Türkiye'nin temel sorunlarından biri yolsuzluklardır. Her siyasi parti seçimler öncesinde yolsuzluklarla mücadele konusunda büyük sözler verir. Ancak iktidar olduktan sonra çoğunlukla bu sözün gereği yerine getirilemez, getirilmez.
Türkiye'de, geçmiş dönemlerde yolsuzlukların boyutları ekonomiyi sarsacak kadar büyük olmuştur. Özellikle sahipleri tarafından içleri boşaltılan bankaların Türk ekonomisine ve maliyesine zararı milyarlarca doları bulmuştur. Bu yolsuzlukların faturası da sonuçta yine çalışanlara ve özel sektörde dürüst vergi ödeyenlere kesilmiştir.
Siyasi ayrım
Yolsuzluklarla mücadele konusunda en tehlikeli eğilim hırsızlara karşı siyasi ayrım yapmaktır. Bazılarını "bizden" diyerek korumaya çalışmak, bazılarını da "sizden" diyerek cezalandırmak siyasi iktidarların yapacağı en büyük hatadır.
Yolsuzlukla mücadele hükümetin, parlamentonun, siyasi partilerin, medyanın sorumlu olduğu bir konudur. Bu mücadelenin partilerüstü olması gerekir ve saydığımız kurumlar arasında işbirliğine yönelmek en doğru yoldur.
İktidarın siyasi ayrım yapmadan bütün yolsuzlukların üzerine gitmesi gerektiği gibi muhalefetin de yine siyasi ayrım yapmadan yolsuzlukla mücadeleye yardımcı olması gerekir.
Türkiye'de durum
Türkiye'nin son günlerdeki gündeminde yolsuzluklar, usulsüzlükler var. Bu yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarıyla ilgili olarak maalesef siyasi iktidarda, partilerüstü bir yaklaşım göremiyoruz.
Örneğin, Deniz Feneri olayında hükümet iyi bir sınav vermedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da dahil olmak üzere bakanlar ve diğer yetkililer, Deniz Feneri olayını görmek istemediler. Mahkeme kararları, belgeler ve çok ciddi iddialar ortaya konulmuş olmasına rağmen iktidar Deniz Feneri Derneği'ne ve bu dernekle ilişkili bürokratlarına toz kondurmak istemedi.
Bu tutumun altında söz konusu kişi ve kurumlar ile kurdukları televizyon kanalının aynı ideolojiye mensup olmaları yatıyor. Toplanan paraların en azından önemli bir kısmının bu siyasi akımı desteklemek üzere kullanıldığı açık. Bu nedenle siyasi denetim sorumluluğu yerine getirilmiyor.
Oysa yolsuzluğun CHP lideri Deniz Baykal'ın da söylediği gibi partisi olmaz, olmamalı. Hangi amaçla ve kim tarafından yapılmış olursa olsun yolsuzluklara karşı partilerüstü bir anlayışla sonuna kadar mücadele edilmeli.
Yolsuzluğun "iyi"si, "kötü"sü, "kutsal"ı olmaz.
Yolsuzluk, yolsuzluktur.
Halkın cebinden para çalmanın kabul edilebilir hiçbir nedeni olamaz.
Belediyelerdeki rüşvet
Türkiye'de önemli yolsuzluk alanlarından birinin de belediyeler olduğu biliniyor. Bu konuda toplumda yerleşik bir kanı ve maalesef bir kabulleniş var. Türkiye bu anlayışı ve belediyedeki iş ve işlemlerin yapısını değiştirmek zorunda.
Belediyeleri kişisel zenginleşme, particilik, partililere para kazandırma, partiye mali destek ve rant sağlama aracı olmaktan çıkarmak zorundayız.
Bugün belediyeler kâğıt üstünde denetleniyor. Ancak mevcut denetim mekanizması yolsuzluklarla mücadele konusunda yeterli değil. Birçok işlem kitabına uydurabiliyor.
İçişleri Bakanlığı dışında Sayıştay da belediyeleri denetliyor. Ancak belediyelerin tüm faaliyetlerini kapsayan etkin bir mekanizmadan söz etmemiz mümkün değil. Belediyelerin çoğu büyük işleri kurdukları şirketler vasıtasıyla yapıyorlar. Ancak bu şirketler Sayıştay denetiminin dışında. Bütçe denetimi ise anlamlı ve etkili bir sonuç vermiyor. Bu şirketlerin de Sayıştay denetimine açılması etkinliği artırabilir.
Türkiye, hem bakanlıklarda hem belediyelerde hem derneklerde objektif ve etkili bir denetim sistemini geliştirmek zorundadır.
Aksi halde, "bu bizden", "bu sizden" ayrımı devam edecektir.
Kaynak: Milliyet