Genel olarak Ortadoğu'da, özel olarak ise Arapların yaşadığı coğrafyalarda devlet dışı aktörlerin önemine baktığımızda bunların bölgenin gelişiminde ve temel meselelerine etki etmede önemli bir rolünün bulunduğunu söyleyebilirsek de söz konusu gelişmelerin, bu aktörlerin faaliyetlerinin şekline ve bulundukları ülke ve bölgede oynadıkları role etki ettiğini eklemeyi de unutmamak gerekir.

Bölgede daima tek etki eden aktörün devlet olmadığı bilinmektedir. Örneğin, bazı araştırmalar, Mısır eski Devlet Başkanı Cemal Abdünnasır'ın Mısır Dış politikasını, FKÖ ve onun tutumuyla uyumlu bir şekilde oluşturmaya önem verdiğini ifade etmektedir. Devlet dışı aktörlerin siyaset yapımındaki etkilerine rağmen bölgeye ilişkin yapılan çalışmaların büyük bir bölümü, devlet dışı aktörlerin ülkelerin dış politikalarına ya da bölgesel ilişkilerine etkisini göz ardı etmiştir. Uzunca bir süre devlet, bölgesel ilişkilerin analizinde başat aktör olarak varlığını sürdürmüştür. Belki de bunun nedeni, devlet dışı yapılarla karşılaştırıldığında devletin algılanması daha kolay bir aktör olmasından ve uluslararası ilişkiler üzerine çalışanlar içerisinde özellikle karar alıcı konumda olan siyasilerin danışmanlığını üslenmiş olan bürokratlar arasında realist ekolün büyük bir popülariteye sahip olmasıdır. Zira realist ekol, uluslararası ilişkilerde tek aktör olarak devleti tanıyan ve bunun dışındaki aktörlere önem vermeyen bir çizgiyi temsil etmektedir.

Öte yandan 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bağımsızlıklarını kazanmaya başlamasıyla birlikte söz konusu aktörler bölge ülkelerinin tanık olduğu gelişmelerden etkilenmiştir. Zira bu yapıların doğalarında ve rollerinde sürekli bir dönüşüm ve gelişim gözlenmektedir. FKÖ gibi ulusal kurtuluş hareketleri, bölgede devlet dışı oluşumların tek örneği değildir, bölgedeki içsel dinamiklerin gelişimi sonucunda başka modeller de ortaya çıkmıştır. Arap ülkelerinde Irak'ta Mehdi Ordusu, Mısır'da Müslüman Kardeşler Hareketi ve Yemen'de Husiler gibi aktörlerin rolleri daha da etkin hale gelmiştir.

Devlet dışı aktörlerin gelişimi, devletten farklı bir örgütsel yapıya sahip olmalarından, bir parçası oldukları devletin yaşadığı değişimlerle örgütsel ve siyasi olarak uyum sağlayabilmekteki yeterliliğinden kaynaklanmaktadır. Örneğin Hizbullah 1985 yılında yayınladığı açık mektubunda, partinin görevini "Kurulacak olan evrensel İslam Devleti'nin nüvelerini oluşturmak" olarak belirlemiştir. Açıklamada şu ifadeler yer almıştır: "Gerekli koşulları kendisinde barındıran Veliyy-i Fakihte temsil olunan adil ve hikmet sahibi önderliğin emirlerine bağlı kalacağız ki şu anda bu kişi Ayetullah el Uzma Ruhullah el Musevi el Humeyni'dir. Allah onun ömrünü uzun eylesin." Açık mektup, partinin Lübnan'daki hedefinin, herkese adalet dağıtmayı temin edecek bir sistem olan İslam nizamının kurulması olarak ifade etmiştir. Bu ifade aynen şöyledir: "Lübnan'da şu an tıpkı siyasi Maruniliğin yaptığı gibi, İslam'ın güçlü bir şekilde hükmetmesini istiyoruz. Ancak biz İslam'a inanç ve sistem, düşünce ve yönetim olarak kani olmuşuz. Herkesi onu tanımaya ve bilmeye, şeriatıyla hükmetmeye, benimsemeye ve siyasi, toplumsal ve bireysel düzeyde öğretilerine bağlı kalmaya davet ediyoruz.[i] Taif Anlaşması'ndan sonra Hizbullah'ın siyasetleri, Julie C. Herick'in Hizbullah üzerine yaptığı çalışmada ifade ettiği gibi "dinamik" uyum yönelimine doğru gelişim ve değişim göstermiştir. Hizbullah, Lübnan'daki siyasal sisteme olan muhalefetine rağmen sisteme girmeyi ve onun bir parçası olmayı kabul etmiş, geçmişte partinin merkezine koyduğu direniş akidesiyle çeliştiğini söylediği halde seçimlere katılmayı kabul etmiştir. Hizbullah tedrici olarak Lübnan'da bir İslam devleti kurulması düşüncesinden geri adım atmıştır. Zira bu, parlamento seçimlerinde aday gösterdiği kişilerdeki değişimin açığa çıkardığı bir durumdur. 1992 yılında Hizbullah'ın katıldığı ilk parlamento seçimlerinde askeri liderleri ve din adamlarını aday gösteren Hizbullah, 1996 seçimlerinde, Lübnan halkının daha fazla desteğini elde etmek amacıyla daha ılımlı adaylar belirleme yoluna gitmiş, iş adamlarını ve entelektüel şahsiyetleri de aday göstermiştir.[ii] Hizbullah'ın tutumundaki bu değişikliği -karşılaştırma yapılacak olursa- İran'daki herhangi bir Ayetullah'ın yapması mümkün değildir. Bu büyük ölçüde, İran yönetiminin meşruiyetini velayeti fakih sisteminden alması ve devletin yapısının bir bütün olarak vazgeçilmesi neredeyse imkansız görünen Şii akidesine dayanmış olmasından ileri gelmektedir.

