ABD’nin Bombalama Stratejisi, Japon Şehirlerinin İmhası ve Pasifik Savaşı’ndan Irak’a Amerikan Savaş Tarzı
II. dünya Savaşı; hava kuvvetleri, özellikle de B-29 bombalama uçakları, napalm ve atom bombası ile ortaklık
Bunun—kurbanlar, sonrasındaki savaş tarzları ve uluslararası hukuk için—mantığı neydi ve II. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında artan hava gücü ve bombalama teknolojisinin bir arada kullanılmasının sonuçları ne oldu? Herşeyden önce, önemli savaşlarda önemli bir aktör olan ABD son altmış yılda bu tecrübelerden nasıl bir savaş tarzı ortaya çıkardı? Merkezi uluslararası konseptin, önemli güçler tarafından sivillere reva görülen terörün görmezden gelerek terör ve terörle savaşa yoğunlaştığı bir dönemde bu sorular ciddi bir öneme sahiptir.
Stratejik Bombalama ve Uluslararası Hukuk
Bombalar 1849 gibi erken bir tarihte Venedik üzerine (balonlardan) ve 1911’de de Libya üzerine (uçaklardan) düşmeye başladılar.
Önemli Avrupalı güçler, I. Dünya Savaşı’nda sırasında yeni kurulan hava kuvvetlerinde bu bombaları kullanmaya giriştiler. Eğer sonuçlar üzerindeki etkisi marjinal olsaydı hava gücünün ilerlemesi; bütün ulusları gelecek savaşlarda hava gücünün potansiyel önemine uyandırırdı. (2) 1899’da başlayan Lahey’deki bir dizi uluslararası konferans; hava savaşını sınırlandırmak ve sivillerin bombalama ve diğer saldırılardan korunmalarını güvene almak için ilkeler belirledi. 1923’te Lahey Konferansı “sivil halkı terörize etme amacıyla hava bombardımanını, askeri niteliği olmayan özel mülkiyeti imha etmeyi ve zarar vermeyi veya sivileri yaralamayı” yasaklayan 62 maddelik bir “Hava Savaşı Kuralları” hazırladı. Kabul edilen bu anlaşma bombardımanı sadece askeri hedeflerle sınırlıyor, “sivil halkın gelişigüzel bombalanmasını” yasaklıyor ve bunları ihlal eden sorumluları tazminat ödemeye mahkum ediyordu. (3) Bununla birlikte güvenlik konsensüsü ve icra sınırları; sonrasında tamamen unutuldu.
Uzun 20. yy boyunca ve özellikle de II. Dünya Savaşı sırasında ve hemen sonrasında ortaya çıkan acımasız silah teknolojisinin gelişimi ile savaşla ortaya çıkan öldürme ve barbarlığa, özellikle de stratejik olan sivillerin öldürülmesi veya gelişigüzel bombardıman akınlarına sınır getirmekle ilgili uluslararası çabalar birbiriyle el ele gitti. (4) Bu makale; güçlü silahların gelişimi, bombalamayla ortaklık eden taşıma sistemlerinin karşılıklı etkileşimi üzerine ve özellikle de Birleşik Devletler’e göndermede bulunarak sivillere karşı bomba kullanımının sınırlandırılmasıyla ilgili uluslararası standartlar oluşturma girişimleri ile ilgili olacaktır.
