Filistin Otoritesi Başkanı Mahmud Abbas, sorumsuzluğun zirvesine çıkarak İsrail’le müzakerelere çoktan başladı. Bir pazar satıcı bile ondan daha ihtiyatlı davranırdı. En kibar tâbirle, İsrail’e ve onun muhafız müttefiki ABD’ye karşı yalakalığı insanı şaşkına çeviriyor.
Abbas bu hafta, Nazi benzeri İsrail rejimine karşılıksız iki önemli taviz verdi: Birincisi, Filistinlilerin – hem de terörist devlet ne yaparsa yapsın - İsrail’e karşı silahlı mücadeleye dönmeyeceğini söyledi. Abbas, Suudilerin destek verdiği bir gazetede yayınlanan röportajda, ırk ayrımcısı Siyonist rejime karşı faal direnişi savunmayı sürdüren Arap devletlerini azarladı. Silahlı direnişin Filistin halkına zarar vereceğini ve ulusal çıkarları ciddi şekilde zedeleyeceğini savundu.
Silahlı mücadelenin eksileri ve artıları hakkında farklı fikirler olabilir, özellikle de ne zaman karşı konulacağı ve ne zaman şiddet dışı direnişe başvurulacağı hakkında. Ancak, bilhassa da dur durak bilmeyen Yahudi terörü karşısında silahlı mücadeleyi Filistin’in milli lügatından kaldırıp atma fikrine söylenecek asgari söz, Filistin ulusal çıkarlarından taviz vermenin eşiğine dayanmış sorumsuzca bir eylem olduğudur. Her şeyden önce, silahlı direniş, Siyonist cürmün kaçınılmaz sonucudur. Yabancı işgali altında yaşayan, zulüm altında zayıf düşmüş bir halkın, kültürlerinden bağımsız olarak, işkencecilerine direnme hak ve mükellefiyeti vardır. Aksini savunmak, namussuzluk ve ahlaksızlıktır.
Hakikat, İsrail’e karşı direniş, terör mağduru olduğunu iddia edip dururken fiilen çaresiz bir halka karşı iğrenç ve mücrim saldırganlığın her türlüsüne soyunan ırk ayrımcısı İsrail devletinin cinayet ve terör eylemlerinden sonra gelmiştir. Direniş, mazlumun arzusundan dolayı değil, zalimin şerrinden dolayı kaçınılmazdır.
Bu pornografik yalancılık yedi kat semayı inletiyor. İsrail’in sürekli kurbanı Filistinlileri tahrikle suçlamak, Nazilerin, kurbanlarını Üçüncü Reich’ı tahrikle suçlamasına benzer. Kısacası, İsrail, Filistin halkının teslim bayrağı çektiğini ve Alman Nazizmi’nden pek az farkı olan habis ideolojisine yani Siyonizm’e kayıtsız şartsız boyun eğdiğini görmek istiyor.
Maalesef, İsrail’in hastalıklı ve kaprisli taleplerini karşılamak yani Siyo-Nazizm’e tam teslimiyet için her şeyi yapabilecek durumdaki bazı Filistinli “liderler” tarafından küçük düşürülüyoruz. Doğru, silahlı veya pasif direniş bizâtihi amaç değildir. Ancak tarih göstermektedir ki, özgürlük gümüş tabakta sunulmaz, kan ve ateşle kazanılır.
Bir halk olarak ulusal yok oluşumuzu nihâi gâye edinmiş Siyonistlerin elinde çocuklarının acıyla can verdiğini görmek isteyecek tek bir Filistinli tanımıyorum. Bu iğrenç maksadı akılda tutunca, dünyanın bütün Mother Teresa’ları, Gandileri ve Martin Luther King’leri katılsa bile şiddet dışı direnişin müsamahayla karşılanacağını veya pasif direnişin İsrail işgalini kapı dışarı etmesine izin verileceğini düşünmek, saflık ve sorumsuzluktur.
Her şeyden evvel, ırk ayrımcılığını ve zulmü protesto eden, özgürlük talep eden göstericiler şurda dursun, çocukları, öğrencileri vurup öldürmekte bir an bile tereddüt etmeyecek suç meyillisi askeri çetelerle uğraşıyoruz . Bunun yanı sıra, İsrail, Hindistan’daki İngiltere veya beyaz azınlığın hâkim olduğu ırk ayrımcısı Güney Afrika hükümeti değildir. İsrail, geçen yıl Gazze’de gördüğümüz üzere, işgalin bütünlüğünü korumak amacıyla soykırım dâhil düşünülemez olan her şeyi yapabilecek Yahudi Nazisi bir varlıktır.