Bu çalışma, devlet dışı aktörlerin bölgesel siyasetlerin temel özelliği haline geldiğini, bölgede sadece devlet üzerinde durularak olayların analiz edilmesinin mümkün olmadığını, devlet dışı aktörlerin doğası ve rolündeki dönüşümün varlıklarıyla ayrılmaz bir bütün teşkil ettiğini öne sürmektedir. Bu dönüşümün önemini artıran şey, aynı anda bu tür aktörlerin etkilerinin görülmemiş şekilde artmasıdır. Dr. Behcet Karni, "Değişen orta Doğu"[iii] adlı eserinde bölgesel aktörlerin doğasının değişmediğini savunan Arapça çalışmalardaki yaygın kanaatlerin aksine, devlet dışı aktörlerin Arap coğrafyasının yaşadığı değişime ilişkin rollerinin arttığını düşünmektedir. Julie C. Herick de Hamas ve Hizbullah üzerine yaptığı çalışmaların ardından, bu aktörlerin rollerinin devletle aynı önem derecesine sahip hale geldiği sonucuna ulaşmıştır.[iv]

Buna ek olarak bölgedeki gelişmeler üzerine çalışmalar yapan bir başka grup, 21. yüzyılın ilk on yılının devlet dışı aktörlerin dönemi olduğunu, gücün Arap devletlerinden, Hamas, Hizbullah, el Kaide ve bu örgüte tabi olan yerel unsurlar ile Irak'taki Sadr Hareketi gibi devlet dışı aktörlerin eline geçtiğini ifade etmektedir.[v]

Bu çerçevede elinizdeki bu çalışma, bölgenin tanık olduğu devrim süreciyle birlikte ortaya çıkan Arap coğrafyasındaki devlet dışı aktörlerin doğalarındaki dönüşümün boyutlarını ele almaktadır. Devlet dışı aktörlerin üzerinde daha derinlemesine durulması, onların dış politikaya ilişkin faaliyetlerinin olduğunu da ortaya koyacaktır. Çalışma ayrıca Arap coğrafyasındaki devlet dışı aktörlerin, meşruiyet sorunu, uluslararası yapılarla olan ilişkiler, uyum sorununu ortaya çıkartan özel bağlar ile ilgili sorunları da ele almaktadır. Bu dönüşümün boyutlarını tartışmadan önce, devlet dışı aktörlerden kastedilen, belirli bir ölçüde bağımsızlık (autonomy), temsil (representation) ve nüfuz elde etmiş örgüt veya gruplar olduğunu ifade etmek gerekir. Bağımsızlık, yani hedeflerini gerçekleştirmeye çalıştığı sırada elde ettikleri bir miktar özgürlük, temsil yani kendisini destekleyenleri ve ona bağlı olanları temsil etme, nüfuz yani aynı konuda bir başka aktörün etkisiyle karşılaştırıldığında belirli ölçüde fark yaratma yetisidir.[vi]

Aktörlerin haritasında dönüşüm: Yeni aktörlerin yükselişi

Bölgede devlet dışı aktörlerin şu ya da bu ölçüde seçmeci yaklaşılan sabit bir haritası vardı. Bu haritanın temel özelliği, bölgeye etki eden aktörlerin devlete, NATO, Arap Birliği, Afrika Birliği Örgütü, özellikle petrol sanayinde faaliyet gösteren çok uluslu şirketler gibi uluslararası hükümet örgütlerine indirgenmiş olmasıydı. Bunun ardından özellikle de 11 Eylül 2011 olayından sonra bu listeye terör örgütleri de eklendi.

Bu aktörler Arap coğrafyasında etkili olan devlet dışı aktörlerin haritasını ifade etme bağlamında yeterince sağlıklı değildi. Zira son gelişmeler, devlet dışı aktörlerin bölgede sabit olmayıp değişim içerisinde olduğunu, bu değişimin ciddi ölçüde kompleks bir nitelik arz ettiğini ortaya koymaktadır. Bunu birçok faktörle açıklamak mümkündür.

Birinci faktör, bölgede faal aktörlerin farklı modellere sahip olmasıyla ilgilidir. Aktörlerin farklı modeller şeklinde kategorilere ayrılması, birçok kriterlere göre, mümkündür. Örneğin, faaliyet düzeyi kriterine göre, siyasi partiler ve sınırlı faaliyetleri olan baskı grupları gibi devlet dışı yerel (faaliyetleri sadece tek bir devletle sınırlı kalan) aktörlerle Müslüman kardeşler Hareketi, el Kaide ve çok uluslu şirketler gibi etkinlikleri sınırları aşan uluslararası boyutlara sahip aktörler arasında ayrım yapmak mümkündür.

Devlet dışı aktörlerin sahip olduğu silahlara sahip olmak gibi güç unsuru kriterlerinin örneğimize uygulanması, ABD'deki Demokrat Parti ve İngiltere'de İşçi Partisi gibi oluşumların silahsız devlet dışı aktörler şeklinde tasnif edilmeleri sonucunu doğurur. Öte yandan silaha sahip olup da hedeflerini gerçekleştirmek için silahları kullanmak isteyen gruplar, polis, düzenli ordu ve devlete tabi özel güçler gibi devletin resmi organlarına entegre olmamaları nedeniyle devlet dışı silahlı aktörler olarak kategorize edilirler. Bunların örneği sokak çeteleri, milisler, kabile önderleri, savaş prensleri, teröristler, mafya, özel güvenlik şirketleri ve lejyonerlerdir.[vii]

Devlet dışı aktörlerin doğum yerleri itibarıyla parçası oldukları devletle olan ilişkisi kriterine dayanarak, sivil toplum kuruluşları gibi "geleneksel" aktörlerle uluslararası örgütler, çok uluslu şirketler ve devlet dışı "yeni aktörler" arasında ayrım yapmak mümkündür. Yeni devlet dışı aktörlerden kasıt, topraklarında faaliyet gösterdiği devletin finansal yapılarından tam ya da büyük ölçüde bağımsızlık arz etmesi, kendine has kaynaklara sahip olması, farklı bir kimlik ortaya koyması, parçası olduğu devletin dış politikasından bilinçli ya da bilinçsiz olarak farklı bir dış politika takip etmesi gibi konularda temsil olunan bir çok özellikler arz eden örgütler ya da gruplardır.[viii] Bu özelliklerin devlet dışı yeni aktörlerde diğer durumlardan farklı derecelerde bulunmaktadır. Batılı çalışmalarda bu yeni nesil aktörler grubunu,  silahlı devlet dışı aktörler (Armed Non-State Actors ANSA) ya da şiddet yanlısı devlet dışı aktörler (Violent Non-State Actors), terörist gruplar,[ix] İslami hareketler,[x] dini aktörler, çok kimlikli aktörler (Identitary Actors)[xi] gibi isimlerle tanımlamaktadır. Bu yeni nesil iki aktör arasındaki fark, devletle ilişkilerin doğasıyla daha sonra ayrıntılı bir şekilde ele alacağımız gibi, uluslararası ilişkilerde oynadığı rolün doğası arasındadır.

