Türkiye terörle ilk kez karşılaşmıyor; Cumhuriyet tarihinin değişik dönemeçlerinde yaşanan isyanları, 1970'lerin toplumsal olaylarını, sağ-sol çatışmalarını bir tarafa bıraksak bile, elde yine 20 küsur yıla dağılan PKK terör örgütüyle mücadele kalıyor. O süre içerisinde verilen kayıpların sayısının 30 bini bulduğu resmi ağızlar tarafından ifade ediliyor. Son iki hafta içerisinde bu rakama eklenen 40 kadar kayıp, terörün aldığı ilk canlarımız değil...

Yine de olayı'ilk' kılan bir özellik var: 1999 yılında Abdullah Öcalan'ın yakalanıp Türkiye'ye teslim edilmesiyle başlayan süreç 'PKK terörü' tarzı eylemleri gündemden çıkarmıştı ve arada karşılaşılan tek tük eylemler bu yüzden anlamsız kalıyordu; ancak son haftalarda azan terör, yeniden eski günlere dönülebileceği endişesi vermesi bakımından bir 'ilk' sayılabilir.

Terörün gündemden çıkması daha önce eylemlerle sarsılan ülkeleri rahatlamaya sevk eder; Türkiye de bir süredir o rehaveti yaşamaktaydı. Yeniden azan teröre verilen toplumsal tepkileri, biraz da, toplumun rahatının kaçırılmak istenmesine cevabı olarak görmek gerekiyor. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ilgili bütün bakanlarını ustaca yönlendirmesi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün siyasi liderlerle etraflı görüşmeler sürdürüp milleti sakinleştirici konuşmalar yapması, Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin kararlılığını sergilemesi, bütün organlarının 'uyum' içerisinde bir devlet refleksine sahip olduğunu dosta-düşmana gösterdi.

Şu birkaç gün içinde yaşananlar, Türkiye'nin devleti ve milletiyle terör karşısında topyekün tavır alabilecek bir olgunluğa eriştiğini de ortaya koydu. Teröristi yaptığına pişman edecek olan da bu olgunluktur. Bu olgunluk, bugüne kadar Türkiye'ye yönelik terör karşısında duyarsız kalan, bazen bilerek-bilmeyerek terör örgütüne arka çıkan devletleri tavırlarını yeniden değerlendirmeye de sevkediyor. 'Yeni PKK', karşısında 'eski Türkiye' olmadığını biraz pahalıya mal olarak öğrenmiş olacak. 'Yeni PKK'nın karşısında 'yeni Türkiye' bulunuyor artık...

Geçmişte ülkemizi acze düşüren en önemli yanlışlık, devlet organları arasında hemen fark edilen uyumsuzluktu. Sivil-asker, Çankaya-hükümet arasında aynı çizgide buluşulmasına bir türlü izin vermeyen tarzdaki ilişki bozukluğunun yerini, her organın kendi üzerine düşeni yerine getirmek üzere görev yerine intikal ettiği yeni bir sağlıklı ilişki tarzı almış bulunuyor. Birbirini suçlamak yerine teşvik etmeye dayalı bir yeni tarz bu. Tepedeki uyumu gören millet de, buna göre, hiç çekinmeden devletin yanında yerini alıyor.

Dikkat çekecek hale gelen bu yeni gelişmeyi neye borçluyuz acaba? 22 Temmuz öncesinde kendini iyice belli etmiş siyasal fay hatları beklenen sarsıntıyı getirmedi; tersine seçimden sonra ortalık iyice yatıştı. Bunda 22 Temmuz öncesinde kuralsız müdahaleyi kendilerine hak gören çevrelerin şimdilerde benzer bir tavır sergilemek için uygun zemin bulamamasının herhalde payı büyük. O çevrelerin en önemli unsuru medya bu kez de 'bölücü' bir yaklaşım sergileme çabasına girdi, ama kısa sürede geri püskürtülen bir deneme olmaktan öteye gidemedi o girişim... Devlet ile milletin ortak tehdit karşısında sırt sırta vererek kaynaşmasını önleyebilme gücüne sahipti ülkemizde medya, son olaylarda bu gücünü iyice yitirdiği apaçık biçimde ortaya çıktı.

Genelkurmay Başkanlığı tarafından halka terörle mücadele için teşekkür edilmesi bu tablo açısından önemli elbette. İnsanlar ülkelerinin zaaf içerisinde olmadığını, kendilerinin de rahatlarının bozulmasına müsaade etmeyeceklerini en açık bir dille ifade ettiler bu süreç içerisinde. Washington'dan Londra'ya ve Bağdat'a kadar pek çok başkentten olumlu anlamda farklı sesler çıkıyorsa, bunu, büyük çapta insanlarımızın sergilediği kararlılığa borçluyuz.

Bunun bir adım ötesi, rollerin demokratik ülkelerde olması gerektiği biçimde üstlenilmesidir. Demokratik ülkelerde devletin uyumlu çalışmasından sorumlu olan cumhurbaşkanı veya günlük işleyişini yürüten hükümet, devletin diğer organlarına gösterdikleri gayret için teşekkür ederken, halkın terörle mücadeleye verdiği desteği de şükranla yine onlar anar.

'Yeni Türkiye'ye birlik ve bütünlüğümüze saldıran bir gücün sağladığı kaynaşmayla ulaşıyor olmamız talihin garip bir cilvesi işte.