Doğrudur, ABD'nin Ortadoğu'daki varlığının nedeni iddia ettiği gibi, oralara demokrasi, eşitlik ve özgürlük, kadın hakları götürmek değildi, eğer öyle olsaydı, rotayı Suudi Arabistan'a, müttefik safına iliştirdiği Yemen'e çevirirdi.
Fakat bu ve bunun gibi cümleler Irak'ı işgal etmeye giderken kullanılan demokrasi argümanın tutarsızlığını ortaya koymak için ediliyordu. Gidin, biraz da Suudi öldürün, demek için değil.

Lakin, birilerinin aklı bu fikre fena mı yatmış nedir, tutmuş The Kingdom/ Krallık'ı çekmişler. Yapımcı koltuğunda Michael Mann var; o Heat, Colleteral, Insider gibi ayılıp bayıldığımız filmlerin künyesinde gördüğümüz isim. Şaşırmamak lazım, çünkü daha önce de hiç olmadı. Kendi kendini eleştirmekte; batı mantalitesini, modernizmi, kapitalizmi, aydınlanmayı, mafyöz ilişkilerini, Kennedy suikastını, Nixon'un karanlık bağlantılarını ve Amerika'yı nasıl bir dev kulak imparatorluğuna dönüştürdüğünü, Reagan'ı, Thatcher'ı vs.yi eleştirmekte yani; II. Dünya Savaşı'na, Hitler'e, ABD'nin Vietnam'daki varlığına ve o müdahaleye küfretmekte ileri muhalif safına geçecek kadar atik olanlar, işin içine Arap, işin içine Müslüman girdi mi pek öyle cevval olamıyorlar. Cevval olmamaktan öte, fena halde geri düşebiliyor, muhafazakarlarla aynı düzeye kadar gerileyebiliyorlar. Çünkü 'kabul edelim, biz İslam dünyasını canından bezdirdik' teması, iç piyasada onaylanabilecek bir konu değil; sinema eşittir endüstri olduğundan beri, önemli olan farklı bir yönetmen bakışı değil, kamuoyunu 'derinden' yakalayabilecek iyi bir hikaye. Ridley Scott, o hiç de Müslümansever felan olmayan filmi Kingdom of Heaven/Cennetin Krallığı'nda, Selahaddin Eyyubi karakterine 'Haçlı mantığı' ile yaklaşmadı, onu biraz daha 'insan' gibi gösterdi diye, yığınla eleştiriye maruz kaldı, varın gerisini siz düşünün. Michael Moore bile, Amerika'da çatmadığı, yerden yere vurmadığı bir sektör, bir birim, bir politika kalmamış olan, o agresif muhalif bile, 'o bile', Fahrenheit 9/11'de, meseleyi, 'yaşam standardımız şu seviyede kalsın diye kaç Iraklı çocuk öldü, haberiniz var mı?' gibi temalar çerçevesinde işlemek yerine, 'daha kaç Amerikalı civanmert oralarda heba olacak?' sorusu üzerinden kurgulamayı ve kendisine 'ulusa duyduğum sevgi de işte bu kadar büyüktür' kredisi temin etmeyi tercih etti. Ki, yine de Syriana ve Guantenamo Yolu'ndan sonraki sırayı, filmine vicdan sesi yedirebilmiş Batılı yönetmen/yapımcı listesinin 3. sırasını ona vermek durumundayız, başka yok çünkü. Elini hiç aza alıştırmamış, vur deyince öldürmeyi bile denemiş ve 'uslanmaz muhalif' etiketinin balını kaşık kaşık yemiş Oliver Stone'un da, World Trade Center / Dünya Ticaret Merkezi'nde ne yapmaya çalıştığını, nasıl bir 'savaşıyorsak sebebi var' şakşakçısı haline geldiğini gördük nitekim.

Krallık'ın yönetmeni Peter Berg'ün böyle karın ağrıları yok; "Salako Romano / Corky Romano", "Copland / Güçlüler Bölgesi" gibi filmlerde izledik onu; görseniz hemen tanıyacağınız bir Amerikan poker-pis surat tipi o; bugün gösterime giren "Lions for Lambs / Arslanlara Kuzu" filminde de izleyeceğiz kendisini. Yönettiği tek kaydadeğer film ise, Very Bad Things / Hiç Hesapta Yokken... 'Krallık' ise, Suudilerle aşk yaşayan ABD'ye "sen asıl buraya bak, buraya!" türü bir bıçkınlık yapıyor. Suudi Arabistan'da Amerika lehine çalışan bir şirkette çalışanların bombalı saldırılarla öldürülmesi, ölenlerin arasında bir adet FBI ajanı bulunması ve olayların aslını araştırmak için ülkeye ayak basan FBI ajanları dediğimiz an, anladığınız şey neyse, işte film de o. 'Şiddeti de pek sevmeyiz aslında' triplerini 'ölüm mangası' haleti ruhiyesine eklemlemekte gecikmeyen ajanlar, yeni muhafazakarların Ortadoğu konusundaki köhnemiş bakışaçısını bir kez daha görselleştirmekten başka bir şey yapmıyorlar.

Amerikan kamuoyunun nabzı bile artık bu kadar neo-muhafazakar atmıyor. Dahası, olan buralardaki aksiyon meraklısı yeni yetmelere oluyor. Hac'dan yeni dönen babaannesine uğrayıp hurma yiyecek olan oğlanlar 'Araplar da ne iiiirenç insanlar' deyip dolaşıyorlar.

 
Kaynak: Zaman