Hiroşima ve Nagazaki nükleer bombalamalarının stratejik ve ahlaki sonuçları Alman ve Japon savaş suçları ve vahşetlerinde olduğu gibi ihtilaflı bir literatür üretti. Öncekilerin aksine Hiroşima’dan önce ABD’nin 60 Japon şehrini yakıp yıkması; hem İngilizce’de hem de Japonca’da aydın çevrelerde ve hem Japonların hem de Amerikalıların bilincinde önemsizleşti. Atom bombası ve ABD’nin süper güç olarak ortaya çıkmasıyla bağlantılı olan “iyi savaş”taki Amerikan yönetimi ile ilgili hikayeler tarafından gölgede bırakıldı. (5) Bununla birlikte sivillerin bombalanması alanında gerçekleşen savaşlara damgasını vuran önemli teknolojik, stratejik ve etik gelişmeler Hiroşima ve Nagazaki’nin atom bombalarıyla bombalanmasından önce gerçekleşti. A.C. Grayling ateş bombardımanı ve atom bombardımanına farklı yaklaşımları şu şekilde açıklıyor: “Korkunun ani patlaması; atom silahının onu tasarlayanlara, ondan etkilenenlerden daha fazla ne tür etkilerde bulunacağı ile ilgili korku tarafından yaratıldı; acaba bir atom bombasımıydı veya tonlarca yüksek patlayıcı ve zarar veren yakıcılarmıydı; yanan ve gömülen, vücutlarının parçaları kopan ve kör olan kurbanlarının acılarına Dresden veya Hamburg’daki aynı kaderi yaşayanların hissetmediğinden fazla olan bir acı eklemedi.” (6)
Eğer diğerleri özellikle de Almanya, İngiltere ve Japonya bombardıman alanındaki gelişmeye önderlik etselerdi ABD savaşçılığının önemli bir bölümü olarak 1944-45 yılında ortaya çıkmış konvensiyonel silahlarla bütün şehirlerin imhasını hedeflerlerdi. Bombardıman tekniklerinin gelişmesi; Kore, Hindoçin, Körfez ve Irak savaşları operasyonlarında Amerikan savaş tarzının mührüne dönüşecek olan ABD kayıplarını minimize etmek ile teknolojik üstünlüğünün harmanlanmasından oluşan bir yaklaşımdı ve hakikaten bu yaklaşım 1940’lardan beri önemli savaşların yörüngesini belirledi. Sonuç; sivil halkın cezalandırılması ve ABD’nin öldürdüğü sıradışı “öldürme oranı” olacaktı. Yine de ABD için zafer olağanüstü bir şekilde önemsiz olacaktı. Bu durum; süregelen son 60 yılda Amerika’nın hala Almanya ve Japonya’yı bombalama meseleleriyle bağlantılı ahlak ve uluslararası hukuk sorularının pençesini düşmesi ile ilgili bir durumdur.
20. yy; savaşın yıkıcılığına sınır getirmek, ulusları ve askeri liderlerini uluslararası savaş hukukunu ihlal etmelerinden sorumlu tutmak için yapılan uluslararası girişimler (Nuremberg ve Tokyo Mahkemeleri ve ardından Cenevre Konvansiyonları özellikle de 1949 Konvansiyonu sivilleri asker esirleri koruyor) ile bu prensiplerin önemli güçlerce sistematik ihlali arasındaki çelişkiler için dikkat çekici bir yüzyıldır. (7) Örneğin Nuremberg ve Tokyo Mahkemeleri açıkça evrensellik ilkesini vurgularken her iki şehirdeki mahkemeler, çok iyi korunan muzafferlerce, hepsinden önce de ABD’yi savaş suçlarından ve insanlığa karşı işlenmiş suçlarından kurtarmak için Müttefik bombardımanıyla mahvedildiler. Nuremberg’de savaş suçlarını araştırma konusunda başdanışmanlık yapan Telford Taylor, çeyrek yüzyıl sonra bombalanan şehirlere özel bir göndermeyle şöyle bir beyanatta bulundu: (8)
"Her iki taraf korkunç şehir imha etme oyununu oynadığından—Müttefikler çok başarılıydı bu konuda—Almanlar ve Japonlara karşı suç isnatlarında bulunmanın temeli yoktu ve gerçekten de böyle isnatlar onlara karşı mahkeme sürecine taşınmadı... Hava bombardımanı; Mihver Devletleri tarafından olduğu kadar Müttefikler tarafından da o kadar fazla ve merhametsizce kullanılıyordu ki ne Nuremberg’te nede Tokyo’da mahkemelerin bir gündemini oluşturan bir meseleydi.”
