Filistin’i bir BM üye devleti olarak tanımalarını resmi biçimde talep ettiği gün, BM Genel Kurulu’na hitap etti. Bu tabii ki olmayacak: ABD gerekirse kararı geçersiz kılmak için veto hakkını kullanabilir. Tabii buna gerek kalmaması için, Filistinlilerin dokuz “evet” oyunu almasını önlemek üzere saldırganca lobi yapıyor.

Fakat böyle bir netice Başkan Abbas için son derece aşağılayıcı olur ve kendi halkının gözünde öyle güven kaybettirir ki, bu ABD ve İsrail çıkarlarına hizmet etmez. Ne de olsa ABD ve İsrail Batı Şeria’yı sakin tutması için Abbas’a güveniyor ve bu yüzden iki taraf da, Kongre’deki daha dikbaşlı İsrail destekçilerine Filistin otoritesine fon sağlamayı kesmenin kötü bir fikir olduğunu açıkça belirttiler.

Bu sebeple Güvenlik Konseyi’nin vereceği yanıt büyük olasılıkla meseleyi bir teknik komiteye yönlendirmek ve yeni görüşmeler için daha fazla baskı yaratmak için oylama veya vetoyu haftalarca hatta aylarca ertelemek olacaktır. Pek çok şey cuma günkü konuşmadan sonra Abbas’ın verdiği karara bağlı. 1967 sınırlarına dayanan Filistin devletine yönelik güçlü desteği göstermek için konuyu BM Genel Kurulu’na götürebilir ve bu ona gelecekteki görüşmelerde avantaj sağlayacaktır. 

Şu anda bunu yapmayı planladığı açık. Mektubunu Güvenlik Konseyi’ne sunabilir ve görevini yaptığını söyleyerek evine gidebilir. Tabii ki hiçbir şey olmayacaktır. Çoğu Filistinli için öncelik BM delegasyonlarının durumu değil, İsrail işgalinin mutlak gücünün sona ermesi. Ve bu hafta BM’deki ABD müdahaleleri, İsrail’in işgali sürdürmek için kaydadeğer bir bedel ödemediğini korkunç biçimde hatırlatıyor. Obama Netanyahu’dan, ABD’nin BM’de verdiği desteğin bedeli olarak uluslararası barış parametreleri ile ilgili tavizler vermesini de istiyor değil.

1967 sınırları ötesinde yaşayan 600 bin yerleşimciyle işgali sona erdirmek, hiçbir İsrailli lider için kolay olmayacaktır. Ve mevcut durum İsrail için daha büyük olumsuz sonuçlar taşımadıkça bu alacakları bir risk değil. İsrail’in üzerinde güvenilir bir anlaşma yapması için baskı yokken, Obama’nın görüşmeler konusunda ısrar etmesi, inkar içinde bir çaba.

* Bu yazı STAR Gazetesi için kaleme alınmıştır.

Kaynak: Star