Bu fenalığın nedenleri, İsrail’in güçten kaynaklanan küstahlığı ve de uluslararası câmianın ve gitgide fahişeleşen ABD’nin, ırk ayrımcısı devleti uluslararası hukuka riayete zorlamaya gönülsüz oluşudur. Dolayısıyla da Filistinliler direnişle ilgili olarak ne yaparsa yapsınlar, İsrail onları ve çocuklarını öldürmeyi ve sakat bırakmayı sürdürebilecektir.
Yanlış şekilde asker olarak anılan İsrailli çocuk katillerinin, dev ayrım duvarını inşa bahanesiyle toprağın ve tarlaların çalınmasını protesto eden Filistinlileri, yabancı protestocuları nasıl da fütursuzca öldürdüğüne bir bakın. Abbas’a sormalı: Tecavüz mağdularının teslim olması ve saldırgana karşı kendini tutması mı beklenir?
Yahudi yerleşimci çeteleri geçenlerde El Libban el Şarkiye ve Yafus köylerinde yaptıkları gibi Filistin câmilerini yakarken, barışçıl Filistinli köylülerin buna saygıyla müsaade etmeleri mi isteniyor?
Zamanımızın Nazilerine çocuklarımızı okula giderken öldürme izni vermemiz mi bekleniyor?
Bir Arap atasözü şöyle der: “Sana itaat edilmesini istiyorsan, yapılabilecek olanı iste.” Kusura bakmayın sayın Abbas ama çok şey istiyorsunuz çünkü bu halk halen şeref ve haysiyete sahip ve Siyonist haydutlar ve teröristler, halkımızı atalarımızın topraklarından çıkarmak gibi hastalıklı heveslerine ulaşmak amacıyla saldırıp öldürürken, kırıp dökerken bir kenarda durup izlemeyecektir.
Ayrıca, Filistin Otoritesi Batı Şeria'yı enine boyuna arşınlayan 70.000'den fazla güvenlik personeline sahip. Bu kişileri ABD eğitti ve o besliyor. Filistin Otoritesi liderliği hiç değilse silahsız Filistinli vatandaşları yerleşimci teröründen korumak için olsun bu büyük orduya niçin emir vermiyor?
Bu ikiyüzlü oyun bizi öldürüyor ve atalarımızın topraklarından geri kalan ne varsa halkımızın kaybetmesine neden oluyorsa da, Tel Aviv ve Washington'daki şerli adamlara barışçıl insanlar olduğumuzu, barış sürecinin fahişeliğine adandığımızı ispatlamak için çocuklarımız, erkek ve kadınlarımız öldürülürken sükûneti muhafaza etmemiz gerekiyor galiba.
Allah rızası için kendimizi savunacak ve müflis politikacıların ağzından dökülen boş sözlere itibar etmeyeceğiz.
Uluslararası câmianın bugün Altın Buzağı olan Amerika'da bile “ya özgürlük ya ölüm” diyorlar.
Abbas'ın ağzından dökülen bir diğer boş söz, Filistinlileri genelde Siyo-Nazizmi özelde ırk ayrımcısı İsrail rejimini tahrike meyletmekten sakınmaya zorluyordu.
Pekala, sayın Başkan, bunu nasıl yapmamız bekleniyor? Şeytâni İsrail buldozerleri evlerimizi dümdüz ederken acımızı ve ıstırabımızı gizlememiz mi bekleniyor? Çocuklarımızı neredeyse hergün soğukkanlılıkla katleden İsrailli yerleşimcileri ve askerleri melek veya barış ve iyi niyet elçisi olarak mı görmemiz bekleniyor?
Sayın Abbas, kahrolası şerlileri dikkate alıp şahsiyet ve ulusal haysiyetimizinden kalan ne varsa vaz mı geçeceğiz?
Sayın Abbas, bu tahrik meselesi, haydut İsrail rejimi tarafından sunulduğu şekliyle, propaganda hilesidir, dikkatleri halkımıza karşı işlenen Siyonist suçlardan başka yana çevirme maksatlıdır. Filistin Otoritesi'nin başı ve el Fetih'in liderisiniz. Dolayısıyla bunu en çok sizin bilmeniz gerekir.
Son tahlilde, Nazi benzeri bir askeri işgalin zulmü altında inleyen bir halk, başlarındaki zalimleri ve işkencecileri nasıl tahrik edebilir? Adalet ve özgürlük adına haykırmamız gerekmez mi? Sızlanmayacak mıymışız? Daha küçük bir Tanrının çocukları mıyız biz?
Utan be hayasız.
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı