Bilindiği gibi eski Osmanlılar evinize davetsiz misafir olarak geliyorlardı. Fakat bugün, eğer kendi devletinizin iyiliğini düşünüyorsanız, yeni Osmanlıları kendi rızanızla sohbete davet etmeniz gerekir. Zira yeni Türkiye'nin liderleri bugün, hem Hizbullah ve Hamas'la, hem de Sünnî ve Şiîlerle görüşebilen tek unsur olarak karşımıza çıkıyor. ABD'nin bile başaramadığı bu misyonun gerçekleşmesinde şüphesiz Davutoğlu'nun vizyonunun katkısı büyük.

Osmanlı dönemiyle alakalı halk efsanelerinden veya hikâyelerin başında sürekli Makedonların üstünlük kazandığı romantik şiir ve nesirlerle, Türkiye'yi tanıdığımızı zannediyoruz. Halk hikâyeleri, 21. yüzyılda ekmek getirmediği için sizleri uzun zamandan beri artık boğazın "hasta adamı" konumunda olmayan yeni Türkiye'ye şöyle bir göz atmaya davet ediyorum. Sarkozy'nin eşi ve Obama'nın köpeği hakkında bizler, her şeyi bilirken, pek az kişinin, Doğu'nun belki de en büyük strateji uzmanı olarak nitelendirilen mevcut Türk Dışişleri Bakanı hakkında bilgisi var.

Ahmet Davutoğlu Mayıs ayından itibaren Bakan olarak göreve getirildi. Fakat 2002 yılından beri Erdoğan'ın diplomatik başdanışmanı ve Türk dış politikasının tartışmasız mimarı konumunda. Prestijli batılı çevrelerin "Türk Kissinger" olarak isimlendirdiği Davutoğlu'nun kişiliği hakkında birkaç cümle yazayım. Benzetildiği Kissinger gibi(İktidarın en güçlü muharrik olduğu düşüncesinin müellifidir) mütevazı ve sakin, dikkat çekici olmaktan uzak bir görünüme sahip. Kendisi şu an elli yaşında ve yedi yıl önce gördüğümde de epey yaşlı görünüyordu. Davutoğlu, Anadolu'nun derin entelektüel havası olan vilayetlerin birinde doğdu, zira Ankara ve İstanbul'daki batıcı liberal elitler hiçbir zaman onu sahiplenip, samimî olarak kendilerinden saymadılar. Hâlbuki politikada büyük fikirler üretmek için manken olmak zorunda değilsiniz. Bakalım onun Türkiye 21. yüzyıldaki konumu hakkındaki öngörüleri nelerdir. Kulak vermemiz lazım çünkü CNN Türk editörü de Davutoğlu'nun Türk diplomasi tarihinin en etkin danışmanı olduğunu belirtiyor.

Profesör, Marmara Üniversitesi ve Beykent Üniversitesinde hocalık yaptıktan sonra 2001 yılında yeni ufuklar açacak Stratejik Derinlik isimli çalışmasını kamuoyuna sundu. Burada, komünizmin düşmesi, Türkiye'nin çift kutuplu sistemde taraf ülkeden, Küresel sistemde merkez ülke konumuna dönüşmesi için müthiş bir fırsat sunduğunu belirtiyor.  Bunun ise ancak etrafındaki bölgesel sistemler ile etkin politikalar üretmekle mümkün olacağını iddia ediyor. Brüksel hariç her yöne doğru yol almaya çalışan bizimkiler tarafından yanlış anlaşılmayayım, çünkü buna herkes müsaade edemez. Türkiye'nin buna imkânı var zira Türkiye bir yandan Avrupa ve Asya ülkesiyken aynı zamanda Akdeniz, Karadeniz, Orta Asya ve Kafkasya ülkesi konumundadır. Davutuğlu'nun ifade ettiği gibi Türkiye'nin farklı bölgesel kimlikleri yüzünden Avrupa'da Avrupalı, Doğu'da ise Doğulu ülke olunabilir. Bahsi geçen bu Türk, Türkiye hakkında meşhur olan Doğu ve Batı arasında köprü söylemini kabul etmiyor, köprü tanımının pasifliği çağrıştırdığını belirtiyor. Köprünün üzerinden güzel dönemlerde hayvanlar, kötü dönemlerde ise terörist ve silahların geçtiğini ifade ediyor. Bu yüzden Davutoğlu, Türkiye'nin dört bölgeye olumlu katkı sağlayacak etkin köprü rolünü almasını öneriyor.

