IŞİD nihayet Suriye ve Irak’ta yenilgiye uğratılmış olabilir ancak yakında daha iyi silahlanmış, daha iyi fonlanmış ve daha ölümcül bir El Kaide göreceğiz.
Suriye’deki Nusra (Nusret) Cephesi’nin geçen ay El Kaide’den ayrılıp adını Şam Fethi Cephesi (JFS) olarak değiştirdiğini deklare etmesinden sonra bazı analistler El Kaide’nin hem Suriye’de hem de küresel çapta zayıfladığını söylediler. Diğer gözlemciler ise bu ayrılığı, El Kaide’yi güçlendirebilecek uzun vadeli bir strateji olarak gördüler. Ben de ikinci görüşü paylaşıyorum. Nedeni ise:
El Kaide ile Ayrılma Sebepleri
Nusra Cephesi, El Kaide ile yaşanacak bu ayrılığı iki yıldan fazla bir süredir tartışıyordu. Bu talep ara sıra Ceyş-ül Fetih’teki Ahrar uş-Şam gibi yerel müttefiklerden gelmekteydi. Ancak bu ayrılık aynı zamanda gruba doğrudan destek yollama hususunda rahat hissetmeyen özel bağışçılar ve Suriye’de muhalif hareketleri destekleyen fakat adı terör örgütüne çıkmış yapılara yardım yolluyormuş gibi gözükmek istemeyen Katar gibi ülkeler tarafından da emredildi.
Ek olarak, Nusra şeriat mahkemeleri ve belediye idareleri gibi yerel meselelere olan dahli sayesinde Suriye’de yerel bir zemin kazanmaya çalıştı. Fakat bu, yerel nüfusun yabancılaştırılmasını doğuran ve Nusra’nın kontörlünü tehdit eden karmaşık sonuçlar doğurdu. Bu senenin başında İdlib bölgesinde Nusra’ya karşı, örgütün elinde tuttuğu Özgür Suriye Ordulu mahkûmların salıverilmesini talep eden protestolar patlak verdi.
El Kaide de Nusra da Suriye’deki mevkilerini korumak, ayrıca ekonomik ve silah kaynaklarını arttırmak için bu ayrılık kararını aldılar. Nitekim bu kararın karşılığı alınmış gibi duruyor: JFS’nin Halep kuşatmasını kırmak için yaptığı saldırı işe yaramışa benziyor, hem de Rusya’nın şehirdeki rejim kuvvetlerine verdiği tam desteğe rağmen.
Nusra’nın deklarasyonunu takip eden haftalarda da iyice anlaşıldı ki Suriye’deki yerli nüfus, Batı ülkelerinden gelecek hiçbir desteğe bel bağlayamaz. Rusya, İran, Hizbullah ve diğer Şii militanlarca desteklenen Suriye rejiminin ablukasını kırmak için bel bağlanabilecek yegâne gruplar; JFS ve ideolojik olarak El Kaide’ye bağlı bazı şahsiyetlerce (Halep’te kuşatılmış bölgeye bir fatih gibi girişi filme alınan, Suriye’deki meşhur; varlıklı Suudi din adamı Şeyh Abdullah el Muhaysini gibi) önderlik edilen cihadçı gruplar. Muhaysini yakınlarda belli gruplara biat edeceğini ve diğer isyancıları da dönmeye teşvik edeceğini duyurmuştu ki biat edeceğini söylediği gruplar muhtemelen JFS idi.
Nitekim Muhaysini birleşik cepheye biat edeceğini duyurdu ve diğer isyancıları da katılmaya çağırdı. Salı günü, “Birleşme Yılı” pankartı altında bir birlik inisiyatifi çağrısı yaptı ve birliğe karşı direnen herhangi bir isyancı grubun –Özgür Suriye Ordusu’ndan veya İslamcı direnişçilerden- yüz karası olduğunu dillendirmeye başladı. Şimdi birçok isyancı grup katılım için müzakereleri sürdürüyor. JFS’nin yerel yönetimde, siyasi çekirdekte ve yeni ekonomik kaynaklarda aslan payına sahip olması bekleniyor.
Esas isyancı grupların çoğunluğu hâlihazırda Fetih Ordusu ismi altında İdlib ve Halep bölgesinin kuzeybatısında süren askeri operasyonda JFS ile işbirliği içerisinde olsa da JFS ile birleşmeyi planladıklarını duyurmadan önce bekleme kararı aldı. Bazı örgütler ise JFS’nin parçası olacakmış gibi duruyor; Türkistan İslami Partisi ve Özbek gruplar gibi.
Tüm bunların birleşimi JFS ve El Kaide’ye istedikleri imajı verecek; sadece bir birleştirici değil aynı zamanda İslam’ı ve Müslümanları bir korku döneminde savunabilecek, bağımsız bir kuvvet…
Şimdi İşin Korkutucu Kısmı…
Fetih Ordusu bu şekilde kurtarıcıya dönüşürken üzerinde düşünmemiz gereken daha büyük meseleler de var. 2014 ve 2015’te Suriye’deyken uzun süren iç savaş sebebiyle eğitim alanında doğan boşluğu dolduran birkaç İslami okulu ziyaret etmiştim. Bazıları sadece, Suriye’de yeni ortaya çıkan din adamı ihtiyacını karşılayacak din adamlarını yetiştirmek amaçlı yönetiliyordu. İdlib’de ziyaret ettiğim bir tanesinin dayandığı teolojiyi ben “vanilya Vahhabizm” diye adlandırmak isterim. İmana, tevhide, ibadet kurallarına ve cihada dair bazı prensiplere vurgu yapan basit, ortodoks bir Selefi eğitim mevcuttu. Fakat bir diğer okul beni durup düşünmeye itti. 2014 ilkbaharında ziyaret ettiğim o okulun Nusra Cephesi’ne ait olduğunu söylediler.
O okulun 6 aylık bir müfredatı vardı, bunu bitiren gidip namazlara imamlık yapacak, İslami şeriata dair basit sorulara cevap verecek ve daha da önemlisi El Kaide ideolojisine dayanan bir cihad anlayışının kurallarına hakim olacak seviyeye geliyordu. Kaç öğrencinin mezun olduğunu sordum. Geçmiş yıl içerisinde 800’den fazla kişinin programı bitirdiğini söylediler. Bütçenin ne kadar olduğunu sordum. Çoğunlukla Suudi Arabistan ve özel bağışçılardan gelmek üzere ayda 24 bin dolar civarında olduğunu söylediler.
Şimdi işin korkutucu kısmı: 800 civarı din adamı Nusra kamplarında görev yapmıyor fakat Suriye’nin farklı yerlerine dağılmış durumdalar. Hem de talep ile… Diğer isyancı gruplara… Özgür Suriye Ordusu da dâhil olmak üzere...
Birçok ÖSO askeri savaştan önce pek dindar değildi ancak onlara liderlik edenler, isyancılara enerji vermek için ruhani bir rehberlik temin etmekten hoşlanıyorlar. İslami bir rehberliğin eksikliğinde bu liderler istediklerini alabiliyorlar.
Uluslararası toplumun sadece IŞİD’e odaklanan ve Suriye’deki krizi çabuk yoldan bitirmeyi umursamayan tavrı var oldukça IŞİD’ı sahada yenebiliriz fakat kısa bir süre sonrasında daha yerelleşmiş, daha disiplinli, daha iyi fonlanan; silahlanan ve daha ölümcül bir El Kaide ile karşı karşıya kalacağız.
Kaynak: Middle East Eye
Dünya Bülteni için tercüme eden: Deniz Baran