Devlet dışı aktörlerin bölgenin haritasını etkileyen ve içinden çıkılmaz hale getiren ikinci faktör, devlet dışı aktörlerin uluslararası aktörlerle olan ilişkisidir. Öte yandan bu aktörler içerisindeki "gelenekselciler"in doğuşu tamamen ulus devletle irtibatlıdır. Hatta bazı durumlarda ülkelerinin dış siyasetlerini uygulayan kola dönüşmüşlerdir. Tarihsel olarak varlıklarının devamı, devletin varlığının devamlılığına, gücünü ve bütünlüğünü korumasına, kanunları dayatabilme gücüne bağlıdır. Örneğin, İngiliz BP gibi dünya petrol şirketleri, iç savaş yaşamakta olan, alt yapısı bulunmayan, siyasi ve ekonomik istikrarın bulunmadığı ülkelerde faaliyet gösteremezler. Belki de bu olayın, ülkede siyasi gerginlik silahlı çatışmaya dönüştüğünde Libya'daki petrol şirketlerinin "faaliyetlerin yeniden değerlendirilmesi" işlemini neden gerçekleştirdiğini bizlere açıklaması mümkündür. Hatta bazı değerlendirmeler, Libya'da çalışmakta olan bazı şirketlerin faaliyetlerini bir seneliğine askıya alma kararını alma yoluna gittiğini belirtmiştir.[xii]

Tarihsel olarak bu şirketlerin çalıştıkları ülkede mevcut durumu korumaya çalıştıkları ve çıkarlarını gerçekleştirdikleri sürece ülkeyi yöneten siyasi eliti destekledikleri sabittir.  Örneğin HSBC şirketi bunun en bariz örneğidir. Bankanın başkanı, Lord Greene,[xiii] Hüsnü Mübarek rejimini desteklemek, Mübarek rejimiyle bağlantılı ve eski Başbakan Ahmed Nazif hükümetinde bakanlık görevi yapan büyük iş adamlarının devasa projelerine finansal kaynaklar sağlamak, devlet hazinesine ait arazilerin kıymetinden daha düşük fiyatlara satışına katılmak gibi önemli suçlamalara maruz kalmıştır.[xiv] Mübarek'in görevinden el çekmesinden sonraki dönemde bankanın, sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerini kısıtlaması için Yüksek Askeri Konsey'e yardım etme suçu da isnad edilmiştir.[xv]

Bu tür davranışlarla ilgili bir takım istisnaların bulunduğuna işaret etmek gerekir. Örneğin bazı raporlar, Amerikan ve İngiliz petrol şirketlerinin Irak savaşında ciddi bir rol oynadıklarına işaret etmektedir. Ancak söz konusu şirketlerin Irak savaşına girmeyi teşvik etmelerini anlamak mümkündür zira Saddam Hüseyin rejiminin kapattığı şirketler, Irak petrol pazarından payını almak istemektedir.  Bu da, bu tür şirketlerin bölgede tıpkı petrolü millileştirmek isteyen Musaddık hükümetine karşı ellili yıllarda oynadıkları role geri döndükleri anlamına gelir. Ancak onların bölgedeki mevcut durumu değiştirmeye yönelik çabaları, genelde istisna teşkil etmektedir. Genellikle bu tür şirketlerin statükoyu koruyan ve kollayan bir görev üslendiklerini biliyoruz.

Buna karşın, Filistin topraklarında faaliyet gösteren Hamas, devletin belirli derecede bir zaafla malül olduğu Lübnan devletindeki Hizbullah ya da işgal nedeniyle devletin çökme noktasına geldiği Irak'taki Mehdi ordusu, ya da devletin içine düştüğü zaaf durumunun çöküş noktasına getirdiği Somali'deki İslami Mahkemeler Hareketi gibi henüz kuruluşunu tamamlayamamış yeni aktörler ortaya çıkmıştır. Genellikle bu tür aktörler, güvenlik ve düzenin korunması, sağlık ve eğitim gibi genel hizmetler gibi devlete has bazı işleri de yerine getirirler. Bu "yeni" aktörlerin devletle olan ilişkilerinin, son derece karmaşık bir yapıya sahip olduğunu söylemek gerekir. Bir taraftan bulundukları devletin komşularıyla kurdukları aktif ittifakları sürdürürken öte yandan alternatif bir devlet kurmak amacıyla topraklarının bir kısmı üzerinde etkinlik gösterdikleri devleti yıkmak isteyen bir projeyi benimsemişlerdir. Faaliyetlerinin baskın karakteri, gerek ülke içinde gerekse bölgede oluşturulan statükoyu değiştirme eğiliminde olmaları yönündedir. Yeni nesil aktörlerin, 20. yüzyılın ilk yarısında bölgede aktif olan ve bazıları ise ülkelerinin sınırlarının dışında FKÖ gibi silahlı eylemler gösteren Ulusal Kurtuluş Hareketlerinden farklı olduklarına değinmek gerekir. Bölgedeki aktörlerin doğası, hedefleri ve faaliyet stratejisi, ne tür roller oynadıkları, nasıl hedefler gerçekleştirmeye çalıştıkları, nasıl etki ettikleri ve devletle nasıl ilişkiye geçtiği gibi hususlar bakımından farklılık arz eder. Bu yeni yapıların hedefi, ülkenin işgalden kurtuluşu ya da uluslararası tanınma statüsüne sahip olma değil, bunu da aşarak devlete meydan okumak, gerek hukuki meşruiyet gerekse iktidar hususunda onunla mücadeleye girmektir. Lübnan'da Hizbullah'ın durumu, 2008 yılında olduğu gibi rekabetin şiddetli bir hal almasına yol açabileceğine işaret ediyor.

Geleneksel aktörlerin "yeni" rolleri

Bölgenin yaşadığı devrim rüzgarları, Arap coğrafyasının geleneksel aktörlerin yeniden faaliyet alanına dönerek bölgede tahminleri aşan ölçüde bir aktivite gösterdiklerini göstermiştir. Ancak bu kez aktiviteleri farklıdır. Bu dönemde, devrimin ilk aşamalarında seferberlik ve koordinasyon noktalarında önemli bir araç haline gelen, Arap devrimlerinde muharrik bir rol üslenmiş bulunan Facebook ve Twitter gibi  bilgi teknolojileri alanında faaliyet gösteren çok uluslu şirketlerin aktivitesi artmıştır. Bu şirketlerin örneğin petrol firmalarından farklı alanlarda faaliyet göstermelerinin, bölgeye etkilerinin de farklı olmasına yol açtığını görmek gerekir. Aktivite gösterdikleri alan, dünyanın farklı yerlerindeki insanlar arasında iletişim kurulmasını sağlayan teknolojileri sunması, buna düşünme yöntemlerinin yarattığı değişim ve beklentiler limitinin yükselmesinin eşlik etmesi ve söz konusu teknolojiyi kullananların mevcut durumu (statükoyu) değiştirme isteği gibi bir takım özellikler göstermektedir. Ayrıca bilgi teknolojisi şirketlerinin aktiviteleri artık statükoyu korumaya yardımcı olmamakta, faaliyetlerini herhangi bir ülkede gerçekleştirebilmesi nedeniyle değişimin tetikleyen bir unsur haline gelmektedir. Mısır'ın durumu, örneğin Google'ın rolüyle ilgili daha nettir. Google'ın Ortadoğu Pazarlama Ofisi Başkanı Vail Ğuneym, Mısır devriminde özellikle de serbest bırakılıp Mısır özel kanallarında boy göstermeye başladıktan sonra önemli bir rol oynamıştır. Serbest bırakıldıktan sonra onun devrimdeki rolüyle Google firması arasındaki bağlantı o kadar net değildi. Ancak Mübarek'in görevinden çekilmesinin ardından Google şirketi, Guneym'in yaptıklarının üzerine yeni şeyler kurmaya çalışmış, şirketin adını yaymasından yararlanarak Mısır'da yeni sistemin kuruluşuna katkıda bulunmak için bir çok girişimde bulunmuştur. Bu girişimlerden bazısı son tahlilde yeni siyasi düzenin biçimini koruma altına alarak demokratik değerleri desteklemeyi amaçlamaktaydı. Google Şirketi'nin yaptığı girişimlerden biri de Mısır Konuşuyor (Egypt Talks) adlı projeydi. Bu proje çerçevesinde Yotube'da belirli kavramların ele alındığı ya da Mısır kamuoyunu meşgul eden konularla ilgili özet analizlerin yer aldığı kısa filmler yayınlandı. Aynı şekilde şirket, canlı tartışma (Debate online) projesini geliştirerek belirli bir konuda Mısırlı bir yetkiliyle röportajlar yaptı. Bunun yapım aşaması ve soruların belirlenmesi youtube kullanıcılarıyla yapılan interaktif bir sistem üzerinden gerçekleştiriliyordu. Aynı şekilde şirket, hedef kitlesi Ortadoğu'daki 33 üniversite olan Google elçilerini eğitme projesi geliştirdi. Google'ı üniversitelerinde nasıl temsil edecekleriyle ilgili öğrencilerin eğitildiği bir projeydi bu. Proje şu an Mısır'da, Suudi Arabistan'da, Lübnan'da, Ürdün'de, Filistin'de ve Cezayir'de uygulanmaktadır.[xvi]

