Türkiye'deki değişimi, toplumu baskı altında tutan laik bir elit ya da seçkinci tabakayı demokratik yollardan tasfiye mücadelesi olarak tanımlayanlardan geçilmiyor.
Ülkemizin son dönemlerde yaşadıklarını basitleştirdiği için, yabancı gazetecilere ve bu arada özellikle etkili gazete New York Times'ın Türkiye muhabiri Sabrina Tavernise'e pek çekici gelen bu iddiaya da eleştirel olarak bakmanın zamanı gelmedi mi?
İşin ilginç yanı, ben bu analizi ilk olarak New York Times'ın büyük patronu Arthur Sulzberger jr.'den duymuştum. Sanırım 1998'de, New York Times'ın o zamanki İstanbul Büro Şefi Stephen Kinzer, Tarabya'da bir balık lokantasında yemek vermişti. Sulzberger'in yanı sıra Fazilet Partisi milletvekili Abdullah Gül ve birkaç başka gazeteci vardı.
Türkiye'de o dönemde yaşananları yanıma düşen Sulzberger'e anlatırken adam birden celallendi:
"Siz laik elitler halkın yönetime karışmasını istemiyorsunuz" türünden bir şeyler söyleyince sinirlenme sırası bana geldi:
"Siz hangi elitten bahsediyorsunuz? Benim babam Anadolu'nun yoksul bir köyünde doğmuş, devlet burslarıyla okumuş. Ben ikinci kuşağım. Ama isterseniz sizin ve Amerikan elitinin yedi kuşaktır gittiği bir avuç liseyi ve üniversiteleri sayayım ve size sorayım. Siz bunlardan hangilerine gittiniz?"
Tatsız bir gece oldu. Amerikan oligarşik elitinin en tepesinden gelen birinin bize halkçılık pozu atması tepemi attırmıştı.
Daha sonra bu 'laik elit halka karşı' formülü hem yabancı muhabirler hem de bizim liberaller tarafından benimsendi. AKP'nin yükselişi, halkın laik seçkincilere karşı demokratik başkaldırısı olarak resmedildi.
Karşı konulamayacak kadar cazip bir tanımlamaydı bu. Kim baskıcı elitlere karşı mücadele veren mazlumlardan yana olmak istemez ki!
Bu basmakalıp analiz öylesine yaygınlaştı ki, Cumhuriyet mitinglerinde meydanlara dökülmüş ve cebindeki üç-beş liranın hesabını yapan emekli öğretmenlerden, horlanmış işçilerden ve yorgun ev kadınlarından bu elitin temsilcileri olarak söz edildi.
Ne eliti! Geçim sıkıntısından kıvranan, lokantaya gidecek para bulamayan alt-orta ve orta sınıf ne zaman oligarşik elit oldu?
Dendi ki "Tüm elitler gibi onlar da kendi ayrıcalıklarını savunuyorlar. Vakti dolmuş tüm elitler gibi onlar da silinip gidecekler!"
Hangi ayrıcalık? O kalabalıklara katılanların büyük bir çoğunluğu hayatında lüks otel lobisi bile görmemiştir. Hayatında uçağa binmemiş olanları çoğunluktadır.
Elit oldukları için o meydanlarda değildi onların çoğu: Cumhuriyet'in eğitim sisteminin yıllar boyu onlara öğrettiklerine inandıkları için oradaydılar. Kendilerine bebeklikten itibaren öğretilenlerin doğru olduğunu sandıkları için oradaydılar.
Onlara Atatürk'ün kıyafet devriminin çok önemli olduğu anlatılmıştı. Kadının örtülerini atıp sosyal hayata katılmasının medeniyetin vazgeçilmez bir özelliği olduğu söylenmişti. "Günün birinde bu devrimlerin tehlikede olduğunu fark edersen sakın yöneticilerin uyanmasını bekleme, kendin müdahale et!" diyen nutuklar ezberletilmişti...
Ve onlar, gittikleri okullarda, katıldıkları bayramlarda kendilerine binlerce kez söylenen bunlara inanmış, hayatlarını ona göre kurmuşlardı.
Şimdi onlara "Geçmişe mazi derler" deniyor ve ekleniyordu: "Sizi gidi ayrıcalıklı ve baskıcı bir elit mensupları sizi! Size öğretilenleri doğru sandınız ha!"
Kimin tarafından mı deniyordu? Çocuklarına yedi yıldızlı otellerde trilyonluk düğünler yapanlar tarafından deniyordu. Lüks mağazalardan 300-500 avroya başörtüsü eşarp alanlar tarafından deniyordu.
Sosyolojide 'elit'in çeşitli tanımları ve türleri vardır:
Eğer söz konusu olan 'sınıfsal' ayrıcalık ya da zenginlik ise, o elit, TÜSİAD'ı ve MÜSİAD'ıyla geçen seçimde AKP'yi destekledi..
Eğer 'eğitsel' bir elitten söz ediliyorsa, onların kremasını oluşturan liberaller de AKP'den yanaydılar.
Eğer hacı hoca, tarikat reisi, cemaat lideri türünden 'dinsel' elitten söz ediyorsak onların da kimi destekledikleri belli.

E, ne kalıyor geriye? Çoğu köylü çocuğu olan askerler ve yargıçlar mı?
Sosyoloji kitaplarına göre, 'siyasal' elitin temel işlevlerinden birisi ülkenin yöneticilerini içinden çıkarmaktır. O ölçüte göre bir bakar mısınız son çeyrek yüzyıla; Turgut Özal, Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan nereden çıktılar? Bir kuşakta zirveye ulaşılabilen bir ülkede katı ve baskıcı elitist bir sistemin olduğundan söz edilebilir mi?

Yeter artık bu kadar safsata! Yabancıları da, kendimizi de kandırmayalım!

Kaynak: Radikal