CEZA Yasası'nın 301. maddesinde iki önemli değişiklik yapılıyor: Suçun tanımında "Türklük" yerine "Türk milleti" deniliyor. "Cumhuriyet" yerine de "Türkiye Cumhuriyeti" terimi getiriliyor. Suç tanımı daha somutlaştırılıyor böylece.
Usul yönünden de, bu maddeden dava açılması Cumhurbaşkanı'nın iznine bağlanıyor.
Cumhurbaşkanı izin vermezse, "Türk milletine ve Türkiye Cumhuriyeti'ne hakaret" cezasız kalacak!
Demagojiye çok müsait bir konu!
Fakat Atatürk zamanında da bu kavram ve kurumlara "hakaret" edenler hakkında dava açılması, Adalet Bakanı'nın iznine bağlıydı! Atatürk'ün "Türklük, Cumhuriyet" gibi konularda duyarlı olmadığını kim söyleyebilir?!
Peki, niye Adalet Bakanı'nın iznine bağlanmıştı?
Çünkü böyle bir dava, "hukuken" isabetli olsa bile, "siyaseten" doğuracağı neticelerle Türklüğe daha büyük zarar verebilirdi! Onun için, savcının dava açması, siyasi bir makam olan Adalet Bakanı'nın iznine bağlanmıştı.

Dünyada da böyle
Bugün, yargı kökenli bazı hukukçuların bu değişikliklere itirazı var. Mesela Yargıtay 8. Dairesi'nin eski Başkanı Naci Ünver, dava açma yetkisinin Cumhurbaşkanı'nın iznine bağlanmasını kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı buluyor!
Eski 312. madde konusundaki kararlarıyla tanınmış bir hukukçu olan Sayın Ünver'e katılmıyorum. Bugün oturmuş demokrasilerde de benzer izin şartı var. Ceza hukuku uzmanı Doç. Dr. Caner Yenidünya'dan aldığım bilgilere göre, özetle:
-  Danimarka Ceza Kanunu'nda, bu tür suçların soruşturulması Adalet Bakanı'nın iznine bağlıdır.
-  Fransız Basın Kanunu, benzer suçlardan dava açılmasını ya kurumların veya bağlı olduğu bakanın, yani siyasi otoritenin iznine bağlıyor.
-  Alman Ceza Kanunu'nda, dava açılması için ilgili kurumun şikâyeti gerekiyor.
-  İspanya'da bu tür suçlara sadece para cezası veriliyor.
Çünkü, kuvvetler ayrılığı kesinlikle "kuvvetlerin ilişkisizliği" demek değildir; böyle suçlarda ön izin kuvvetler ayrılığı ilkesine uygundur.

Değerleri korumak?
301'deki değişiklik önerisine bir itiraz daha var: Dava açmanın ön izne bağlanması "yargıya güvensizlik" anlamına gelirmiş! Hayır, bu manada bir "güvensizlik" değil, ama yargının 301. maddeyle ilgili bazı 'otoriter' uygulamaları ciddi siyasi sorunlara yol açtığı için, maddedeki bu değişikliğe ihtiyaç doğmuştur, bu bir gerçektir.
Şimdi düşünelim; Amerika'da Noam Chomsky, İtalya'da Umberto Eco, Almanya'da Günter Grass ülkelerine yönelttikleri çok ağır eleştirilerden dolayı mahkemeye verilse!.. İşte o zaman dünya nazarında o ülkelerin "şeref ve itibarı" ciddi surette "aşağılanmış" olur.
Şimdi serbestçe yazıyorlar, konuşuyorlar, ülkelerindeki "yazarlardan biri" olarak görülüyorlar, ülkeleri için siyasi sorun oluşturmuyorlar.
Bu tür ifade suçlarında dava açılması, bazen, hukuken korunmak istenen yüksek değerlere siyasi bakımdan büyük zarar verebilir! Orhan Pamuk ve Hrant Dink davalarında böyle olmuştur mesela!
Dahası, sınırlı bir çevrede ve 'görüşlerden biri' olarak kalacak ifadeler böyle mahkeme konusu yapılınca muazzam yankılanmalar meydana getiriyor! Dünyada Türklüğün ve cumhuriyetin itibarına zarar veren siyasi sorunlar yaratıyor.
301'in yeni metnine teknik eleştiriler olabilir ama özünde doğrudur.


Kaynak: Milliyet