Ayrıca Google, salt bir arama motoru olmayıp aynı zamanda değişimin de motoru olmuştur. Özellikle de şirketin başlattığı girişimlerin etkisi, sadece teknolojiyle baş edebilme yeteneğiyle sınırlı değil aynı zamanda kültür ve siyasi yönelimlerle ilgili yan etkilere de sahiptir. Bu etkileri sıralamak gerekirse, bireyin bireysel yeteneklerini destekleyen liberal demokratik model, demokratik değerler, eleştiri ve değişim yeteneği. Bütün bunların ortak noktası, her şeyin mümkün olduğu ve hiçbir şeyin imkansız olmadığıdır.[xvii] Belki de bu Google ile Amerikan yönetimi arasındaki ilişkilerin gözden geçirilmesinin önemini ortaya koymakta. Özellikle de Amerikan yönetiminin Mısır'da nasıl bir yönetim biçiminin ortaya çıkacağına, İslami cemaatlerin konumuna, özellikle de Müslüman Kardeşler'in bu gruplar içerisindeki yerini bilmeye ne kadar önem verdiği bilinmekte. Google'ın Mısır'daki etkinlik alanının genişlemesine karşılık Körfez ülkeleri gibi henüz devrimin ulaşmadığı ülkelerde faaliyetleri azalmaktadır. Zira söz konusu ülkeler, Google'ın sahip olduğu ve projelerini uygulama aracı olarak belirlediği Youtube sitesini yasaklamaktadır.

Suriye'nin durumu ise başka bir örnek teşkil ediyor. Rejimin uluslararası medyaya ülkeye girişine izin vermediği bir dönemde göstericiler, dünyanın Suriye'de ne olup bittiğini görmesi ve rejimin aşırı güç kullanımına tanık olması için sosyal medyayı kullanmaya yönelmektedir. Aynı zamanda rejim, göstericilerin kamuoyuna yönelik etkilerini azaltmak için aynı aracı kullanmakta ve buna da "Suriye Elektronik Ordusu" adını vermektedir.

"Yeni Aktörlerin doğası"ndaki dönüşüm:

Arap coğrafyasının tanık olduğu son gelişmelerin ışığında, bölgede etkin aktörler olarak geleceklerini etkilemesi beklenen devlet dışı yeni aktörlerin doğasında bir çeşit dönüşüm başlamıştır. Bu dönüşümün iki boyutunu gözetlemek mümkündür. Birinci boyut, özellikle birçok Arap ülkesinin tanıklık ettiği devrimci değişikliklerden yararlanma noktasındaki başarılarıyla birlikte devletten bağımsız aktörler olarak yaşadıkları dönüşümle ilgilidir. Mısır'daki Müslüman Kardeşler'in durumu bu dönüşümün en canlı örneğidir. Mısır devriminden önce özellikle de Gazze ve Refah sınır kapısının açılması konusunda Mısır yönetiminden bağımsız ve farklı siyasetler takip etmeleri nedeniyle büyük ehemmiyet arz etmelerine rağmen rejim İhvan'ı yasa dışı hareket olarak görmekteydi. Devrimden sonra bu hareket, Mısır'da görmezden gelinemeyecek "meşru" bir hareket olarak önemli siyasi güçlerden biri haline geldi. Böylelikle İhvan, kurduğu bir siyasi parti aracılığıyla seçimlere yasal yollardan giren, yeni düzenin bir parçası olarak tanınan bir hareket haline geldi. Hareketin devlet yönetimine talip olduğu anlaşıldı. Bu durum, Mısır'da iktidarın yerel ortaklarından biri haline geldiğine işaret etmekte. Ayrıca bundan sonraki süreçte Müslüman Kardeşler, bağımsız finansal kaynaklara ve dış politikaya sahip ve devlet içerisinde siyaset yapımına ortak bir hareket olarak devletten bağımsızlığını sürdürme eğilimi içerisinde olmayabilir. Bu da devlet dışı aktörlerin devletin parçası haline geldiği yeni bir modeli ortaya koymaktadır.

Hamas ise bu dönüşümün ikinci bir örneğini ortaya koymaktadır. Hamas'ın 2007'den beri Filistin yönetimiyle kurduğu benzersiz ilişki, yönetimin dış politikasındaki tekel konumuna ve içerdeki meşruiyetine önemli bir meydan okuma teşkil etmektedir. Durumlar daha da ileri noktaya gidince Hamas Gazze'ye bütünüyle egemen olmuş, tamamen kendine has bir hükümet kurmuştur. Mısır'da rejim değişikliği yaşandığında meydana gelen ulusal barış ile birlikte Hamas, Filistin yönetimine katılmayı kabul etmiştir. Bu barışın Hamas'ın Gazze üzerindeki egemenliğini sona erdirmesi beklenmekte, dış politikasına özellikle de İran, Suriye ve İsrail'e yönelik ilişkiler ağına sınırlamalar getirmesi öngörülmektedir.

