Ya tek devlet ya da sonu olmayan çatışmalar

Washington’daki bazı gönülsüz sesler Filistin’in vahim durumunun yani İsrail’in Yahudi yerleşimleri inşa ederek ve Filistin’in ufkunu daraltarak Filistin davasını yok etme çabalarının devam edip gitmesinin, Amerika’nın İslam dünyasındaki stratejik çıkarlarına zarar verdiğini en nihayet kabul ettiler.

Afganistan ve Irak’taki Amerikan ordularının komutanı General David Petraeus, Filistin-İsrail çatışmasının çözümünde ilerleme olmayışından dolayı kaygılarını dile getirdi. Arap liderler arasında Amerika’nın İsrail’e karşı çıkamadığı şeklinde bir algının hâkim olduğunu, Arapların Amerikan vaatlerine duydukları inancı yitirdiklerini ve İsrail uzlaşmazlığının Amerika’nın bölgedeki konumunu tehlikeye attığını bildirdi. Petraeus, George Mitchell’in misyonunu da eleştirdi ve Amerikalı diplomatın “çok yaşlı, çok yavaş ve çok geç kaldığını” ima etti.

İsrail’in Batı Şeria’da toprak genişletmesini Amerika’nın kabullenişi karşısında endişesini belirten tek ses Petraeus değil. İsrail’de yayınlanan Yedioth Ahronot’a göre İsrail’in sağlam eski dostlarından ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ile kapalı kapılar ardında kızgın bir şekilde tartıştı ve “bizim için tehlikeli olmaya başladı. Burada yaptıklarınız Irak’ta, Afganistan ve Pakistan’da savaşan askerlerimizin güvenliğini tehlikeye atıyor. Bizi tehlikeye atıyor, bölgesel barışı tehlikeye atıyor” dedi. Gazetenin haberine göre Biden İsrailli ev sahiplerine “Müslüman dünyasındaki çoğu kişi, İsrail’in eylemleriyle Amerikan politikası arasında bir bağlantı algılıyor, Filistinlilerin Doğu Kudüs’teki haklarına zarar veren herhangi bir inşaat kararı, İslamcı ‘terörizme’ karşı savaşan Amerikan askerlerinin güvenliğini etkileyebilecektir” diye söyledi. 

George H. W. Bush döneminde Dışişleri Bakanlığı yapan James Baker da benzer açıklamalarda bulunarak Amerika, İsrail’e işgal altındaki şehrin kalbinde Yahudiler için ev inşa edip Arapların evlerini yıkma, Batı Şeria’daki Yahudi kolonilerini genişletmeyi sürdürme ve bu sûretle Doğu Kudüs’ü Yahudileştirme için kayıtsız şartsız yetki vermeye devam ettiği takdirde Amerikan çıkarlarının karşı karşıya olduğu tehlikelerin altını çizdi.

Bu geç kalmış ama bir şekilde yüreklendirici sözlerin Amerika’nın İsrail’e yönelik dış politikasında somut bir etkisi olup olmayacağını görmek için vakit erken.
Ama gene de geçmiş tecrübelere dayanarak, herhangi bir Amerikan yönetiminin ABD’deki İsrail destekçileriyle can sıkıcı bir kamuoyu savaşına girip kaybetme riski yerine İsrail’i kımıldatmayı tercih edeceğini söylemek daha emin yoldur. Esasen, müteakip Amerikan yönetimleri Amerikan çıkarlarını savunmak yerine uysal bir fino olmayı tercih edecektir.

Obama istisna değil. ABD Başkanı Obama 2 Haziran 2009 tarihinde Kahire’de o meşhur konuşmasını yaparken Ortadoğu’da ve diğer bölgelerdeki pek çokları, şüpheyi onun lehine yordular. Ancak konuşmanın yapıldığı zamandan bu yana İsrail’in mücrimliğini ve her barış fırsatını katletme istekliliğini dizginlemede sarsıcı bir acziyet sergiledi.
Aslında Obama’nın Beyaz Saray’daki ilk dönemi boyunca İsrail, Silvan ve Mukabber gibi Arap semtlerinde inşaat çalışmalarını yoğunlaştırmak dâhil Doğu Kudüs’te hayret verici bir genişleme çalışması yürüttü. İsrail geçenlerde el Aksa Câmii’nin yanında büyük bir Sinagog açtı. Sinagogun inşa edildiği arazi, Doğu Kudüslü el Beşhiti ailesine ait.
Benzer şekilde, İsrail, işgal altındaki şehirde Yahudilere münhasır binlerce yerleşim birimi inşa projesini duyurdu, ki Obama yönetimi yerleşimlerin genişlemesinin barış sürecine verdiği zararlar hakkında o aynı içi boş beyânatlarla kendini tatmin ediyordu.
İnşa duyurusu, Biden’ın Mart ayında işgal altındaki Filistin’i ziyareti sırasında yapıldı; İsrail’in kendi muhafız-müttefikine, onun desteği ve fanatik arka çıkışı olmaksızın İsrail'in çoktan yok olacağı bir müttefikine, meydan okuyuşunun ve onu mahcup edişinin çapını göstermektedir.