Birleşik Devletler;1932’den II. Dünya Savaşı’nın erken yıllarına kadar Alman ve Japon bombardımanını da dışarda bırakmayacak şekilde şehir bombalamanın güçlü eleştiricisiydi. Başkan Franklin Roosevelt 1939’da II. Dünya Savaşı’nın ilk gününde savaşan uluslara “hiç bir şart altında havadan sivil nüfusa ve istihkamsız şehirlere bomba yağdırmamaları” çağrısında bulundu. (9) İngiltere, Fransa ve Almanya bombardımanı ciddi bir şekilde askeri hedeflerle sınırlı tutmayı kabul ettiler fakat Mayıs 1940’ta Rotterdam’ın Almanlar tarafından bombalanması 40,000 sivilin hayatına mal oldu ve Almanların teslimini beraberinde getirdi. Bu noktaya kadar ara sıra görülen ve çoğunlukla Mihver güçlerine yasaklanan şehirlerin bombalanması izole edilmişti. Sonra Ağustos 1940’ta Alman uçaklarının Lonra’yı bombalamalarından sonra Churchill, Berlin’e bir saldırı için emir verdi. Bombardımana hedef şehir sayısının sürekli artmasını sivil kayıpların artması izledi. (10)
Avrupa’nın Stratejik Bombardımanı
Pearl Harbor’ı müteakiben savaşa girdikten sonra ABD sivilleri bombalamaktan uzak durarak yüksek bir ahlaki zeminde durduğu iddiasını sürdürdü. Bu duruş en etkili bombardıman stratejilerinin; sivilleri korkutmak veya öldürmek için düzenlenenler değil, düşman güçlerine, düşmanın ağlarına, fabrikalarına, kavşaklarına tespitli saldırılar gerçekleştirmek olduğuna inanan hava kuvvetleri yüksek komuta kademesinde yaygın inanaçla da uyumluydu. Bununla birlikte ABD; İngilizlerin gelişi güzel şehirleri bombalamayı ve Amerikalıların da askeri ve endüstriyel hedefleri yok etme çabasında olduğu bir ABD-İngiliz iş bölümünün ortaya çıktığı 1943’te Kazablanka’nın gelişi güzel bombalanmasına İngiltere ile teşriki mesai yaptı. (11) Savaşın son senesinde Max Hastings, Churchill ve onun bombacılar komutanı Arthur Harris’in “Almanya’nın ilerleyen ve sistematik bir yıkımına, şehir bloğundan diğerine, fabrikadan diğer fabrikaya; düşman; yıkıntılar içinde kaşınan bir mağara adamları ulusuna dönüşene kadar bombalamaya” yoğunlaştıklarını gözledi. (12) İngiliz stratejistler şehirlerin gece vakti bombardımanlarla yıkımının, savaş malzemesi üretimini sekteye uğratırken aynı zamanda Almanların moralini bozacağına ikna olmuşlardı. 1942 Lubeck bombardımanını Köln, Hamburg ve diğerleri izledi, Harris bu strajejiyi sürdürdü. Yine de havadan saldırının mükemmelliği çok iyi bir şekilde bir İngiliz-Amerikan ortak girişimi olarak anlaşıldı.
1942-44 boyunca Avrupa’daki hava savaşı kaçınılmaz bir şekilde bombardıman alanına kayarken ABD Hava Kuvvetleri kendisinin tespitli bombalamaya olan bağlılığını ilan etti. Bununla birlikte bu duruş sadece Almanya veya Japonya’yı teslim olmaya zorlamada başarısız olmadı aynı zamanda onların savaşma kapasitelerine önemli zararlar verdi. Alman ağır silahlarının ve savunma silahlarının Amerikan uçaklarına ağır kayıplar verdirmesiyle, ABD uçaklarının hassaslıklarının, sayılarının, üretiminin arttığı ve napalm bombasının icat edildiği ve radarların kusursuzlaştığı bir zamanda stratejik bir değişiklik için baskı arttı. Ironik bir şekilde radarlar gecede fizibilite yapacak şekilde taktik bombardıman için kullanılır hale gelirken artık görünür olan savaşın son hamlesi; şehirlere ve şehirli nüfus üzerine hava akınları oldu.
1945 Şubat 13-14’te İngiliz bombalama uçakları ile ABD uçakları müşterek bir şekilde önemli herhangi bir askeri üs ve endüstriye sahip olmayan tarihi bir kültür merkezi olan Dresden’i hava saldırılarıyla ettiler. En iyi tahminle 35,000 insan bir tek sortide yandı. (13) Bir zamanlar Dresden’de genç bir esir olan Amerikan yazar Kurt Vonnegut şu klasik notunu kaleme aldı: (14)
"Bütün şehri yaktılar.... Hergün şehre yürüyüp bir sağlık önlemi olarak bodrumlara ve sığınaklara girip ceset çıkarıyorduk. Tipik bir sığınak veya sıradan bir bodrum olsun içlerine girdiğimizde, hepsi aynı anda kalp krizi geçirmiş insanlarla dolu tramvaylar gibi görünüyorlardı. Sanki koltuklarına oturmuş gibi duran insanların hepsi ölüydü. Ateş fırtınası dehşet verici bir şey. Doğada böyle bir şey olmuyor. Onun ortasında gerçekleşen hortumla besleniyor ve nefes alma imkanı yok.”