Devlet dışı yeni aktörlerin geleceğiyle ilgili üçüncü bir örneği de Hizbullah oluşturmaktadır. Özellikle onun varlığını sürdürmesini sağlayacak örgütsel varlığının ve siyasi tutumunun içerde ve dışarıda elde ettiği meşruiyetini korumayı başarması bakımından bu husus önem arz etmektedir. Hizbullah'ın 2005 yılından beri Lübnan hükümetinde temsil edilmesine rağmen hareket, Lübnan'ın güneyinde egemenliğini sürdürmekte ve halen Lübnan Hükümeti'nin gücüne ve iktidarına meydan okuma teşkil etmektedir. 2008 olayları bunun örneği olarak görülmektedir. Hizbullah Lübnan hükümetinin kararlarına etki edebilmeyi temin amacıyla askeri güç kullanma yoluna gitmiştir. Hizbullah'ın ülkenin Akdeniz'deki petrol yataklarını koruyabilmesi için Hizbullah'a ihtiyaç duyduğu yolundaki açıklaması, kendisini ülkenin doğal zenginliklerinin korunmasında hükümet ortağı gibi gördüğünü göstermekte, ayrıca Hizbullah'ın silah bırakmaması için yeni bir mazeret oluşturmaktadır. Halbuki henüz Hizbullah'ın silah bırakma meselesi, ülke içinde bir karara bağlanmış değiltir, tartışmalar halen devam etmektedir. Bu da Hizbullah'ın illa da İsrail'e karşı direnişte kullanılması gerekmeyen silahlarını mazur göstermek için yeni meşruiyet kaynakları arayışına girdiğini ifade etmektedir.

Yeni aktörlerin özelliklerinde yaşanan değişimin ikinci boyutu, sahip oldukları meşruiyetin yapısını etkileyecek dış siyasetindeki değişimdir. Örneğin en başından beri bölgesel bir aktör olarak ortaya çıkan Hizbullah'ın siyasetinde önemli bir dönüşümün meydana geldiğini gözlemlemek mümkündür. Arap devrimlerinden önce Hizbullah'ın öncelikli düşman olarak gördüğü İsrail'le ve yakın dostları ve bu düşmana karşı mücadelesinde kendisine en büyük desteği veren İran ve Suriye'yle sınırlıydı. Bunun dışındakilere konulara yönelik ilgisi istisna kabilinden şeylerdi. Devrim süreciyle birlikte, Hizbullah'ın dış ihtimam alanı genişleyerek özgürlük mücadelesi veren Arap halklarını da kapsamaya başladı.

Bir çok durumda Hizbullah'ın İran'ın tutumuyla örtüştüğü görülmüştür. Burada örneğin Hizbullah'ın Bahreyn'deki gösterilere ilişkin tavrı ele alınabilir. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrullah, 19 Mart 2011 tarihinde Arap halklarının özgürlük için başlattığı başkaldırılara destek vermek için düzenlenen programda yaptığı konuşmada "Bahreyn'deki Al Halife yönetimiyle Mısır'daki Mübarek ve Libya'daki Kaddafi yönetimleri arasında fark yoktur" ifadelerini kullanmıştır. Nasrullah, Bahreyn'deki gösterilerin barışçıl olduğunu belirterek hiçbir şekilde yıkılma tehlikesi olmayan rejimi korumak için ordular gönderildiğini kaydetmiştir. Libya'daki savaşın, barışçıl yollarla değişim isteyen bir halka karşı rejimin dayattığı bir savaş olduğunu belirtmiş, bu nedenle de halk kendini korumak zorunda kalmıştır.Nasrullah, Yemen ve Bahreyn rejimlerinin ülkelerini iç savaşın eşiğine getirmiş olmaları nedeniyle sorumlu olduklarını kaydetmiştir.[xviii]

Bu tavır Lübnan hükümetini oldukça zora sokmuştur zira o ana kadar Lübnan hükümeti Arap Baları'yla ilgili olarak o döneme kadar ne destekleyici ne de karşıt bir açıklama yapmamıştı. Bahreyn, bu açıklamalar üzerine Lübnan'a karşı yaptırımları başlatma kararı almış, Bahreyn dışişleri Bakanı resmi bir açıklama yaparak Lübnan hükümetini tehdit etmiş ve Nasrullah'ın açıklamalarından sorumlu olduğunu söylemiştir. Açıklama, hiç görülmemiş bir biçimde Hizbullah'ın terörist bir hareket olarak suçlamış ve Bahreyn'den Beyrut'a uçak seferlerini kaldırdığını ilan etmiştir.

Üçüncü Nesil Aktörler: Sanal Aktörler

Arap devrimleriyle birlikte bölgede aktör tanımının yeniden yapılmasına neden olabilecek yeni tip devlet dışı aktörler de ortaya çıkmaya başladı. Zira aktör tanımı doğal olarak açık ve şeffaf bir yapılanmayı, bu yapının sürekliliğini öngörür. Ancak bu yeni tip aktörlerde söz konusu netliğin olmadığı görülmektedir. Arap ülkelerindeki devrimci güçler, birbirleriyle ittifaklar yapmakta, devrim taktikleriyle ilgili birbirlerine tavsiyelerde bulunmakta, mücadelenin nasıl tırmandırılacağını, güvenlik güçleriyle nasıl çatışmaya girileceğini göstermektedirler. Ancak söz konusu devrimci güçler arasındaki ilişkiler açık değildir. Bu güçler, birbirlerini aynı noktada bir araya getiren ülkelerin sınırlarını aşan bir yapı ya da örgüt içerisinde mi buluşmaktadırlar yoksa farklı bir durum mu söz konusudur. Örneğin, Arap devrimci güçleri, Mısır, Tunus, Libya, Irak, Filistin, Bahreyn gibi Arap Baharı'nın etkin olduğu ülkelerdeki güçleri bir araya getirmiştir. Bu birlik, tek bir kişinin yönetimine ve diktatörlüklere son vermek, güçleri birleştirmek ve gerçek manada bir halk birliği sağlamak amacıyla iletişimin geliştirilmesi amacıyla onlarla dayanışma içerisine girmeyi hedeflemektedir.[xix]

Öte yandan Mısırlı aktivistler, Wall Setreet'i işgal et hareketine nasıl örgütlenecekleri, nasıl başarılı boykotlar gerçekleştirecekleri, çekici sloganlar nasıl atılacağı, polis karşısında gösterilerin barışçı niteliğinin nasıl korunacağı gibi konularda taktikler vermişlerdir. Ayrıca Mısırlı devrimciler Amerikalı arkadaşlarına göstericilerin arasında anlaşmazlık dogmasına neden olacak sloganlardan kaçınarak tek bir konu üzerinde yoğunlaşmaları tavsiyesinde bulunmuştur.[xx]

Mısırlı devrimci güçler dünyanın farklı yerlerindeki aktivistlere yönelik 22 Kasım 2011 tarihinde Mısır devriminin korunması çağrısında bulunmuştur. Bu güçler aktivistleri, Mısır halkını değil Yüksek Askeri Konsey'i temsil ettiğinden hareketle Mısır'ın dışarıdaki büyükelçiliklerini işgale ve Mısır'a yapılacak herhangi bir silah satışına engel olmaya çağırmışlardır. Wall Street'i işgal et hareketi bu çağrıya kulak vererek Newyork'taki büyükelçilik önünde gösteri düzenlemişlerdir.[xxi] İngiltere'de yayınlanan Guardian adlı gazete ise bu çağrıya karşılık olarak yirmi ülkede gösteriler ve yürüyüşler düzenlendiğini yazmıştır. İngiltere'de örneğin Saint Paul Katedrali dışında bekleyen aktivistlerin İngiliz Başbakanının yanında silah şirketleri temsilcilerini götürmesini protesto ederek bu şirketlerin Mısır yönetimine göstericileri şiddetle bastırmak için her türlü imkanı sağlamakla suçlamışlardır.