Şüphe yok ki Biden ziyaretinin olumsuz havasının üzerine gelen son “krizin” İsrail'in davranışları üzerinde gerçek hiçbir etkisi olmayacaktır özellikle de Filistinliler karşı ve ABD ile batılı müttefiklerinin gözü kara bir şekilde hayata döndürmek istedikleri can çekişmekte olan barış sürecine karşı davranışları üzerinde.

 Netanyahu, İsrail hükümetinin Doğu Kudüs'teki yerleşim genişletme çalışmalarına karşı yapılan tüm Amerikan itirazlarını ve çekincelerini umursamayacağını zaten söyledi. Diğer İsrailli yetkililer Obama'nın “taşkınlığına” hücum ederek bir adım öteye geçtiler ve bir İsrailli yetkili “söz konusu olan biz olduğunda, Obama ve Clinton diledikleri gibi havlamaya devam edebilir çünkü Kongreyi biz kontrol ediyoruz ve Amerika'da pek çok dostumuz var” mealinde konuştu. Netanyahu'nun kayınbiraderi Obama'yı anti-semit olmakla suçladı ve İsrail'in onu zerre kadar önemsememesi gerektiğini zira Obama'nın birkaç yıl içinde unutulup gideceğini söyledi.

Fanatik İsrail yetkililerinin bu küstah ifadeleri, Hillary Clinton gibi Amerikalı yetkililerin göstermelik kızgın beyanlarından daha muteber görünüyor maalesef.

Kongre, İsrail işgali altında, ki çok iyi bilinmektedir. Siyonist-Yahudi parasıyla köleleştirilmiş Kongre üyeleri, fi tarihinde kendilerini İsrail ve İsrail davasının politik fahişesine dönüştürdüler. Öyle ki içlerinden bazıları Amerikan çıkarlarına karşı İsrail’in yanında yer almaya istekli.

Kongre'nin, ne yapıp ettiğine bakmaksızın her hâlükarda İsrail’i bağrına basması, Ortadoğu'ya dengeli bir barış getirme yönündeki Amerikan çabalarını baltalamış yahut akamete uğratmıştır. İsrail’i ziyaret eden her bir Amerikalı yetkili, senatör veya Kongre üyesi, Nazi Almanyası'ndan farksız bir devlete olan köleliğini ve kara sevdasını ifade etmek için yeni bir kelime bulma mücadelesi verirken, İsrailli'nin söylemini değiştirmesini hatta yumuşatmasını teşvik edecek olan da nedir?

Washington uyanmadığı takdirde durumun öngörülebilir gelecekte düzeltilip adam edilmesi mümkün değil ve İsrail yandaşlarının muazzam gücünden ve - Amerikan çıkarlarını korumak için olsun - vahim bir durumdaki Filistin’e karşı daha dürüst bir Amerikan yaklaşımını savunanların zayıflık ve korkaklığından dolayı böyle bir uyanışı beklememelidir.

Her iki kamp yani “önce İsrailciler” ile dengeli bir yaklaşım savunucuları, İsrail'in barış istemediğini elbette ki biliyorlar özellikle de İsrail'i 1967 savaşının ganimetlerinden vazgeçmeye mecbur bırakacak bir barışı. Açıktı ki işgal altındaki topraklarda 43 yıldır yerleşim inşa eden, yüzbinlerce vatandaşını yaşamaları için başka halka ait bir toprağa nakleden bir devletin öncelik sıralamasında barış yoktur.

ABD'nin 18 yıldır devam eden sözde barış sürecinin büyük bir başarısızlık, muazzam bir fiyasko, açık uçlu bir yanılsama olduğunu kabul ederek bir nebze dürüst olmasının vaktidir.

Miktarı ne olursa olsun hiçbir halkla ilişkiler madrabazlığının yok edemeyeceği veya bulandıramayacağı bu gerçekten, sanki hakkıyla yaşayabilir ve toprak bakımından kesintisiz olarak var olabilir bir Filistin devleti kurma şansı gerçekten varmış gibi saf ve ahmakça iki devletli çözümü gevelemeye devam eden Filistinliler ve Arap liderler de emin olmalıdırlar.

Şıklar her zamanki gibi açık ve kesin: Ya herkes için tek devlet yahut sonu gelmez kan dökümü.

Dünya Bülteni için Çeviren: Ertuğrul Aydın