Ronald Schaffer "Nazi imha kampları boyunca Sovyet ve Amerikan tutsaklarının öldürülmeleri ve diğer düşman canavarlıklarıyla Dresden; II. Dünya Savaşı’nın ahlaki nedenlerinden birine dönüştü” gözlemini yapıyor. (15) Japonya’da daha kötüsü olmasına rağmen Dresden II. Dünya Savaşı esnasında kadın ve çocukları bombalamayla ilgili son ve önemli bir tartışmanın yapılmasını sağladı ve şehir ABD ve İngiltere tarafından gerçekleştirilen bombardıman terörüyle eş anlama geldi. Hamburg ve Münih bombardımanından sonra göreve gelen İngiliz hükümeti parlamentoda sert bir sorgulamayla karşılaştı. (16) Birleşik Devletler’de tartışma akınlarla gerçekleştirilen yıkımla başlamadı fakat “Müttefiklerin hava komutanları, Hitler’in sonunu hızlandırmak için uzun süredir beklenen, merhametsiz bir çare olarak büyük Alman nüfus yerleşimlerini terör bombardımanına tabi tutma karırını verdiler” şeklindeki Associated Press’in açıkça verdiği haber üzerine tartışma başladı. Amerikan yetkilileri haberi etkisizleştirmek için Amerikan insancıllığını bir sembolü olarak ABD bombardımanından sonra yıkılmayan cazibe merkezi olan Köln Katedrali’ne işaret ederek ve Amerika’nın saldırıları askeri hedeflerle sınırlı tutma prensiplerine olan bağlılığını tekrar tekrar vurgulayarak bir kampanya yürüttüler. Savaş sekreteri Henry Stimson Dresden’in askeri önemi olan önemli bir ulaştırma merkezi olduğunu iddia ederek “politikamız hiç bir zaman sivil nüfusa korku bombardımanıyla saldırmak olmamıştır” dedi. (17) Nitekim ABD toplumunun tartışması; protesto düzeyine ulaşmadı, cılız kaldı, İngiltere’de çok fazla etkili bir tartışma vardı fakat havadaki zafer kokusuyla birlikte hükümet kolayca fırtınayı dindirdi. Bombardıman devam etti. Stratejik bombardıman İngiltere ve ABD’deki halk tartışmasında en çetin sınavını başarıyla geçti.
ıÜüNotlar
Eleştirel yorumları, kaynaklar ve önerileri için Noam Chomsky, Bruce Cumings, John Dower, Laura Hein, Gavan McCormack, ve Michael Sherry’e teşekkür ediyorum. Katliam terimini asıl anlamıyla kullandım. Oxford İngilizce sözlüğü katliam sözcüğüne şu anlamı vermiş: “ateşle yok etmeyi tamamlamak; özelliklede çok sayıda insanın imhasını tamamlamak; büyük çaplı öldürme veya katliam.”
[1] Tahminler değişik, özellikle de Pasifik tiyatrosunda. Bkz, örneğin John Ellis, II. Dünya Savaşı-İstatistiki Bir Araştırma (New York: Dosyadaki Gerçekler, 1993); John W. Dower, Merhametin Olmadığı Savaş (New York: Pantheon Kitapları, 1986), sayfalar. 294-300; Roger Chickering, Stig Forster ve Bernd Greiner editörlüğünde Bütünüyle Savaşta Bir Bünya: Küresel Çatışma ve İmha Politikaları 1937-1945 (Cambridge: Cambridge Universitesi yayınları, 2005) s. 3, adlı eserlerinde Chickering ve Forster asker kaybının 15 milyon sivil kaybının ise 45 milyon dolaylarında olduğunu tahmin etmektedirler; wikipedia geniş çaplı bir sayı ve kaynak tartışması sunuyor.