Devrim rüzgarlarının çok şiddetli estiği Arap coğrafyasında yeni model aktörler, her ne kadar henüz daha bütün boyutları netleşmemiş bile olsa yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştır ve bu nedenle söz konusu aktörlerin üçüncü türüne örnek teşkil edebilir. Bunun en bariz örneği Haber Gözlem Ağı (RNN)[xxii] adlı iletişim ağının Mısır Devrimi sırasında Facebook'ta oynadığı roldür. Bu ağ, Mısır'ın hemen hemen bütün kentlerindeki olaylara ve gelişmelere ilişkin bilgiler aktararak önemli bir rol oynamıştır. Devrim sırasında 23.5 milyon kişinin takip ettiği bu sayfaya olan güven giderek artmaktadır.[xxiii] Bu ağın Libya, Fas, Bahreyn, Yemen ve Suriye'deki devrimlere ilişkin haberler vermede önemli başarılar kaydettiği gözlenmektedir.

Bazı haberler, bu ağın Müslüman Kardeşler Teşkilatı'nın üyeleri tarafından oluşturulduğuna işaret etmekte. Şayet doğruysa, bu, yeni aktörlerin başka aktörlerin oluşumunu tetikleyebileceği anlamına gelir. Bütün bunlar, devlet dışı aktörlerin çalışma keyfiyetlerini gözden geçirmelerini, eylem mekanizmalarına ve devletle olan ilişkilerine daha fazla önem vermelerini, birbirleriyle daha aktif ilişki içerisinde olmalarını gerektirmektedir.

Yeni Aktörlerin Geleceği: Meşruiyete meydan okuma

Meşruiyet, devlet dışı aktörlerin Arap Coğrafyası'nda hayatiyetlerini sürdürme ve devamlılıklarını korumasını sağlamada önemli bir faktör sayılır. Söz konusu aktörlerin elde ettiği meşruiyetin büyük bir bölümü, içerde devletin, sağlık, eğitim ve güvenlik gibi sağlamakta yetersiz kaldığı noktalarda devreye girmesinden kaynaklanan meşruiyetti. Örneğin Hizbullah, "Cihad ve Bina" hareketi adlı kuruluş üzerinden hizmetler sunmakta, Beyrut'un Güney mahallelerinde altyapıyla ilgili özel projeleri uygulamaya koyan, altında çok sayıda komiteleri barındıran kurumlar aracılığıyla bu hizmetleri sunmaktadır. Bu hizmet ağı, banliyö ahalisine çok farklı yelpazelerde sosyal hizmetler sunmakta ve söz konusu bölgede oturan halk için kendilerine hizmet sunmaktan aciz olan Lübnan devletine alternatif olmaktadır. Parti aynı zamanda şehitlerin aileleriyle ilgilenen Şehit Örgütü adlı, eğitim yardımı, tıbbi yardım ve iaşe yardımı alanlarında faaliyet gösteren bir kurum kurmuştur.[xxiv] Hizbullah'ın bütün bu sosyal faaliyetleri, kendisine içerde siyasi bir meşruiyet sağlamıştır. Varlığını İsrail ile savaşmak ve Lübnan topraklarını özgürleştirmek/düşman işgalinden kurtarmak üzerinde temellendiren hareketin siyaseti, kendisine bölgesel bir meşruiyet kazandırma konusunda özellikle de 2006 yılındaki Temmuz savaşından sonra önemli bir rol oynamıştır.

Ancak Arap coğrafyasında devrimler sürecinin başlamasıyla birlikte partinin meşruluğu, -özellikle de Arap diktatör rejimlerini devirmede başarılı olan Arap halkları arasında-  sorgulanmaya başlamıştır. Hizbullah, çifte standart içeren bir tavır takınması nedeniyle çokça eleştirilmiştir. Mart 2011'de Suriye'de devrim patlak verdiğinde Hizbullah, Beşşar Esed rejimini destekleyen bir tutum takınmıştır. Nasrullah, el Menar televizyonunda yayınlanan konuşmasında, "Reform yapmaya hazır Suriye'deki direniş yanlısı rejimin devrilmesi, İsrail'e büyük bir hizmet ve ABD'nin bölgesel nüfuzunun yayılmasında önemli bir destek olacaktır" ifadelerini kullanmıştır. Nasrullah, Esed'in Suriye'deki durumla ilgili olarak bunun bir Amerikan-İsrail komplosu olduğu yönündeki açıklamalarını tekrarlamıştır. Bir çok haber, Hizbullah'ın, Bahreyn'de göstericileri şiddetle bastıran rejimi kınarken, Esed rejimine göstericileri bastırmak için destek verdiğine işaret etmektedir. Bu çifte standart, Suriyeli göstericilerin öfkelenmesine yol açmış, ilk kez Suriyeli protestocular, Hizbullah bayrağını yakmış ve "Ne Hizbullah ne İran" sloganları atmışlardır.[xxv] Bu tavır beklenmeyen bir tavırdır, özellikle de Suriye halkının İsrail'e karşı direnişin sembolü olması hasebiyle Hizbullah'a verdiği destek göz önünde bulundurulduğunda şok edicidir. Bu durum, Hizbullah'ın mevcut gelişmelere uyum sağlamaya dönük gücüne bir meydan okuma teşkil etmektedir. Özellikle de durumun bu kez Hizbullah'ın stratejik müttefikleriyle ve İran'dan gelen mali ve askeri desteğin ulaştırma kanallarıyla ilgili olması nedeniyle bu gücün sınırları sorgulanmaya başlanmıştır. Bu tür aktörlerin uluslararası bir meşruiyet kazanmaya başladığı görülmektedir. Nitekim uluslar arası toplum, yeni aktörlerin bölgedeki istikrarı gerçekleştirmede oynadığı rolü görmezden gelmesinin zor olduğunu kavramıştır. Bu konuda bizim yaklaşımımız, bu tür aktörleri ele alan çalışmaların, özellikle de 11 Eylül 2001'den sonraki süreçte bölgenin istikrarını sarsan terör hareketleri olduğu yönündeki vardıkları sonuçların aksini savunmaktadır. Bu tür aktörlerin kazandığı meşruiyet, finansal destek sağlayan uluslararası kuruluşların bu hareketlerle işbirliği olmaksızın nüfuz bölgelerine müdahale etmelerini çok zor hale getirmiştir.