1990'larda Türk siyasî elitleri Türkiye'nin dövizini Adriyatik'ten Çin seddine kadar götürmüş, fakat hiçbir zaman bu stratejiyi uygulamaya geçirecek somut politikalar üretememişti. Davutoğlu'nun şu beş prensibi bu yeni bakış açısını kabul etmek için tam anlamıyla bir araç mahiyetindedir. Birincisi, Türkiye radikal Kürtleri nötrleştirecek, onların devletteki hukukî ve siyasî statüsünü güçlendirecek uygulamalar ile yasal temenniler hususunda dikkatli bir denge uygulacak. İkincisi, müthiş bir hızla neredeyse hayata geçirilen komşularla sıfır problem prensibidir. Üçüncüsü, biraz önce bahsettiğim ve şimdi biraz daha üzerinde duracağım birçok kriterde değerlendirilecek çok boyutlu dış politika prensibidir. Devlet dış politikada tekel davranışlar sergileyemez. Zira devletin, sadece kendi çıkarlarından ibaret olmayan, ekonomik topluluğun ve sivil toplumun da çıkarlarının dikkate alındığı ulusal çıkarlar tanımlanarak stratejilerin oluşturulması gerekir.  

Sıkça yarım ya da tam tersini kabul etmelerine rağmen son iki prensip, bizim strateji uzmanlarına kesinlikle çok yabancıdır. Bunlar sağlamlık ve esnekliğe ile ritmik diplomasinin uygulanmasına dayanan diplomatik söylemlerdir. Mantığınız her şeyin evvelinde ve sizin için hakikaten önemli olan her konuda sağlam olmanızı emrederken, diğer tüm konularda ise esnek olmanız gerekiyor. Ritmik diplomasi ise etrafınızı çevreleyen yeni gelişmelere karşı sürekli değişkenlik ve adaptasyonu ifade ediyor. Somut olarak, bağlantısız dostlarla kutlama yapıp yapmamakla ilgili ortak tavır belirlemek adına aylarca analiz yapmak, hızlı adaptasyon değildir. Neticede küresel ve dinamik dünyada ofislerde uyuklama veya Mogila ve Mariovo'da yüksek politikadan bahsetmeye müsaade yoktur. (Palyurçi'yi Koordinasyon Merkezi yüzünden anmaktan korkuyorum)

Sadece Brüksel ve Washington'a bakmaya alıştırılmış geleneksel Türk seçkinleri bu vizyona "Yeni Osmanlıcılık" diyor. Fakat buradaki fark temeldedir: Dünyanın diğer ülkeleri ile işbirliği yapmak İmparatorluğun yenilenmesi veya agresif genişleme mantığının yeniden kabul etmek anlamına gelmiyor. "Bilindiği gibi eski Osmanlılar evinize davetsiz misafir olarak geliyorlardı. Fakat bugün, eğer kendi devletinizin iyiliğini düşünürseniz, yeni Osmanlıları kendi rızanızla sohbete davet etmeniz gerekir". Bu tarz bir yaklaşım Türkiye Avrupa'dan uzaklaştırmıyor. Tam aksi sadece kendi bünyesinde barındıracağı çok kültürlü bir Türkiye ile Avrupa Birliği küresel etken olabilir. Bu politikalar dolayısıyla yeni Türkiye liderleri bugün, hem Hizbullah ve Hamas, hem de Sünnî ve Şiîlerle görüşebilen tek unsur olarak karşımıza çıkıyor. Son yıllarda ise Pakistan-Hindistan ve Pakistan Afganistan ile iletişim kurabilen yegâne kanal yine Türkiye oldu. ABD'nin bile başaramadığı bu misyonun gerçekleşmesinde şüphesiz Davutoğlu'nun vizyonunun katkısı büyüktür.

Bir süre önce bu akıllı adamı dinleme fırsatımız vardı fakat her zamanki gibi bu fırsatı da kaçırdık. Davutoğlu Üsküp'e gelip birkaç kişiye gizlice "Türkiye'nin Balkanlarla İlişkileri" konulu konferans verip gizlice ülkesine dönmüş. 2002'de bir görüşme sırasında onun kitaplarından birinin Makedoncaya tercüme edildiğini söylemişti. Doğal olarak kimsenin bundan haberi yoktu ve daha sonra kütüphanelerde onun kitabını bulamadık. Lakin hakikatte bize bu tarz kitaplar lazım değil. Makedon Ansiklopedisi var bizde. Eğer beş sene önce yazılan ve Arnavutlar ile olaylar hakkındaki bilgiler bu kadar gevşek bir halde ise, beş asır önce var olan 'katil Türkler 'hakkında nelerin yazıldığını tahmin edebiliriz.

Dünya Bülteni için çeviren Nedim Emin