[2] Lee Kennett, Stratejik Bombardımanın Bir Tarihi (New York: Charles Scribner'in oğulları, 1982), sayfalar. 9-38; Sven Lindqvist, Bombardımanın Bir Tarihi (New York: yeni yayınları, 2000), sayfalar. 31-42.
[3] "Lahey’deki Hukukçular Komisyonu’nun Genel Raporu,” Amerikan Uluslararası Hukuk Dergisi, 17.sayı (Ekim 1923), ek, sayfalar. 250-51.
[4] Savaş ve sivillerle ilgili değerli bir yazın sentezi; Sahr Conway-Lanz, Sivil Kayıp; Amerikalılar, Sivil Masuniyet ve II. Dünya Savaşı’ndan Sonraki Canavarlık (Londra: Routledge, 2006). A. C. Grayling, Ölü Şehirler Arasında. II. Dünya Savaşı’nda Almanya’da ve Japonya’da Sivillerin Bombalanmasının Tarihi ve Ahlaki Mirası (New York: Walker & Company, 2006), Bu eserler II. Dünya Savaşı’nda, Almanya ve Japonya’da, Amerikalı ve İngilizlerin bölge bombardımanını tercih etmelerini; ahlak, uluslararası hukuk ve insani fayda perspektifinden ciddi bir şekilde inceliyorlar. Bölge bombardımanı, stratejik bombardıman ve gelişi güzel bombardıman terimleri; genellikle sivil nüfusun yok edildiği geniş şehir alanlarının toptan yıkımına gönderme yapıyorlar. Taktik bombardıman terimi ise sivil yerleşim alanlarından farklı olan askeri ve/veya askeri üsler ve hava alanları, köprüler ve cephane fabrikaları gibi askeri-endüstriyel hedeflere gönderme yapıyor. Pratikte verili teknik sınırlamalarla askeri hedeflere yönlendirilmiş bombalar büyük sivil kayıplara neden olmaktadır. Japonya ve ABD tarafından gerçekleştirilen devlet terörizmi ve sivillerin hedeflenmesi meseleleri ile ilgili olarak Mark Selden and Alvin So editörlüğünde yayınlanan, Savaş ve Devlet Terörizmi: Uzun 20. yy.da ABD, Japonya ve Asya Pasifik çalışmayı öneririm (Lanham: Rowman and Littlefield, 2004).
[5] Az sayıda çalışma; tipik bir şekilde tutsak Japon askerlerine uygulanan işkenceye, öldürmelere ve hakarete yoğunlaşarak ABD savaş vahşetlerine dikkatleri çekiyor. Bunlar; Peter Schrijvers, Japonya’ya Karşı Amerikan Ordusunun Savaşı. II. Dünya Savaşı’nda Asya ve Pasifik’teki Amerikan Askerleri (New York: NYU yayınları, 2002) ve John Dower, Merhametsiz Savaş: Pasifik Savaşı’nda Yarış ve Güç (New York: Pantheon, 1986) adlı çalışmalarıdır. Charles Lindbergh’in Savaş Günlükleri (New York: Harcourt Brace Jovanovich, 1970) Japon tutsak askerlere karşı işlenmiş canarlıkların aydınlansı konusunda kaynak bir eserdir. Son iki çalışma pek çok yazında ihmal edilmiş bir konu olan stratejik bombardımanın bir sonucu olarak sivillerin bombalanmasını, doğanın ve toplumun yakılıp yıkılmasını yakından değerlendiren çalışmalardır. A. C. Grayling, Ölü Şehirlerin Arasında adlı eseri; ahlak ve uluslararası hukuk gözlüklerinden ABD ve İngiliz stratejik (atom bombasının da arasında olduğu) bombardımanının kapsamlı bir değerlendirmesini sunuyor. Grayling'in önermesi Müttefik bombardımanının “bilinçli bir şekilde Alman ve Japon sivillerini hedef aldıklarını” ve“Avrupa Yahudiliğinin soykırımına karşı işlenmiş ahlaki canavarlık derecesine veya Nazi ve Japon saldırganlığının bütün dünya üzerinde sorumlu olduğu toplam ölüm ve yıkıma asla eşit olmayan” “iddia edildiği gibi 800,000 sivil kadın, çocuk ve erkeğin ölümünün” doğru olmadığı ve toplam ölü sayısının 25 milyon olduğudur. Bununla birlikte o ABD ve İngiltere’nin sivilleri öldürmesinin çok büyük bir oranda “hatalı yapılmış işlerden yapılmış olduğu” sonucuna da varıyor, sayfalar 5-6;276-77. Michael Bess, Ateş Altında Tercihler. II. Dünya Savaşı’ nda Ahlaki Boyutlar adlı eserinde 88-110 sayfaları arasında “Sivil Nüfusun Bombardımanı” bölümünde şu soruyu soruyor: “Bu silinmez masum kanı lekesiyle lekelenmiş bir zafer midir?” stratejik ve ahlaki nedenleri değerlendirdikten sonra “ geniş çaplı alanları bombardımana ve şehirleri yangın bombardımanına tabi tutmak için hiç bir bahane olamaz; bunlar saf canavarlıktır. Bunlar birer canavarlıktı çünkü Anglo-Amerikanlar buralara bombalamadan savaşı kazanabilirlerdi” sonucuna varıyor. Benim görüşüme göre ABD’nin zaferini garantilemek için bombardımanın özelliklede atom bombasının kullanımının gerekli görüldüğü şartlarda bunların birer canavarlık olup olmadığının iyice araştırılması gerekir.