Örneğin, Hizbullah'ın elinde bulunan İsrailli tutsakların serbest bırakılmasının, Lübnan hükümetiyle yapılan görüşmelerle sağlanmasının oldukça zor olduğunu anlamasıyla Almanya, doğrudan Hizbullah liderleriyle görüşmeye yönelmiştir.[xxvi] Bu da Almanya'nın Hizbullah'ın elde ettiği meşruiyeti kabul ettiği anlamına gelir. Hizbullah dolaylı yoldan, Güney Lübnan'da UNIFIL'in işini kolaylaştırma noktasında son derece önemli bir rol oynamıştır. Ayrıca bu aktörler, devletin yeniden yapılandırılması, barışın yeniden tesisi ve çatışmaların sona erdirilmesi gibi konularda önemli bir ortak olması nedeniyle bölgesel ve uluslararası meşruiyet kazanmaktadırlar.[xxvii]

Bunun yanında, bölgedeki son gelişmeler, bu tür sadece aktörlerin yaşadıkları ülkenin bir parçası üzerinde elde ettikleri egemenlik ya da Müslüman Kardeşler Hareketi gibi sosyal ve ekonomik hizmetler sunmaları nedeniyle değil, yönetim yapısının bir kısmı kontrol etmeleri nedeniyle de içeride meşruluk kazanmaktadır. Bu tür aktörlerin hedefi, sadece devlete ve kurumlarına hakim olmak değil meşruiyetlerinin ana kaynağı sayılan ideolojik çizgileriyle örtüşen bölgesel ve uluslararası konularda stratejik bir dönüşüm yaratmaktır. Bu da devlet dışı aktörler olarak kendilerini, devlete karşı mücadele ederken diğer yapılardan ayıran özelliklerinin yeniden gözden geçirilmesinin önemini ortaya koymaktadır. Bu aktörlerin karşı karşıya kaldığı en önemli meydan okuma, onların uluslararası ve ülke içindeki meşruluklarını yıpranmadan koruma ve aktörler olarak durumlarını daha da ileriye götürme noktasında bu meşruiyetten yararlanmaya güç yetirebilmeleriyle yakından alakalıdır.

Sonuç:

Devlet dışı aktörlerin öneminin artmasını bölgede son dönemde meydana gelen gelişmelerle izah etmek mümkündür.  Bu gelişmeleri saymak gerekirse; Arap devletlerinin zayıflıklarının artması ya da dağılmaları ve yirmi yılı aşkın bir süredir değişime direnen siyasi rejimlerin çöküşüdür. Bu çerçevede kamusal hizmetler, güvenlik ve düzen gibi bulundukları ülkenin bir bölümünün üzerinde aslında devletin yapması gereken görevleri yerine getiren bir takım grup ya da örgütler ortaya çıkmıştır. Öte yandan ülkelerin diğer dünya ülkeleriyle daha fazla karşılıklı etkileşime girmeleri bağlamında çok uluslu şirketlerin ve uluslararası hukuk kuruluşlarının aktiviteleri artmış, kendisiyle birlikte faaliyetlerinin, ülke içerisinde devletin görevlerinin bir kısmını yerine getiren grupların nüfuz artışıyla birlikte yaşanan değişimin motoru haline gelmesine yol açmıştır.

Yeni devlet dışı aktörlerin meşruiyet kaynağı sadece vatandaşlar ya da uluslar arası toplum değildir. Aynı şekilde, zayıf ülkelerdeki egemen düzenlerdir. Örneğin Mehdi ordusu, Irak'taki Sadr kentinde düzenin sağlanması ve güvenliğin tesisinde, Irak devletinin yardım etmesine gerek kalmadan önemli rol oynamaktadır. Irak devletinin bölgesel nüfuzunu ve meşruiyetini azaltmasına ve daha zayıf hale getirmesine rağmen bu hareketin Sadr kentindeki güvenliği koruması son derece zaruridir. Ayrıca Mehdi ordusunun varlığı, devletin devamlılığı açısından, bu onun zaafını artırsa bile zaruri hale gelmiştir.

Devlet dışı aktörlerin doğasının dönüşümü, bölgede meydana gelen gelişmelere karşılık verme ve stratejiler geliştirme gücüyle yakından bağlantılıdır. Ancak bu durum, bu tür dönüşümlerin aktörün algısında ve devlet dışı aktörlerin devlet karşısında elde ettiği özellikler üzerinde yarattığı etki gibi üzerinde çalışılması gereken farklı sorunlara yol açmıştır.

Bunun yanında özellikle de devlet dışı yeni aktörlerin uyum gücüyle ilgili tartışmalar, bölgede oluşturdukları modelin etkisi meselesini, özellikle bu hareketlerin istikrarı sağlayan bir faktör olup olmadığı hakkında tartışılan bir mesele haline getirmiştir. Bu tartışma sadece Hizbullah ve Hamas gibi silahlı aktörlerle sınırlı olmayıp aynı zamanda çok uluslu şirketlere özellikle de teknoloji ve bilgi alanında faaliyet gösteren gruplara kadar uzanmaktadır. Bu tartışma, bölgede 2011 başlarında meydana gelen devrimler fırtınası ve bu fırtınanın Libya, Mısır ve Tunus gibi bazı rejimleri devirmesinin meydana getirdiği köklü değişimle birlikte daha da güçlenmiştir. Bu tür gelişmeler, devrimlerin ilk aşamalarında oldukça önemli roller oynayan sosyal iletişim ağlarına sahip olan şirketlerin ve faaliyetlerinin yarattığı güvenlik sorunlarının önemine dikkat çekmektedir. Hatta NATO, yayınlarının birinde (NATO Review) Arap devrimlerinin, başka devrimlerin tetiklenmesine neden olan birer Facebook devrimleri olup olmadığını sormuştur.[xxviii] Şu ana kadar görünen o ki, devlet dışı aktörler varlıklarını sürdürmenin yollarını bulmuşlardır ve bölgedeki değişikliklere uyum sağlayabilecek güçtedirler. Rol ve özelliklerinde meydana gelen dönüşüm, onların tedrici olarak bölgedeki siyaset ve güvenlik konularındaki etkileşimlerde sabit bir dinamiğe dönüştüğünü göstermektedir. Ancak bu yapıların aktör olmaları özelliğini kaybetmesine yol açacak şekilde uyum sorunu yaşayıp yaşamayacağı yönündeki sorular bakidir. Hangi sınır noktasında örneğin, Hizbullah ya da Hamas'ın  devlet dışı aktör niteliğini kaybettiğine karar verebiliriz?

Dünya Bülteni için Faruk İbrahimoğlu tarafından tercüme edilmiştir.

Dipnotlar:

1- 6 Şubat 1985 yılında yayınlanan Hizbullah'ın açık mektubunun metnine bkz.

2- Daha fazla ayrıntı için bkz. Julie C. Herick, "Non-State Actors: A Comparative Analysis of Change and Development within Hamas and Hezbollah", in: Bahgat Korany (ed.), The Changing Middle East: A New Look at Regional Dynamics, (Cairo: AUC Press, 0102), pp. 381-681.

3- Bahgat Korany (ed.), The Changing Middle East: A New Look at Regional Dynamics, (Cairo: AUC Press, 0102).

4- Julie C. Herick , Op.Cit., pp. 761-271.

5- Bkz. See: Gregory Gause, "Outside the law: Arab states and competitors to their authority", The Nation, 71 December, 9002.

6- Daha da geliştirilmiş bir tanım için bkz. Gustaaf Geeraerts, "Analyzing Non-State Actors in World Politics", Pole paper Series (Issued by Vrije Universiteit Brussels), Vol1., No: 4., October 1991.

7- Ulrich Schneckener, "Fragile statehood, Armed non-state actors and security governance", in: Alan Bryden,Marina Caparini, Private Actors and Security Governance, (Geneva: Centre for the Democratic Control of Armed Forces DCAF , 6002), pp. 52-13.

8- Bu tanım, bu çalışmadan tamamen bağımsız olan araştırma çerçevesinde geliştirildi, halen de çalışma sürmektedir.

9- Phill Williams, "Violent Non-State Actors and National and International Security", International Relations and Security Network, 8002, p. 81.

10- Bkz. See: Katerina Dalacoura, "Islamist Movements as Non-state Actors and their Relevance to International Relations", in: Daphn Josselin and William Wallace (eds.), Non State Actors in World Politics, (NewYork: Palgrave, 1002).

11- Luc Sindjoun, "Transformation of International Relations: Between Change and Continuity: An Introduction", International Political Science Review, Vol22., No3., July 1002, pp. 522.

12- Bkz. "Yabancı yatırımlar, devrim nedeniyle Libya petrolü hakkında kaygılılar", es Sefir Gazetesi, 23 Şubat 2011.

13- Mısır'da Ocak 2011'e kadar bankanın genel müdürü olarak kaldı ardından İngiltere Başbakanı onu, Ticaret ve Yatırım Bakanı olarak görevlendirdi.

14- HSBC under fire over leading role in land deals for Mubarak regime", The Guardian, 1 May, 2011.

15- HSBC accused of helping Egypt generals stifle dissent", The Independent, 13 October, 2011.

16- Google Tells Arab Youth to Get their Hands Dirty", Daily News Egypt, 72 July, 2011.

17- Facebook şirketi bu tür bir rol oynamadı. Ancak yine de 28 Ocak 2011 tarihinden önceki süreçte Facbook'un Mısır'da kitleleri mobilize etme ve sokaklara çıkmalarını teşvikteki rolü yadsınamaz. 25 Ocak günü bir çok gençlik grubu ya da siyasi oluşumlar, Facebook üzerinde halkı sokaklara çıkmaya çağıran sayfalar oluşturmuşlardır. En meşhur sayfa, "Hepimiz Halid Said'iz" sayfasıdır. Ancak Facebook, kitleleri hareket geçirmedeki etkisini, 27 Ocak'ta bütün Mısır'da internetin kesilmesiyle birlikte yitirmiştir.

18- Hasan Nasrullah, Bahreyn'deki muhaliflerin taleplerini desteklediğini ilan ediyor, 19 Mart 2011, BBC Arapça. http://www.bbc.co.uk/arabic/middleeast/913011/30/1102-nasrallah-bahrain.shtm

19- Bu topluluk, yukarda saydıklarımıza ek olarak ayrıca şu hedeflere de sahiptir: Başta Arap Baharı olmak üzere ayaklanan halkların taleplerinin barışçıl şekilde yerine getirilmesi, davalarının benimsenmesi, hak ve görevlerdeki eşit vatandaş ilkesinin vurgulanması, ortak çıkarlara mebni yeni ilişkilerin oluşturulması, şüpheli ilişkilerin yerini daha sağlam ilişkilerin alması, diktatör rejimler üzerinde halkların meşru taleplerinin yerine getirilmesi için baskıda bulunulması, halkların hakları hakkında bilinçlendirme, işgale direniş, İsrail'le ilişkilerin normalleştirilmesinin reddi. Daha fazla bilgi için bkz grubun facebook sayfası: http://www.facebook.com/pages/%D8%AA%D8%AC%D9%58%D8%B9-%D9%28%D9%88%D9%98%D8%A7%D9%48%D8%B1%D8%A8%D9%8A%D8%B9%D8%A7%D9%48%D8%B9%D8%B1%D8%A8%D9%056767755689222/sk=info

20- "Egypt's Top Facebook Revolutionary Now Advising Occupy Wall Street", Oct81., 1102, wired:

21- http://www.wired.com/dangerroom/01/1102/egypt-occupy-wall-street/

22- "Answering Egypt's Call for Solidarity", 62 Nov, 1102. Occupy Wall Street:

23- http://occupywallst.org/article/answering-egypts-call-solidarity/

24- Bkz. http://www.facebook.com/home.php#!/RNN.NEWS

25- Bu rakam, Mısır İletişim Bakanlığı'nın 2011 baharında yaptırdığı anketlerinde bulunmaktadır. Bkz. - Ministry of Communication and Information Technology, "ICT Indicators in Brief", Monthly report, Feb 1102.

26- Julie C. Herick, Op.Cit., pp. 281-381.

27- Suriye'deki gösterilerin devam etmesi..Ve Humus'ta Hizbullah bayrağı yakılması."eş Şarkul Evsat gazetesi, 42 Kayıs 2011.

28- Örneğin bkz: Beyrut: İsrail oyalamacası, Almanların İsrailli tutsakların serbest bırakılmasında oynadığı arabuluculuğun gecikmesine neden oldu. Eş Şarkul Evsat gazetesi, 29 Aralık 2000.

Claude Buderlein , Andrew Clapham, Keith Krause and Mohammad-Mahmoud Ould Mohamedou, "Transnational and Non-State Actors: Issues and Challenges-Concept Note", March 7002, Program on Humanitarian policy and Conflict Research Harvard University, and Graduate Institute of International Studies (Geneva), and the Radcliffe Institute for Advanced study at Harvard University, pp. 1-3.

Bkz. NATO'nun internet sitesi, http://www.nato.int/docu/review/1102/Social_Medias/Arab_Spring/EN/index.htm