[6] Grayling, Ölü Şehirlerin Arasında, sayfalar. 90-91. Grayling atom bombasından yayılan radyasyon semtoplarının bir sonucu olarak her iki tip bombardımandan sağ kalanların farklı tecrübelerini izah etmeye devam ediyor.
[7] Conway-Lanz, Ek Hasar, tarih boyunca ve özellikle de II. Dünya Savaşı sırasında sivilleri korumak için verilmiş uluslararası mücadelenin faydalı bir genel açıklamasını sunuyor. Aynı zamanda Timothy L. H. McCormack ve Helen Durham’ın, çıkacak olan “Sivillerin Havadan Bombardımanı: Cari Uluslararası Meşru Çerçevesi,” adlı eserine de bakınız.
[8] Evrensellik sorunsalı; eskiden şimdiye kadar yazdığı politik yazılarında Noam Chomsky'nin güçlerin, hepsinden önce de Birleşik Devletler in, yönetimi ile ilgili eleşirilerinin eleştirilerinin merkezi unsurudur. Bkz. Örneğin Amerikan Gücü ve Yeni Kullanıcılar, (New York: Pantheon Kitapları, 1966), sayfalar. 4-5; Hegemonya ve Kurtuluş. Küresel Hakimiyet İçin Amerikan Macerası (New York: Metropolitan Kitapları, 2003), sayfalar, 2-13, 20-23; Müflis Devletler. Gücün Suistimali ve Demokrasiye Saldırı (New York: Metropolitan Kitapları, 2006), sayfalar. 3-4 adlı eserlerinin girişinde ve daha bir çok yerde bu sorunsaldan bahsetmektedir. Nuremberg ve Vietnam: Bir Amerikan Trajedisi adlı eserindeki bahis yukarıda sözü geçen Chomsky’nin, Müflis Devletler s. 83’te geçmişti. John Dower, Arzulanan Yenilgi, sayfalar 451-74 ve Richard H. Minear, Muzafferlerin Adaleti: Tokyo Savaş Suçları Mahkemesi (Princeton: Princeton Universitesi yayınları, 1971) adlı eserlerinde adaletin çerçevesi ile ilgili keskin açıklamalar sunuyorlar.
[9] Lindqvist, Bombardımanın Bir Tarihi, s.81’den alıntılandı. Şehirlerin bombardımanıyla ilgili ABD tartışması; Michael Sherry’nin Amerikan Hava Gücünün Yükselişi: Kıyamet Savaşının Yaratılması (New Haven, Yale University Press, 1987), sayfalar. 23-28, sayfalar. 57-59 ve Ronald Schaffer’ın, Yargının Tarafları: II. Dünya Savaşı’nda Amerikan Bombardımanı (New York: Oxford Universitesi yayınları, 1985), sayfalar. 20-30, I08-9, adlı eserlerinde detaylandırılmıştır. 1926’da hava kuvvetleri doktrinine dönüşen genaral Billy Mitchell’in çelişkili mesajı; hava saldırısı “yaşamı ve mülkiyeti korurken bütün nüfusu terörize ederek isteği kabul ettirme metodudur” mesajıydı. Sherry, s. 30’da sözü edilmiştir. Aynı zamanda Conway-Lanz, Ek Hasar, s.10’a bakınız.
[10] Tami Davis Biddle’ın, "Hava Kuvveti," Michael Howard, George J. Andreopoulos ve Mark R. Shulman’ın, Savaş Hukuku. Batı Dünyası’nda Savaşma İle İlgili Sınırlamalar, (New Haven: Yale Universitesi yayınları, 1994), sayfalar, 151-52, adlı eserinde anılıyor. Gordon Wright, Toptan Savaşın Ateşten Gömleği 1939-1945 (New York: Harper and Row, 1968), s. 26.
[11] Kazablanka bombardımanı ile ilgili bkz. Charles B. Macdonald, II. Dünya Savaşı: Almanya ve İtalya’ya Karşı Savaş (Ordu Tarihi Serisi, Genel Ordu Tarihi Ofisi), bölüm 22.
Ilk ingiliz başarısı; 1943’te şehrin büyük bir bölümünü imha ettikleri ve 44,000 kişinin öldüğü Hamburg’ta geldi. Grayling, Ölü Şehirler Arasında, sayfalar. 31-76, adlı eserinde savaşın ilk yıllarında taktik bombalamadan stratejik bombalamaya İngiliz ve Alman bombalama taktiklerindeki deşimin izini sürüyor.
[12] Max Hastings, Bombacıların Komutası: Stratejik Bombardıman Saldırısının Mit ve Gerçekleri, (New York: Dial yayınları, 1979), s. 139.
[13] Sherry, Hava Kuvveti, s. 260. Radarların yönünü tayin ettiği ABD bombardımanı ile birlikte taktik ve stratejik bombardıman arasında fark uzun süreden beridir ihlal ediliyordu. George Marshall’dan hava kuvvetleri komutanı Henry Arnold’dan Dwight Eisenhower’a kadar üst rütbeli subayların hepsi bölge bombardımanı onayını çok önceleri almışlardı sadece detaylı yeni bombardıman stratejisi ile ilgili detaylı bir emir yoktu.
[14] Richard Rhodes’un Atom Bombasının Yapımı (New York: Simon & Schuster, 1986), s. 593, adlı eserinde bahsettiği röportaj.
[15] Schaffer, Taraflar, s. 97; aynı zamanda Sherry, Hava Kuvveti, sayfalar. 260-63. Grayling, Almanya’ya uygulanan bölge bombardımanının amacı olan moral bozma hedefinde başarısız olduğunu, şehirleri ve ordu bağlantılı endüstriyi ağır bir yıkıma uğrattığını ve böylece Almanya’yı teslime zorladığını ikna edici bir şekilde ileri sürüyor, Ölü Şehirler Arasında, sayfalar. 106-07. Robert Pape benzer bir tartışmayı, aralarında donanma blokajının, istila ve ateş bombasından daha büyük bir öneme sahip olan Sovyetlerin savaşa girme tehtidinin de aralarında olduğu diğer faktörleri vurgulayarak Japonya için yapıyor. Kazanmak İçin Bombardıman: Hava Gücü ve Zorlayıcı Etkisi (Ithaca: Cornell Universitesi yayınları, 1996). Japonların teslimi üzerine yapılan kapsamlı tartışma; atom bombaları, Rusya’nın savaşa girişi ve ABD’nin imparator Hirohito hakkındaki şartlara yoğunlaşarak ateşbombardımanına çok az dikkat çekti.
[16] En etkili tenkit Vera Brittain’in tenkidiydi. Grayling, ölü şehirlerin arasında, sayfalar.180-186. 28 Mart 1945 yılında Dresden tartışmasının ortasında Churchill bölgesel bombardıman stratejisinin sorgulayan ve kilit hedeflere gerçekleştirilen taktik bombardımanın etkili olup olmadığı sorusunu soran bir öneri ortaya attı. Hava kuvvetleri’nin protestolarının ardından bu öneri geri çekildi. Charles Webster ve Noble Frankland, Almanya’ya Karşı Stratejik Hava Saldırısı 1939-45 (Londra: HMSO, 1961), s. 112.
[17] E. Bartlett Kerr, Tokyo’nun Üzerindeki Alevler, (New York: Fine, 1991), s. 145.